Youkoso Jitsuryoku, Cilt 1, Kısım 4, Part 2

Okuldan sonraydı. Tüm öğrenciler nereye gideceklerinden bahsettikten sonra eğlenmeye gittiler. Planı uygulamaya koyduğumun sinyalini vermek için Kushida’ya bir bakış attım.
Hedef olan Horikita, günlük rutinine başlamıştı çoktan, eve gitmeye hazırlanmaya yani.

“Hey, Horikita. Vaktin var mı?”

“Boş vaktim yok. Yurda gidip yarına hazırlanmam gerek.”

Yarına mı hazırlanacakmış? Hazırlanmaktan bahsettiği şeyin, okul olduğuna kalıbımı basarım.

 

“Benimle bir yere gelmeni istiyorum, ama.”

“… Ne yapmaya çalışıyorsun?”

“Seni hususi bir amaçtan dolayı mı çağırdığımı düşünüyorsun?”

“Eğer damdan düşercesine bir yere davet edersen, tabii ki senden şüphelenirim. Ama eğer elle tutulur, mantıklı bir şey konuşmak istiyorsan, dinlemeye hayır demem.”

Tabii ki, böyle bir şey değil.

“Kampüsteki kafeler nasıl bilirsin ya? Çok fazla kız oluyor, tek başıma girmeye cesaretim yok. Sanki erkekler dışlanıyormuş gibi hissettiriyor.”

“Kızların çok olduğu kesin, ama erkekler giremiyor mu?”

“Girebiliyor, ama erkeklerin hiçbiri yalnız girmiyor. Kızlarla birlikte giriyorlar hep. Sadece bu tipte çocuklar gidiyorlar kafeye.”

Horikita, kafe Pallet hakkında bilgi almaya çalışıp öğrendiklerini düşünüp tartıyordu.

 

“Öyle olsa gerek. Senin mantıklı bir düşüncenin olması çok garip ama.”

“Ama yine de mekâna gitmek istiyorum. Bu sebeple de seni davet edebileceğimi düşündüm.”

“Doğal olarak tabii, malum… beraber gidebileceğin başka kimsen yok, dimi?”

“Böyle söylemen çok kaba ama aynen öyle.”

“Ya reddedersem?”

“O zaman, vazgeçmekten başka çarem kalmaz. Zamanını harcamak için seni zorlayamam, sonuçta.”

“… Anladım. Söylediklerin mantıklı. Çok fazla zaman harcayamam ama. Tamam mı?”

“Tamam. Orada çok uzun kalmam.”

Aklımda “bir olasılık” daha vardı. Eğer Kushida’nın bu işe dâhil olduğunu bilseydi, Horikita bana sitem ederdi kesin.
Çünkü Kushida ile konuşabilmiş ve Horikita’yı bir yerlere davet edebilmiştim. Bu da bana Horikita ile kendi başıma da arkadaş olabileceğimi düşündürdü.

Sonuçta, her dakika yakınmasına rağmen, kulüp olsun kafe olsun Horikita benimle birlikte geldi.
Arkadaş edinmenin zor olduğunun düşünmem fazla olağan dışı bir şeymiş ya.

Okuldan birlikte çıktıktan sonra, okul binasının ilk katındaki kafe Pallet’e vardık. Kızlar okuldan sonra eğlenmek için yavaş yavaş kafeye doluşuyordu.

“Çok kalabalıkmış.”

“Okuldan sonra buraya senin de ilk gelişin dimi? Aa, unuttum. Sen hep yalnız takılıyorsun.”

“Bu neydi bir çeşit iğneleme falan mıydı? Çocukça.”

Sadece şaka yapmıştım ama her zamanki gibi Horikita sözleriyle aşağıladı.
Siparişlerimizi verdikten sonra içeceklerimizi aldık. Pankek siparişi verdim.

“Tatlı şeyleri sever misin?”

“Canım sadece pankek yemek istedi.”

Pankek ne severim ne de sevmem aslında. Sadece en akla yatkın o gelmişti.

“Oturacak yer yok…”

“Biraz beklememiz gerekecek galiba. Aa, şurada oturacak yer var, bak.”

İki kişinin yerlerinden kalkışının fark edip hemen masaya çöktüm. Horikita’ya masanın diğer ucuna geçmesine izin verdim. Çantamı zemine koyduktan sonra oturup sakince etrafa bakındım.

“Hey, Şimdi fark ettim de. Eğer uzaktan birisi bize baksa, bizi sevgili zannederdi… ama.”

Horikita’nın yüz ifadesi her zamanki gibi buz gibi ve donuktu.
Etrafımızı saran kalabalıktan dolayı gerilip karnıma ağrılar girmeye başladı.
Bizim hemen dibimizde ellerinde içeceklerini tutan iki kızın ‘Gidelim’ dediklerini işittim.
Ve hemen ardından, başka birisi oturağa oturuverdi. Kushida’ydı.

“Ah, Horikita-san. Ne tesadüf! Ayanokouji-kun da burada!”

“… Evet.”

00

 

Tesadüfen karşılaşmışız gibi yapan Kushida bizi selamladı.
Horikita, gözlerini kısıp Kushida’ya baktı, sonra da bana döndü. Tabii, bu bizim daha önceden planladığımız bir şeydi. Kushida’nın 4 arkadaşıyla 2 masa rezerve etmiştik. Horikita ile birlikte kafe Pallet’e vardığımızda, oturan iki kişiye bize yer açmaları için sinyal vermiştim. Bir süre sonra da, diğer ikisi kafeden ayrılıp, Kushida bizimle karşılaşmış gibi yaptı.
Sonuç olarak, karşılaşmamız tesadüfi gözüküyordu.

“Ayanokouji-kun ve Horikita-san birlikte mi geldiniz?”

“Tesadüfen evet. Sen yalnız mı geldin peki?”

“Evet, bugün ben——”

“Ben gidiyorum.”

“O-oi, daha yeni geldik.”

“ Kushida-san burada olduğuna göre artık bana ihtiyacın yok, değil mi?”

“Hayır, sorun sen değilsin. Kushida’yla sadece sınıf arkadaşıyız.”

“Benimle de sadece ‘sınıf arkadaşı’sın. Bir de…”

Bana ve Kushida’ya soğuk bir bakış attı.

“Bir terslik var. Ne planlıyorsunuz siz?”

Planımızı anlamış gibiydi.

“H-hayır, bu sadece bir tesadüftü!”

Eğer mümkün olsaydı, bu cevabı Kushida’nın hiç vermemesini isterdim.
Olayların gidişatı şöyle gerçekleşmeliydi; hafifçe omuz silkerek “Ne demek istiyorsun?” diye sorması gerekirdi.

“Biz masaya oturduğumuzda, bizden önce oturan kızlar D sınıfındandı. Bizim yanı başımızdaki masada oturan kızlar da D sınıfındandı. Yani bunların hepsi tesadüfen eseri miydi?”

“Vaay, bunu mu fark ettin—ben hiç fark etmemişim.”

“Ayrıca, okul biter bitmez buraya geldik. Diğer kızlar ne kadar hızlı olurlarsa olsunlar, buraya gelmeleri en az bir iki dakikalarını almıştır. Ve hemencecik kalkıp yurda mı döndüler yani, çok erken değil mi?”

Horikita, tahmin ettiğimden çok daha dikkatli birisiymiş.
Sadece sınıf arkadaşlarının yüzlerini hatırlamakla kalmadı, aynı zamanda neredeyse burada olan biten her şeyi çözmüştü.

“Um…”

Şaşkın bakışlarıyla Kushida, gözleriyle benden yardım istiyordu.
Horikita onun bana baktığını fark etti. Planımız patlak vermişti.

“Özür dilerim, Horikita. Bunu biz ayarlamıştık.”

“Ben de öyle tahmin ediyordum. Bu durum, şüpheli bir şeyler döndüğünü açığa çıkarıyordu.”

“Horikita-san. Lütfen benimle arkadaş ol!”

Artık hiçbir şeyi saklamadan, Kushida direkt olarak atağa geçti.

“Daha önce defalarca söyledim. Beni rahat bırakın. Sınıfa yük olmak gibi bir niyetim hiç yok. Bu da mı yasak?”

“… Her zaman tek başına zaman geçirmek seni yalnız ve üzücü bir okul hayatına sürükleyecek ama. Sınıftaki herkesle arkadaş olmak istiyorum.”

“Senin isteklerini reddettiğim falan yok. Ama başkalarını kendi istek ve iradeleri dışında kendi planına dâhil etmek doğru bir şey değil. Ayrıca yalnız olmaktan dolayı üzüldüğüm falan yok.”

“A-ama…”

“Ayrıca, tartışmamız adına söylüyorum. Eğer beni seninle arkadaş olmaya zorlarsan sence ben mutlu olur muyum? Zoraki bir ilişkiden, güven veya dostluğun doğacağını mı düşünüyorsun?”

Horikita söylediklerinde haksız değildi. Sorun, arkadaş edinmek istememesi değildi. Arkadaş edinmenin gereksiz olduğunu düşünüyordu sadece. Kushida da Horikita da farklı açıdan bakıyordu duruma.

“Bu sefer, sana açıkça kendimi ifade edemediğim için kendi hatam olarak kabul ediyorum. Bu yüzden seni suçlamayacağım. Ancak eğer bir kez daha böyle bir şeye kalkışırsan, bir dahaki sefere seni affetmeyeceğim.”

Kahvesini alıp ayağa kalktı.

“Horikita-san ile ne şekilde olursa olsun arkadaş olmak istiyorum. Seni ilk gördüğümde, ilk defa tanışıyormuşuz gibi hissetmedim— Horikita-san’ın da aynı şekilde hissettiğini düşünüyorum.”

“Bu tamamen zaman kaybı. Resmen benim kötü hissetmemi sağlıyorsun.”

Horikita sesini yükseltip onun konuşmasını kesti. Kushida bilinçsizce yutkundu.
Kushida’ya yardım edeceğime söz vermiş olsam da, karışmak gibi bir niyetim yoktu. Ama karıştım——

“Horikita, senin düşünme tarzını anlayamadığımdan değil. Ben de şimdiye kadar pek çok kez arkadaşlar gerekli midir diye düşündüm.”

“Bunu sen mi söylüyorsun? Okul açıldığı günden beri herkesle arkadaş olmak istiyorsun.”

“İnkâr etmiyorum evet. Ama ben de senin gibi birisiyim. En azından ortaokuldan mezun olana kadar. Bu okula girene kadar hiç arkadaş edinememiştim. Hiç kimsenin iletişim adresini bilmiyor, okuldan sonra kimseyle görüşmüyordum. Çok yalnızdım.”

Kushida söylediklerime şaşırmıştı.

“Belki de bu yüzden seninle çok konuşmaya başladım.”

“Bu açıklamalar çok ilginç. Yine de, bizim ortak noktamız olsa da, her şey çok farklı ilerliyor. Sen istediğin halde arkadaş edinmedin, bense arkadaşların gereksiz olmadığını düşündüğüm için arkadaş edinmiyorum. İkimizin de aynı olduğunu söylemek doğru değil, yanlış mı düşünüyorum?”

“… Belki. Ama Kushida’ya rahatsız olduğunu söylemen çok fazlaydı.
Peki gerçekten sorun değil mi senin için? Kimseyle arkadaş olmayacağını söyleyerek önümüzdeki 3 yıl boyunca da yalnız olacağın anlamına geliyor. Bu da çok fazla yalnızlık çekeceksin demek.”

“Benim ard arda yalnız geçirdiğim 9.yılım olacak bu yüzden ben iyiyim. Tabii anaokulunu da eklersek süre daha çok uzuyor.”

Şimdi taşıdığı bu ağır yükü çok normalmiş gibi mi anlattı yani? Kendini bildi bileli yalnız olduğu için mi sürekli yalnız kalmayı tercih ediyor yoksa?

 

“Eve gidebilir miyim şimdi? ’’

Horikita derin bir iç çekip Kushida’nın gözlerinin içine dik dik baktı.

“Kushida-san, eğer tatmin olmayacaksan, başka bir şey söylemeyeceğim. Aptal olmadığına göre, ne söylediğimi anlıyorsundur, dimi?”

 

Horikita ‘iyi o zaman’ deyip çıkıp gitti. Beni ve Kushida’yı kalabalık kafede bırakıp gitti.

“Başaramadık. Yardım etmeye çalıştım ama yararı olmadı. Yalnız olmaya çok alışmış.”

Hiçbir şey söyleyemeyen Kushida, ellerini yumruk yaparak olduğu yere oturdu. Bir süre sonra hemen her zamanki gülümsemesini tazeleyip eski haline geldi.

“ Hayır, teşekkürler, Ayanokouji-kun. Onunla arkadaş olamadım, ama.. Önemli bir şey öğrenme imkânım oldu. Bu da beni çok mutlu etti. Özür dilerim, Horikita-san, bana ardım ettiğin için senden nefret edebilirim.”

“Bu konuyu kafana takma. Ben de Horikita’nın insanlarla arkadaşlık kurmanın faydalarını öğrenmesini istedim.”

 

4 kişilik masayı sadece iki kişi tuttuğumuzdan dolayı, Kushida’nın olduğu masaya geçtim.

 

“Bu arada, Arkadaşın olmadığını söylediğinde çok şaşırdım, doğru muydu söylediklerin? Hiç öyle gözükmüyorsun. Neden yalnızdın ki?”

“Hmm? Oh, Evet, doğruydu. Sudou, Ike ve diğerleri edindiğim ilk arkadaşlarım. Benim hatam mıydı yoksa büyüdüğüm çevreden mi kaynaklıydı ben de bilmiyorum.”

“Arkadaş edindiğin için mutlu musun peki? Güzel dimi?”

“Evet. Bazen can sıkıcı ama bazen güzel de.”

 

Kushida  ‘hmm, hmm’ diyerek kafasını sallarken, gözlerinden kıvılcım çıkıyordu sanki.

 

“Horikita’nın kendince düşünceleri ve amaçları var. Bu konuda yapabileceğimiz bir şey yok.”

“Öyle mi sence? Onun arkadaş edinmesi imkansız mı?”

“Neden bu kadar üzüldün ki? Çok fazla arkadaşın yok mu? Horikita’yı takıntı haline getirmen için hiçbir neden yok ortada.”

 

Sınıftaki herkesle mükemmel bir şekilde iyi anlaşmayı başaramadı zaten, Horikita ile çaresizce dostluk kurmaya çalışmasına gerek de yok.

 
“Herkesle arkadaş olmak istedim.. Sadece D sınıfı ile değil, tüm diğer sınıftaki öğrencilerle bile. Eğer sınıfımdaki bir kızla arkadaşlık kuramazsam, o zaman çoktan amacımı başaramamış olurum….”

“ Horikita’yı istisna olarak gör. Ve gerçek bir tesadüfün gerçekleşmesini bekle.”

 

Zoraki tesadüfü değil de, gerçek bir tesadüfü..
Böyle bir şey gerçekleştiği zaman, arkadaş olmak da kolaylaşır.