Youkoso Jitsuryoku, Cilt 1, Kısım 4, Part 1

Okuldan çıktıktan sonra, direkt yurda doğru yola koyuldum. Bir arkadaşıyla erkenden ayrılan Kushida, duvara dayanmış birisini bekliyordu. Beni fark edince, gülümseyerek bana baktı.

“Harika. Ben de seni bekliyordum. Seninle konuşmak istediğim bir konu var. Vaktin var dimi?”

“Evet, yapacak bir işim yok…”
Yoksa bana mı açılacak…? Hayır, böyle bir şeyin olma ihtimali %1.

 

“Sana dürüstçe bir şey soracağım, Ayanokouji-kun, Horikita’yı gülerken gördün mü hiç?”

“Ha? Hayır… Hatırlamıyorum.”

 

Görünüşe göre, Kushida’nın bana yaklaşmasının sebebi Horikita. Hem de, geriye dönüp bir düşününce, Horikita’yı gülerken görmedim ben.
Elimi sımsıkı tutarak bana biraz daha yaklaştı. Bu çiçek kokusu mu ya? Hoş koku etrafa yayılıyordu.

 

“Biliyorsun.. Horikita-san ile arkadaş olmak istiyorum.”

“Sen onun dilinden anlıyorsun. Baştan beri çoğu kişi, onunla konuşmaya çalıştı. Ama bir tek sen kaldın onunla iletişim kurmayan çalışan.”

“Ayanokouji-kun, Horikita-san’ı oldukça iyi tanıyor gibisin.”

“Her gün yanında oturan kişiyi tabii ki tanıma şansı bulursun.”

 

Kızlar böyledir; daha okulun ilk gününden arkadaş grubu kurmaya can atarlar. Gruplaşmada ve topluluk oluşturmada, erkeklerden daha çok bilinçlidirler, hem de 20 kişinin içinde ‘gücü’ elinde tutan yaklaşık 4 kişidir. Ve sadece daha çok insan tanımak istediklerini söylerler.

Ancak, bu genel geçer kuraldaki, tek istisnası Kushida. Her grubun arkadaş kitlesi çok ama sadece Kushida’nın sürekli popülerliği artıyor.
Hiç pes etmeden, Horikita ile arkadaş olmaya çalışıyor.
Bu, sıradan herhangi bir insanın yapabileceği bir şey değil. Büyük ihtimalle de onu popüler yapan şey de bu.

Ayrıca sevimli de.
Nihayetinde, sevimlilikle popülerlik birbirine bağlı şeyler.

“Horikita seni reddetmedi mi? Ne söylersen söyle onun anlayacağını sanmıyorum.”
Onun geveze bir yapısı olmadığının farkındayım. Eğer onunla laubali/gelişi güzel konuşursan,
Büyük ihtimalle sana hakaret eder. Açıkçası, Kushida’nın üzülmesini istemem.

“Bana… yardım eder misin?”

“Hmm…”

Hemen cevap vermedim. Normalde sevimli bir kız yardım istese, anında yardım etmeyi kabul ederdim.
Ama sorunlardan kaçınmayı tercih ettiğimden beri, hemen balıklama atlayamıyorum. Horikita’nın Kushida’ya sözlü şiddet uygulamasını görmek istemediğimden, onu nazikçe reddedeceğim.

 

“Duygularını anlıyorum, ama…”

“Olmaz mı… ?”

Sevimlilik + rica + dik dik bakan gözler eşittir cenaze törenim.

“… Şey, peki madem. Ama sadece bu seferlik, tamam mı?”

“Gerçekten mi!? Ayanokouji-kun, teşekkür ederim!”

 

Ona yardım edeceğimi söyledikten sonra, Kushida’nın yüzünde güller açtı.
… Sevimli. Yardım edeceğime söz verdiğime göre, düşüncesiz davranıp çılgınca bir şey yapamam.

“Peki, tam olarak ne yapacağız? Onunla arkadaş olmak istediğini söylesen bile, bu kadar basit olacak iş değil.”

Hiç arkadaşı olmayan benim gibi birisi için, bu kolayca cevap verebileceğim bir soru değil.
“Hmm… İlk iş, Horikita’nın gülmesini sağlamak.”

“Onu güldürmek, ha.”

Onu güldürmeyi başarabilmemiz için, uygun ruh hali ve atmosferi yakalamamız gerek.
Böyle bir ilişki ye galiba ‘arkadaşlık ’ deniyor.
Neyse ki, Kushida insanları güldürmenin yolunu biliyor gibi.

“Onu nasıl gülümseteceğinle ilgili bir fikrin var mı?”

“Hmm… onu birlikte düşünürüz diye düşünmüştüm.”

Özür dileyen bir “Teehee” ile, hafifçe kafasına dokundu.
Eğer çirkin bir kız olsaydı, ona çoktan vurmuştum. Ama mevzu bahis olan kişi, Kushida’ydı.

“Gülümse…”

Bir şekilde, Kushida yardım istediği için, şuan ki amacım Horikita’yı güldürmek oluvermişti.
Bu amaç mümkün mü bari ya? Tartışılır ha.

“Her neyse, okuldan sonra, Horikita’yı davet etmeye çalışacağım. Yurda döndüğümde, hiç halim kalmayacak kesin. Onu davet edebileceğim bir yer var mı ki?”

“Hmm, Pallet nasıl? Pallet’e sık sık giderim, belki biz konuşurken, oraya gittiğimizi duymuş olabilir.”
Pallet, kampüsteki ya bir numaralı ya da iki numaralı meşhur kafe.
Kafe Pallet’i ,Kushida ve arkadaşlarının okuldan sonra gittikleri kafe diye sık sık duyuyorum.
Eğer ben sık sık duyduysam, Horikita da bir şekilde bilinçsizce duymuş olmalı.

 

“İkiniz Pallet’e gitseniz de orada ’tesadüfen’ benimle karşılaşsanız nasıl olur, işe yarar mı?”

“Hayır… Bence bu çok basit kaçar. Peki, arkadaşların da orda olsa?”

Horikita, Kushida’yı fark ettiği an hemen oradan ayrılır. Eğer mümkünse, onun kalkıp gitmesine engel olacak doğal bir ortam kurmak en iyisi olur. Düşündüklerimi, Kushida’ya da anlattım.

“Oh~ İşe yarar bence! Ayanokouji-kun, çok zekisin!”

Kushida parıldayan gözleriyle, başını onaylarcasına sallayarak beni dinledi.

 

“Bunun zeki olmamla alakası olduğunu düşünmüyorum.. Neyse, plan bu işte.”

“Tamam, Çok umutluyum plandan, Ayanokouji-kun!”

Hayır, senin beklentin beni rahatsız ediyor.

“Eğer Kushida onu davet ederse, büyük ihtimalle onu reddeder. Onu ben davet etmeliyim?”

“Tamam. Bence Horikita-san sana güveniyor.”

“Neden böyle düşünüyorsun?”

“Hmm, şey, öyle gözüküyor çünkü? En azından, sınıftaki herkesten daha çok sana güveniyor.”

Ama bu iş için benim en uygun insan olduğum anlamına da gelmiyor..

“Çünkü onunla tesadüfen karşılaştık.”

 

Şans eseri otobüste gördüm ve tesadüfen yanına oturmuştum.
Eğer bunlardan birisi yaşanmamış olsaydı, onunla hiç konuşamazdım.

“İnsan herkesle tesadüfen tanışmaz mı zaten? Sonra arkadaş olurlar, sonra dost… ve bazen de sevgili veya aile.”

“… Evet.”

Sanırım bu da bir bakış açısı. Kushida ile konuşmam da bir tesadüf sonucuydu.
Başka bir deyişle, Kushida ile çok geçmeden bir ilişkimiz olabilir.