The Rising Of The Shield Hero Bölüm 21 – Yıkım Dalgası

Bölüm 21 – Yıkım Dalgası

Canavarlar tam da köyün altını üstünü getirmeye başladıkları vakit köye vardık.

Bize daha önce saldırmış olan şövalyeler ve maceracılar,en iyi şekilde savaşmaya çalışıyorlardı,ama görünüşe göre denemeleri boşunaydı…Savunma hattı güçsüzleşiyordu ve her an kırılabilirdi.

“Raphtalia,köylülerin tahliye olmasına yardım et!”

“Ama…Siz ne yapacaksınız?”

“Onları uzak tutacağım!”

Savunma hattının sık bir bölümüne atıldım.Ağustosböcekleri gibi olan,büyük bir canavar kalabalığı vardı,ve onlara kalkanımla saldırmaya başladım.

Vuruşlarım metalik bir ses yankısı ile geri dönüyordu,ve hiç hasar alıyorlarmış gibi gözükmüyordu.

Ama onlar beni farketmeye başlıyorlardı.Raphtalia’yla level atlamaya benziyordu.

“Küüüüüüüü!”

Ağustosböcekleri toplandı ve bana doğru gelmeye başladı.Diğer canavarlardan da vardı,büyük arılar,zombiye benzeyen şeyler gibi.

Lank!Lank!Lank!

Kalkanımdan mı yoksa Barbar Zırhı yüzünden mi bilmiyorum ama hiç hasar almıyordum.

“K…Kahraman!”

“Dinleyin!Canavarları kendime çekiyorum,yani bu şansı kaçmak için kullanın!”

Tanıdığım birkaç yüz gördüm.

“T…Tamam!”

Herkes arkasını dönüp kaçtı,bu da benim cepheyi yalnız tutmama sebep oluyordu.

“Hey…”

Bu insanların nesi vardı?

Kızgınlık içinde derin bir nefes almaya hazırdım,fakat canavarlar pençeleriyle ve dişleriyle üstüme geliyordu.

Çatışmanın seslerini duyabiliyordum,ama hiç hasar almıyordum.Üstüme geldiklerini, dizlerini derime batırdıklarını hissedebiliyordum.Beni hasta ediyordu.

Onlara vurmaya devam ettim.

Lank!

Cidden,bu insanların sorunu neydi?Yıkım dalgası yeni gelmişti,ama çoktan hepsine sinirlenmiştim.

“Y…Yardım edin!”

Kaldığımız hanın sahibi canavarlar tarafından kovalanıyordu.

Canavarların pençeleri tam onu delip geçecekti,fakat öyle olmadan “Hava Saldırısı Kalkanı” diye bağırdım.

Kalkan hancıyı korumak için havada belirdi.Havanın ortasında belirmesine adam şaşırdı, ve bana baktı.

“Kaç!”

“Te…Teşekkür ederim!”

Minnettarlığını kekeleyerek iletti.Daha sonra ailesiyle birlikte kaçtı.

“Yeeeeeeeee!”

Ortalıkta sanki bir ipek yırtılırmışçasına bir çığlık koptu.

Dönüp baktım,ve bir grup canavar tarafından ele geçirilmenin eşiğinde olan bir kadın çılgınca koşuyordu.

Yeterince yakına geldi ve…

“Kalkan Hapsi!”

Kafes belirdi ve kaçan kadını korudu.

Kafesin ani belirişinin artından canavarlar dikkatlerini bana yöneltti.

Budur.Buradayım.Hadi beni takip edin,sadece beni.

Yeteneğin etkisi bitmeden önce,canavarların dikkatini çektim ve kaçtım.

Hızlıca soluk alıp veriyordum.”Arkada başka kim kaldı?”

Hızlıca,arkada sürüden ayrı düşmüş biri var mı diye bakarken,aniden,bir canavar bana koşmaya başladı.Aceleyle saldırıyı engellemek için kalkanımı havaya kaldırdım,ve bir sürü havai fişek belirdi.

“Bir zombi…”

Kalkanımın gösterdiği bilgiye göre,bu bir Boyutlar-Arası Zombiydi.

Şimdiye kadar savaştığım ağustosböcekleri ve arılara benzemiyordu.

En azından,Raphtalia köyün tahliyesini tamamlayana kadar dikkatlerini çekmem gerekiyordu.

Ama eğer seçeneğim olsaydı, diğer “kahramanlar”ın savaştığı yerde savaşmak daha akıllıca olurdu.

Düşmanlar gökteki çatlaklardan gelmeye devam ediyorlardı. Eğer sadece birinin bile dikkatini çekebilseydim,hayat çok daha kolay olurdu.

“Hey,oradaki zombiler!İğrenç kokuyorsunuz!”

Daha hızlı koşmaya başladım.Ağustosböcekleri,arılar,zombiler peşlerindeki diğer canavarlarla birlikte beni kovalıyordu. Ama hepsi farklı hızlarda koşuyordu, dolayısıyla bazı canavarlar diğerlerinin önüne geçiyordu.

Sıkıntı şuydu ki hiçbiri çok hızlı değildi,dolayısıyla hepsi hedeflerini görüşlerindeki en yakın şeye koymuşlardı: bana.

“Lanet olsun,hepiniz olmaz!”

Kalkan sayesinde biraz daha güvende hissediyordum.Eğer yapabileceksem,gerçekten de saldırılarını uzak tutmak istiyordum fakat bu mümkün gibi gözükmüyordu.

Ama ilerlemelerini durdurmam gerekiyordu.

İlk önce saldırıları durdurmam,sonra geri ittirmem gerekiyordu.

Keşke Raphtalia burada olsaydı.Hiç kimse onları tutabilecek ve saldırılmaya devam edebilecek gibi gözükmüyordu.

Onlarla savaşmam için bir yol yoktu,savaşmam için bir yol yoktu.Yaptığım şey yapabileceğim her şeydi…

“Hava Saldırısı Kalkanı!”

Kalkan havada belirdi.

Canavarlar etrafımı sarmıştı.Etrafımda bir yuvarlak oluşturmuşlardı.Eğer hepsi bir kerede üzerime gelirse, onları tutabileceğimden emin değildim.

“Hepsi birden gelirse…”

“He!”

Bir zombiye tırmandım ve Hava Saldırısı Kalkanı’na sıçradım.Daha az canavarın olduğu diğer tarafa koştum,ve kalkanımdan atladım.

Lanet olsun…Ağustosböcekleri üstümdeydi.Onları üstümden savurdum,ama sadece bir kaç tanesi yerinden oynadı.Üstümde ağırlık yapmaya başlıyorlardı.

Lanet olsun!Önceki stratejimin tekrar çalışacağını düşünmüyordum.Kaçamıyordum.

Eğer onlardan mesafe katedemiyorsam,başka bir şey yapabilirdim…

“Hayvan İğnesi Kalkanı!”

Bu kalkanın özel bir etkisi vardı,Hayvan İğnesi Kalkanı(küçük).

Görünüşe göre eğer bir düşman kalkana saldırırsa,kalkan iğnelerle çevriliyordu ve saldıran hasar alıyordu.Asıl sorun ise bunun daha önce kullandığımdan daha düşük savunma oranına sahip olmasıydı.Ve verdiği herhangi bir hasar da kesinlikle önemsiz olacaktı.Buna rağmen,bu hasar vermem için sahip olduğum tek seçenekti.

Karşılama yeteneği olan bir kalkanım olmadığından değildi,öyle kalkanın böyle düşman grupları üzerinde etkili olmayacağını düşünüyordum.

“Al bunu!”

Canavarlara koştum,ve kalkanımla onları yumruklamayı denedim.

Lank!

İşte o yine hiçbir etkisi olmayan ses.Görünüşe göre saldırılarımla hiç bir hasar veremiyordum.Kararımı tekrar onları savurmaktan yana yaptım.Yaptığımda,kalkan düşmanlara batan iğneler fırlattı.Çok fazla değildi,fakat onları birazcık da olsa durduracak ve cephede alan yaratacaktı.Tek yapabileceğim şey bu avantajı kullanmak ve biraz zaman kazanmaktı.

“Bu sıkıntı olabilirdi…”

Silahlarını çılgınca savuran bir zombi vardı.

Elinde bir balta vardı,ve onu kalkanımla durduramadan omzuma girmişti.

“Ahh!”

Omzuma keskin bir acı saplandı,ve yaradan kan akmaya başladı.

Bir kaç adım geri sendeledim.

Acıtmıştı.Neden kendimi böyle bir şeye konu ediyordum?

Neden beni aşağılamış insanları korumak için bir baltadan darbe almam gerekiyordu?Bir aptal gibi hissettirdi.

Sakin ol…Düşün.

Sorun sadece saldırıyı engelleyememiş olmam değildi,ayrıca kullandığım kalkanın savunma oranının düşük olmasıydı.Ama eğer daha yüksek savunma oranı olan bir kalkan kullansaydım da rakibe herhangi bir hasar veremeyecektim.

Lanet olsun!Kalkanları kullanması çok zordu.

“Kahraman!”

“Neler oluyor?Burada ne yapıyorsunuz?Önümü kapatıyorsunuz!Yolumdan çekilin!”

Çiftlik araç gereçleri ile silahlanmış oradaki köyden bana doğru gelen bir kaç adam vardı.

Aralarında yardım ettiğim bazı kişiler de vardı.

“Ama tek başınasın,Kahraman!”

Bu ONLARIN hatasıydı,benim değil!Kendi isteğim yüzümden mi yalnız olduğumu düşünüyorlardı?

Kaçmasına yardım ettiğim maceracı da onlarla birlikteydi.

“Bu bizim köyümüz!Onu böylece bırakamayız!”

“İyi öyleyse!Kalkan olacağım.Tahliye tamamlanana kadar hattı savunmama yardım edin.Düzgün bir hizaya girin ki sizi koruyabileyim,ve onları bitirelim!”

“Evet,efendim!”

Dürüst olursak,bu yardıma ihtiyacım vardı.Sadece saldıramadığımdan değildi,grup halinde çalışmak bizi daha farklı bir seviyeye taşıyacaktı.Raphtalia’yla çalışmak bunu açıklığa kavuşturmuştu.

Onları korumak için,yaptıkları hizanın önüne geçtim ve düşman saldırılarını kalkanımla önledim.Canavarlara saldırmak için çiftlik aletlerini kullandılar,arkamdan onları dürtüyorlardı.

Bir kere saplamak işi bitirmeyecekti,ama 10 ya da 20 kere olduktan sonra canavarlar düşmeye başladı.

“ÖÖÖÖÖÖÖÖÖÖ.”

Eğer canavarlar arkamdaki köylüleri saldırmaya çalışırsa,engellemek için önlerine zıplıyordum.

“Sakin olun!Tüm hasarı kalkanımla alacağım.Sadece canavarlara saldırmaya odaklanın!”

Rahatlamış gözüküyorlardı.En azından korunacaklarını anladıklarını söyleyebilirdim.

Derler ki ,savaşta en gür sesle bağıran,en çok destekçiye sahip olur.Sanıyorum ki bu olan şeydi.Ama bu benim için iyiydi.Aynen dediğim gibi,bana yardım ederleres, onları koruyabilirdim.

“Ama yine de…Çok fazla canavar var.Bu tahliye neyi sona erdirecek ki?”

“Diğer kahramanlar ne yapıyor?”

“He!Dalgalarla savaşıyor ve insanları yoksayıyorlar.”

“Ama onlar…”

Bunu duyduklarında köylülerden bir tanesi bayıldı.

Tam o anda,yerde beliren kocaman bir gölge gördüm.Ve o adam nefes nefese kaçmıştı.

“Ah…”

Büyük bir zombi vardı.Diğer zombilere karşılık,sadece daha büyük değildi,daha aşırı bir zırh giyiyordu ve daha büyük bir baltaya sahipti.

Saldırılarından bir tanesini kalkanımla önledim,ama o kadar güçlüydü ki beni sersemletti,ve geri sendeledim.

Sanki burada ölürmüşüm gibi!

Dişimi sıktım ve odaklanmaya çalıştım.Eğer basacak bir yerim olmazsa,gerçekten ölürdüm.

Bu şey diğerlerinden çok daha güçlüydü.

Direkt olarak bir saldırı yapamamasına rağmen,hala hasar almıştım.İnanılmaz derecede güçlüydü.

“İyi misin?”

“Huff…Evet…Ama…Kahraman?”

“İyiyim!Hepiniz geri çekilin!Sizi bundan koruyup koruyamayacağımdan emin değilim.”

“Ama!”

Bu köylüler ne dediğimi dinliyor muydu ki?

Tam o anda

“Naofumi-sama!”

Raphtalia,kılıcı elinde,savaşa hazır ve buradaydı.

“Raphtalia!Tam zamanında yetiştin!Bu elemanı indiriyoruz!”

“Tamamdır!”

İkimiz de dev zombiye döndük,ve kalkanımı hazırladım.

“Kalkanımla dikkatini çekeceğim,sen de saldıracaksın,tüm bu zaman boyunca yaptığımız gibi.”

“Tamam.”

Arkadaşlarından çok daha büyük olan zombi,o kadar da yetenekli gözükmüyordu. Bakışını bana yöneltti ve muazzam baltasını savurdu.Doğrudan bir şok etkisi yarattı.

Dikkatini Raphtalia’ya verecek korkusu ile saldırılarından kaçınamazdım.Ama eğer onlardan kaçsaydım,bu ritmi bozardı ve Raphtalia’nın da kafası karışırdı.

Koca zombi, vurmak için baltasını havaya kaldırdı,ve Raphtalia atılarak kılıcını sapladı.

Kalkanımla baltasını durdurdum,ama Raphtalia’nın vuruşu sayesinde bu savurduğu diğeri kadar güçlü değildi.

Evet!Belki bir şansımız olabilirdi.

“Raphtalia,bu eleman yakınındaki neyse ona vuruyor.Bir kere ona vurduğunda,kaç, dikkatini çektiğimde,vurmak için tekrar atıl!”

“Evet!”

“V…Vay…”

Toplanmış köylüler ne hissettiklerini belli etti.

Bana onları buradan uzaklaştırmamız gerektiğini hatırlattı.

“Hala buradasınız?Gidin buradan!Yardımınızı takdir ediyorum,fakat şu an sadece yolumuzu kapatıyorsunuz!Burada olmamın tek nedeni insanları hayatta tutmak!”

“T…Tamam.”

Ani çıkışımdan ürkmüş gözüktüler ve kafalarını sallayarak yavaşça uzaklaştılar.

Güvenli bir mesafeye yaklaştıklarında,içimde kötü bir his oluştu.

“Raphtalia!”

Ona koştum ve pelerinimin içine alarak yakınca sarıldım.

“Naofumi-sama?!”

Güçlü savunma oranı için kalkanımı Hafif Metal Kalkanı’na çevirdim.

Kısa bir süre sonra,üzerimize ateş yağdı.

Canavarların içindeki yarıktan gelen bir grup şövalyeyi gördüm.Aralarında büyü kullanıcıları da vardı,ve bizim tarafımıza bir Ateş Yağmuru kullanmışlardı.

“Hey!Biz sizdeniz!”

Ateşler acilen durdu,ama tüm canavarlar yanıyordu.

Çok fazla böcek vardı ve çok kolay tutuşuyorlardı.

Görünüşe göre sadece fiziksel savunmam o kadar yüksek değildi,ayrıca büyü savunmam da o kadar yüksekti.Ya buna,ya da kullandığım Hafif Metal Kalkanı’na borçluydum.

Dev zombi alev yağmuru boyunca sağır edici bir çığlık attı ve düştü.

Cephenin yanmasını izledim,ve hala kendi ittifaklarını yakacaklarına inanmıyordum, onlara doğru yürüdüm,pelerinimdeki yanan yerleri salladım,ve toplanmış şövalyelere baktım.

“Kalkan Kahramanı,ha?Kaya gibisin.”

Şövalyelerin lideri gibi görünen biri yürüdüğüm doğrultuya doğru tükürdü. Raphtalia’nın kılıcı kınından fırladı,ve bize tüküren şövalyeye döndü.

“Naofumi-sama’ya ne yapmayı planlıyorsunuz.?Hayatınız cevabınıza bağlıdır!”

Gözleri kinle dolmuştu.

“Kalkan Kahramanıylasın?”

“Evet , onun kılıcıyım!Ona hakettiği saygıyı gösterin!”

“Ah,zarif bir yarı insan krallığın şövalyeleri ile mi savaşmak istiyor?”

“Kılıcınızla korumanız gereken insanlara tükürdünüz ve Naofumi’ye alevler fırlattınız,yurttaşınız olması gereken kişiye!Şövalye olmanız umrumda değil,böyle bir davranışı kabul edemem!”

“Eh,iyi hayatta kaldınız.”

“İyi?”

Bu hususlarla hakkında tartışırken,şövalyeler Raphtalia’nın etrafında bir çember oluşturdu.

“Kalkan Hapsi!”

“S…Sen!”

Şövalyelerin lideri sıkıca kafese kapanmıştı.Şövalyelerin geri kalanına baktım.Ne tür bir şövalye kendi müttefikine saldırırdı?

“Düşman dalgalardan geliyor.Kiminle savaştığınız hakkında kafanız karışmasın.”

Bağırışımla,şövalyeler yüzlerini döndürmeden önce şaşırmış gözüktüler.

“Bir suçlu için oldukça kendini beğenmişsin.”

Canavarlar cephede yanıyorlardı,ve saldırmak için benim doğrultumda toplandılar. Şövalyeler tüm hepsine karşı savunurken beni izlediler,ve yüzlerinin rengi gitti.

Her şeyden öte,Kalkan Kahramanıydım.Hattı kendi başlarına savunamazlardı.

“Raphtalia,tahliye işlemi bitti mi?”

“Henüz değil,biraz daha sürecek.”

“Lanet olsun.O zaman acele et ve bitir!”

“Ama…”

“Evet,bize ateş yağdırdılar ama hiçbir hasar almadım.Ama eğer beni küçümsemeye devam ederlerse…”

Omzuna dokundum ve şövalyelere baktım.

“Onları öldüreceğim. Nasıl olacağı umrumda değil. Ama eğer zorundaysam,sizi canavarlara yemleyeceğim ve kaçacağım.”

Onları korkutmayı başardım mı bilmiyorum,ama derin bir nefes aldılar ve tam bir büyünün ortasındayken büyüyü yapmayı kestiler.

“Tamam Raphtalia,tahliye işlemi bitene kadar savaşamayız.Köylüler yolumuza çıkıyorlar. Evet çok fazla düşman var, ama sorun yok.”

Şaşırtıcı bir şekilde, görünüşe göre onları tutabiliyordum.

“Tamam!”

Kafasıyla onayladı ve köyün olduğu yere doğru koştu.

“Lanet olsun!Yani bu senin planın,e,Kalkan Kahramanı?”

Kalkan Hapsi’nin etkisi biter bitmez şövalye lideri bana küçümser bir şekilde böyle dedi.

“Ah,ölmeyi mi planlıyorsunuz?”

Yavaş yavaş üstüme ilerleyen ve yığılan canavarlar vardı.

Sonunda bana ihtiyaçları olduklarını farkediyor gibiydiler.Aptallar sonunda sustu ve geri adım attılar.

Yemin ediyorum,bu bütün dünyada iyi bir adam yoktu.

Eğer Kalkan Kahramanı olmasaydım,eğer insanları korumaktan başka bir şey yapabilseydim,kesinlikle onları korumazdım.

Çok geçmeden,canavarların ilerleyişlerini durdurmayı başardık,ve onları yenebilmeye başladık.Sonunda bir tutunma noktası aldık ve bir çoğunu hallettik.

Raphtalia işlevsiz köylüleri tahliye ettikten sonra,cepheye geldi ve saldırıyı idare etmeye başladı.

Şövalyeler bizi destekledi,ve sonunda gökyüzündeki çatlaklar kapandı,fakat bu birkaç saat sürdü.

“Bu üstesinden gelir.”

“Evet,bölüm sonu canavarı da oldukça kolaydı.”

“Evet,eğer karşısında olduğumuz şey sadece buysa,sıradaki dalga basit bir mesele olmalı.”

Saldırının büyük bir bölümünü üstlenen diğer kahramanlar,ateş püskürten zombi gibi görünen bölüm sonu canavarı hakkında konuşuyorlardı.

Bu onlara söylemesi kolaydı.Köylülerin korumalarını ve tahliyelerini maceracılara ve şövalyelere bırakmışlardı.Bir aydır buradalardı,fakat hala bir oyundaymışız gibi davranıyorlardı.

Onları ve aptallıklarını yoksaymaya karar verdim,ve sadece rahatlamama odaklandım,kazanmanın ve hayatta kalmanın verdiği rahatlamaya.Gökyüzü her zamanki göründüğüyle aynıydı.Günbatımının renkleriyle dolmuştu.En azından bir ay daha güvendeydim.

O kadar da hasar almamıştım.Zayıf bir dalga olmalıydı.Bir dahaki sefere de bu kadar şanslı olup olmayacağımdan emin değildim.

“Çok iyi iş,Kahramanlar.Emekleriniz sayesinde bu dalganın tehlikesinden kurtulduk. Ödül olarak,kralımız bir ziyafet düzenliyor.Emekleriniz böylece karşılanacak,bu yüzden lütfen gelin.”

Gitmek istemedim.Ama param yoktu.Dolayısıyla onları takip eden herkes gibi peşlerine düştüm.

Doğru.Her ay finansman sağlanacağını söylemişti.

500 gümüş.Bana çok büyük bir para gibi gelmişti.

“Um…Ah…”

Riyute köylüleri beni gördü.

“Ne?”

“Çok teşekkür ederiz.Eğer burada olmasaydınız,herkesi kurtaramazdık.”

“Bir şeyi başardınız.”

“Hayır.”

Başka bir köylü daha aynı fikirde değildi.

“Şu an yaşıyorum çünkü buradaydınız.”

“Ne istiyorsan onu düşün.”

“Öyle yapacağız!”

Beni kafalarıyla selamladılar ve ayrıldılar.

Köy ağır hasar almıştı.Yeniden inşa etmek kesinlikle zor ve uzun sürecek olmalıydı.

Tüm zaman boyunca benden nefret etmiştiler ama onları kurtardığım zaman bana teşekkür etmiştiler.Küstah küçük yaratıklardılar.

Neyse ne.Bir suçlu gibi davranılmaktan iyiydi.

“Naofumi-sama.”

Uzun mücadeleden sonra,Raphtalia çamur ve ter içindeydi,fakat bana koşarken gülümsüyordu.

“Başardık!Herkes minnettar.”

“Harika.”

“Senin sayende,benim gibi kimsesizler olmayacak.”

“Elbette.”

Uzun bir savaş sonrası rahatlama mıydı,yoksa kendi geçmişini mi hatırladı bilmiyorum ama gözlerinde gözyaşları vardı.

“Ben…Ne yapabiliyorsam onu yaptım.Denedim…”

“İyi yaptın.”

Kafasını okşadım.

Haklıydı,dediğim her şeyi yaptı.Sıkı dövüştü.Ona iyi yaptığını söylemem gerekiyordu.

“Bir sürü canavar öldürdüm.”

“İyi yaptın.”

“Ahaha”

Çok mutlu gözüküyordu,ve biraz garip olduğunu düşündüm ama güldü.Gerçi bunun beni rahatsız etmesine izin vermedim,ve kaleye doğru gittik.

“İyi iş,Kahramanlar!Gerçekten çok şaşırdım.Bu sefer eskisinden çok daha az hasar aldık!”

Güneş batmıştı ve gece olmuştu.Kralın bizim için kalede hazırladığı ziyafete toplanmıştık.

Geçen dalgada kaç kişi öldü bilmiyorum,ama görünüşe göre bu dalgada ölenler tek bir rakamla açıklanabilirdi.

Kesinlikle, yeni sonuçlardan hiçbirimizin diğerlerinden daha fazla sorumlu olduğunu söylemeyecekti.

Varsayarsak,diğer kahramanlar da bir çok düşman öldürmüştü,dolayısıyla bütün teşekkürü kendime isteyemezdim.Ve henüz…Bir dahaki sefere bu kadar kolay kurtulabileceğimizi düşünmüyordum.

Kum saati bizi yakınlarda bir yere ışınladı, ve bu kesinlikle yardımcı olmuştu. Daha uzakta bir yer olsaydı,mesela şövalyelerin bu kadar çabuk gelemeyeceği bir yer,o zaman ne olacaktı?

Öğrenilmesi gereken çok şey vardı.

Yardım ekranını açtım.

Dalgalarla Savaşmak :

Hazırlıklar önceden yapıldığı sürece, sizinle birlikte ışınlanması için herhangi bir sayıda insanı ayarlayabilirsiniz.

Bu, tüm şövalyelerin bizimle otomatik olarak önceden taşınması için ayar yapabileceğim anlamına mı geliyordu?

Belki.Belki de sadece diğer kahramanlar bana böyle olacağını söylememişti.

Ama görünüşe göre diğer 3 kahraman da ayarlamalarını yapmamışlardı.

Neden?

Oyunu ve nasıl çalıştığını biliyorlarsa,neden şövalyeleri kendileriyle birlikte gitmeleri için ayarlamadılar?

Muhtemelen dalganın yeterince basit olacağını düşünmüşlerdir.Ya böyleydi ya da kuralları okuma konusunda tembeldiler. Muhtemelen böyle olmuştu.

Ne olursa olsun, aptallardılar. Çok büyük bir ziyafetti, ama bir köşede oturdum ve hoşnutsuzça yemeğimi yedim.

“Bu leziz gözüküyor!”

Normalde yeme fırsatı olmayacağı kadar çok yemek vardı.Hepsine bakarken gözleri kamaştı.

“İstediğin her şeyi ye.”

“Tamam!”

Ona her zaman iyi yiyecek alacak param yoktu,dolayısıyla yiyebiliyorken yiyebildiği ne varsa yemeliydi.Öte taraftan,onun sayesinde savaşta bu kadar iyi gitmiştik.

“Ah…Ama çok yersem,şişmanlarım!”

“Hala büyüyorsun.”

“Um…”

Endişeli görünüyordu.

“Ye sadece.”

“Naofumi-sama…Şişman kızları sever misiniz?”

“Ne?”

Ne hakkında konuşuyordu?

“Ah,hiçbir şey.”

Kadınlardan düşünmek bana o kadını hatırlatıyordu.O zamandan beri kadınlardan hoşlanmayı düşünemiyordum bile.Dürüst olursak,iğrenç geliyordular.

“Ah doğru,unuttum.Siz böyle birisiniz,Naofumi-sama.”

Sanki bir şey karşısında pes ediyormuş gibi ağır ağır nefes aldı,ve yemeğe ulaştı.

“Bu leziz,Naofumi-sama.”

“İyi.”

“Evet.”

Bu bütün ziyafet aptalcaydı.Keşke sadece parasını verip bu yerden sevdirip gidebilseydim.Bu kadar pisliği bir arada görmek beni kızdırıyordu.

Şimdi düşünüyorum da, ödül yarına kadar bile gelmeyebilirdi.Gelmesi bile bir israf mıydı?Hayır.En azından yemek masrafından kaçınmıştık.Görünüşe göre Raphtalia kilosu hakkında endişeleniyordu,fakat doğrusu hala büyüyordu ve , bayağı bir yedi.

“Keşke plastik yiyecek saklama kaplarım falan olsaydı. Artanları yanımıza alabilirdik.”

Herhangi bir soğutma olmadan,yemek sadece yarına kadar dayanabilirdi.Belki daha sonra bana biraz paketlemesi için aşçıyı alabilirdim.Belki bana artan iyi mallardan verebilirdi.

Ben tüm bunları düşünüyorken,ölümcül düşmanım,Motoyasu insan kalabalıklarını geçiyor,ve bana doğru geliyordu.

Bu sefer ne istiyordu?

Onunla konuşma düşüncesi midemi bulandırıyordu,dolayısıyla kalabalığın içine yürüyerek ondan uzaklaşmaya çalıştım.Beni takip etti,tüm zaman boyunca bana bakarak.

“Hey!Naofumi!”

“Ne?”

Oldukça kasıtlı olarak, eldivenlerinden birini çıkardı ve bana doğru fırlattı.

Düşünüyorum ki…Evet,bu bir düello daveti olmalıydı.

Kalabalık Motoyasu’nun haykırışına şaşkınlıkla tepki verdi.

“Seni bir düelloya davet ediyorum!”

“Ne hakkında konuşuyorsun?”

Sonunda kaybetmişti.

Kulağa sadece oyunlarla çok fazla vakit geçirmiş bir kişi gibi geliyordu. Ve yine, bölüm sonu canavarıyla savaşmak için insanları ölüme terk eden bir tür hayvandı.Bir tür kahraman.

“Hepsini duydum!Seninle olan şu kız,Raphtalia,o bir köle!”

Öfkeyle kaynıyordu.Parmağına bana yönlendirdi ve avazı çıktığı kadar bağırdı.

“He?”

Raphtalia garip bir ses çıkardı.

Bir tabak dolusu lezzetli yemeğini ağzına atıyordu, ta ki Motoyasu’nun aşırı sesli ithamını duyana kadar.

“N’olmuş yani?”

“Ne demeye çalışıyorsun “N’olmuş yani” ile?Ağzından çıkanı duyuyor musun?”

“Evet.”

Köle kullanmanın nesi bu kadar yanlıştı?

Benimle kendi isteği ile savaşacak biri yoktu.Bu yüzden bir köle satın almıştım.

Öte taraftan,krallığın köleliğe karşı yasaları da yoktu.

Yani, sıkıntı neydi?

“Evet,o kölem.Bununla ilgili bir sıkıntın mı var?”

“Sen…İnsanları köleliğe zorlayamazsın!Özellikle biz olmaz!Başka bir dünyadan geliyoruz.Burada böyle davranamayız.”

“Bu da neyin nesi şimdi?Biliyorsun ki bizim dünyamızda da köleler var.”

Varsayarsak,Motoyasu’nun ne tür bir dünyadan geldiğini bilmiyordum,fakat o bir insandı,ve insanların tarihinde kölelik vardı.

Eğer düşünecek olursanız,hepimiz bir şekilde bu toplumun köleleriydik.

“Biz burada böyle davranamayız?Biz?Sadece kendine odaklan,tamam?”

Kendi kurallarını oluşturup onları uymamı bekleyemezdi.Manyaktı!

“Seni aptal velet.Bu bizim dünyamız değil.Burada köleler var.Bir tane kullanmanın nesi yanlışmış?”

“Sen…Ne cürretle!”

Geriye adım attı ve mızrağını bana doğrulttu.

“Dövüş benimle!Eğer ben kazanırsam Raphtalia serbest kalacak.”

“Neden seninle savaşmak zorundaymışım?Ve eğer kazanırsam ne alacağım?”

“O zaman ne istiyorsan onu yapabilirsin.Böyle kullandığın gibi Raphtalia’yı kullanmaya devam edebilirsin!”

“Amma düello ha.”

Döndüm ve ayrıldım.Kazanacak bir şeyim yoksa niye dövüşecektim?”

Kalabalık,Kızıl Deniz gibi ikiye ayrıldı ve kral geldi.

“Motoyasu-san’ın söylediği şeyi duydum.”

“Bir Kahraman’ın köle kullandığı söylentilerini duydum.Ama bunun doğru olduğuna inanamadım.Yani böyleymiş,Kalkan Kahramanı gerçek bir suçluymuş.”

Ama kölelik burada yasaldı.Eğer herkes köleleri kullanıyorsa,neden beni böyle ayrıştırıyorlardı ki?

“Eğer Motoyasu’nun sözleri sana tesir etmiyorsa,ben sana emrediyorum.Düello!”

“Umrumda mı?Acele et ve hizmetlerim için ödeme yap.Eğer ödeme yaparsan, buradan çıkıp gideceğim.”

Kral ağır ağır nefes aldı,parmaklarını çıtlattı.Tüm yönlerde askerler belirdi ve beni tuttular.Raphtalia’yı da tuttuklarını gördüm.

“Naofumi-sama!”

“Bu da ne lan?!”

Toplayabildiğim bütün kini toplarken krala bakıyordum.

O…O söylediğim hiçbir şeye inanmadı.Ya bundandı,ya da yoluna çıkıyordum.

“Bu topraklarda,benim sözüm yasadır!Eğer işbirliği yapmazsan,onu senden zorla alacağız!”

“Lanet olsun!”

Kraliyet büyücüleri,şüphesiz,onu tutan köle büyüsünü kırmak için büyü biliyordular. Dolayısıyla eğer bu düelloda savaşmasaydım,Raphtalia’yı kesinlikle kaybederdim.

Hadi ama!Bu adil değil!Tam da işlevli olmaya başlamıştı!

Ona ne kadar zaman ve para yatırmıştım?

“Savaşmak zorunda değilsiniz!Ben savaşacağım…mh!”

Onu susturmak için ağzını kapattılar.

“Bir büyünün etkisinde olma ihtimali var,dolayısıyla efendisini destekleyecektir. Bu süre boyunca susturulmalı.”

“Açık açık düelloya katılmasına izin vereceksin?”

“Düellonun ödülü o.Neden katılsın ki?”

“S…Seni babası belirsiz(Ç.N.:Yumuşattım anlarsınız.)!”

“Herkes,kale bahçesine!”

Kral şikayetlerimi görmezden geldi ve düelloyu bahçede ilan etti.

Lanet olsun,saldıramıyordum ki!

Sonunu da başı kadar iyi yapmışlar.


Merhaba,
Olağandışı yoğunluğum nedeniyle 22.Bölüm 1 gün gecikecek.
Anlayışınız için teşekkür ederim.