Youkoso Jitsuryoku, Cilt 4, Bölüm 2, Part 1

“Beklettiğim için üzgünüm. Geppu, geppu. Öğle yemeğinde üç öğünlük yersem tabii ki de tıka basa olurum. Güya diyet yapacaktım ama daha başlamadan bozdum galiba.”

Sotomura, yediği tüm o yiyeceklerden dolayı şişen karnını ovalayarak bana doğru geldi.

Hiç de diyet yapmak istiyormuş gibi bir hali yoktu. Ben ve Yukimira’nın beklediği yere geldi.

“Şu sınavın başlaması da baya sıkıntı ya, zar zor yemek yiyebildim.”

“Yani ‘Şu an tüm gücümü kullanamıyorum’ kartını mı oynuyorsun?”

“… Ne zamandır söylemek istiyordum, ama şu garip konuşma tarzını kesemez misin?” dedi Yukimura, Sotomura’ya sertçe.

Tabii ki, Sotomura’yı tam olarak anlamayan biri için, cümleleri anlaşılmaz ve saçma gelebilir. Ama buna alışmak gerek sanırım. Öte yandan, bazen böyle alışılmadık bir şekilde konuşmak ilginç olabilir. Ancak şimdi araya girersem, Yukimira’nın gazabına uğrayabilirim ya, bu yüzden tiradına devam etmesine göz yumdum.

“Pofu ~ Konuşma tarzımı beğenmedin mı? Peki ya nasıl konuşmamı istersin?”

“Sadece normal konuş.” Yukimura, Sotomura’ya cevap verdi.

“Tamam, şu andan itibaren en zayıf yüce kahraman olacağım. Normalde hiçbir şey yapmak için şevkim olmayacak ama gerçek şu ki, bana Cheat-kun ismini layık gören dünyayı yok edebilecek güce sahibim.”

Sotomura’ya laf anlatmaktan vazgeçen Yukimura, önümüze geçti. Biraz geciktiğimizden, toplantı odasına doğru aceleyle yürümeye başladık.

“Ayanokouji-kun, sana sormak istediğim bir şey var, cevap ver.”

Kahraman tarzı bir karaktere yaraşır bir tonda konuşuyordu.

“Ne sormak istiyorsun?”

“En sevdiğin aksanın ne olduğunu merak ediyordum, yani şöyle tatlı bir kadın hangi aksanla konuşsa mutlu olurdun?”

Söyleyiş şekli kulağa hoş geliyordu, ancak diyaloğun içeriği her zamanki gibi saçma saçma ve anlamsızdı ya.

“Hayır… sevdiğim belirli bir aksan yok.”

Tokyo’da doğup büyüdüğümden, bu tür aksanları bilmem mümkün değil.

“Daha önce hiç ‘moe’ aksanını duymadın mı?” diye sordu bana.

Bu okuldaki kaç öğrencinin böyle bir aksanla konuştuğunu düşünüyor ki?

Muhabbeti şu an sonlandırabilirdim ama toplantı odasına gidene kadar onunla konuşarak biraz zaman öldürebilirim.

“Senin favori aksanın var mı?” diye sordum.

“Elbette, sana kendi özel aksan sıralamamı söyleyeceğim. Üçüncü sırada Kansai aksanı var. Biraz kaba ama sert bir izlenim bırakıyor. İkinci sırada da kardaki güzelliğin aksanı var, Hokkaido aksanı. 2D dünyasında kullanımı oldukça yaygın ve tabii ki de bir moe aksanı…”

Onunla konuşarak biraz zaman öldürmek istediğimi söyledim, ama bunların hiç biri benim için bir anlam ifade etmiyor. Ancak ben herhangi bir şekilde araya giremeden önce, Sotomura ‘durururururururu’ gibi bir ses çıkaran garip bir ıslık çalmaya başladı.

“Aksan sıralamamdaki bir numara da lolilerden onee-sanlara kadar çok yönlü bir kullanımı olan, Hakata aksanı. Aşırı geniş kullanım skalasıyla en iyi aksan olduğu söylenir. Bu üçü benim favori üç aksanım.” diyerek devam etti.

Maalesef, bu konu hakkında oldukça tutkulu olduğunu fark etmeme rağmen, bana anlatmak istediklerini anlayamadım. Ama en azından zaman geçirmeye yaramış gibiydi, konuşmamız bittiğinde 2. kattaki önünde grubumuzun (Tavşan) adı yazan toplantı odasına varmıştık. Sınav başlamak üzere olduğundan öğrenciler koridoru doldurmuştu ve bu beni birazcık klostrofobik hissettirdi ya.

“Oyun vakti dün sona erdi. Buradan itibaren kendin ve sınıfının iyiliği için savaşman gerektiğini anla artık.”

Yukimura, bu sözleri direkt olarak Sotomura’ya yöneltti, ama ben de onaylayarak başımı salladım.

“Offf… neresinden bakarsam bakayım, acınası bir takıma düştüm.”

Bu açıklama, içini çekip bize bakarak odaya giren bir kızdan geldi. D sınıfının en güzel kızlarından biri (biraz şatafatlı olmasına rağmen), Karuizawa Kei’ydi. Onunla birlikte, şu anda 11 kişi daire şeklinde dizilmiş sandalyelere oturuyordu. Hâlâ boş olan sandalyelerin sayısına bakarsak, muhtemelen son gelen kişiler biziz. Sadece listeye bakarak emin olamam ama odada Ichinose ve Ibuki dışında tanıdığım bir kaç öğrenci daha vardı.

Ada testinde, D sınıfına sabotaj düzenleme teklifinde bulunmak için bana yaklaşan A sınıfından bir erkek öğrenci vardı. Fakat odadaki diğer kız ve erkek öğrencilerin çoğunu tanımıyorum. Görünüşe göre düne kadar rakip olan bizler, bu sınavda birlikte çalışmak zorunda kalacağız.

Doğal olarak, sadece bizim sınıf değil, diğer sınıflar da bu ani düzenlemeden dolayı şaşkın ve garip hissediyordu. Sandalyelere oturmaya karar verdik çünkü ayakta dikilmek sadece daha da göze batmamıza sebep olurdu.

Öğrenciler içgüdüsel olarak neredeyse sınıflara göre ayrılmış bir şekilde oturuyorlardı. Ancak Karuizawa ve Ibuki, her ikisi de gruptan izole edilmiş gibi neredeyse öğrenci çemberinin dışına oturmuştu.

“Hmm… sorun ne acaba?”

“Bir şey mi oldu, Ayanokouji-kun?”

“… hayır bir şey yok.”

Karuizawa’nın Ibuki’yi gördüğü anda, onunla yüzleşeceğini sanmıştım. Ne de olsa önümüzdeki, ada testinde onun iç çamaşırını çalmaktan sorumlu olan Ibuki Mio’ydu. Derhal intikam almaya gideceğini düşünmüştüm, ama belki de Karuizawa beklediğimden daha olgundur ya da yoksa intikamını çoktan aldı mı? Her iki durumda da, Karuizawa’nın üzgün bile görünmediği gerçeği doğal değildi. Ancak bu sorularımı dile getiremesen, gemideki odalara yerleştirilmiş hoparlörlerden bir duyuru geldi.

“Şu andan itibaren, ilk grup toplantısıyla başlayacağız.”

Sadece bu kadar. Kısa bir duyuru, ancak gruptaki farklı sınıflardan hiç kimse birbirini iyi tanımadığından, toplantıya başlamak için inisiyatif almaya gönüllü kimse yoktu ya. Hâl böyle olunca, odaya garip bir sessizlik yayıldı.

Bir süre sonra, Ichinose Honomi adlı kız parlayan bir gülümsemeyle ayağa kalktı ve başka kimsenin inisiyatifi almayacağını doğrulayınca, konuşmaya başladı.

“Buradaki insanların çoğunu tanıyorum, ama sanırım talimatlarına uyarak önce kendimizi tanıtmalıyız. Çünkü henüz birbirini tanımayan insanlar da var.” diyerek gruba seslendi.

Bunun gibi bir grubun lideri olmak kesinlikle kolay değil, bir kısmı düşman sınıflardan bile olsa tüm öğrencileri etkilemeli ve sınavı geçmek için onları bir araya getirmeli. Fakat Ichinose bu durumdan hiç de rahatsız olmuşa benzemiyordu, aslında gruba liderlik etmekten hoşlanıyormuş gibiydi. A sınıfından bazı öğrenciler, Ichinose beklenmedik bir şekilde liderliği alınca, şaşkınlıklarını gizleyemediler ya.

“Buna gerek olduğunu sanmıyorum. Okul sadece formalite icabı öyle söylüyor. Sadece isteyen kişiler kendini tanımalı bence.” Bunu Ichinose’ye söyleyen kişi Machida’ydı.

“Machida-kun yapmak istemiyorsan, kesinlikle seni zorlayamam. Ama bu odada gizli bir kayıt cihazı olabilir. Okuldan gelen talimatlara açıkça uymazsak, cezalandırılan kişi sadece sen değil tüm grup olabilir, anlıyorsun değil mi?” Ichinose hızlıca Machida’ya karşılık verdi.

Basitçe, burada bencilce davranmak tüm gruba mâl olabilir. Ichinose böyle diyerek A sınıfından Machida adlı adamın yardım etmesini sağlayamasa bile en azından mantığını kabul etmesini sağladı.

Sonrasında, Ichinose işe kendini tanıtarak başladı. Lisenin ilk günü ve o zamanki kendimi tanıtma olayını nasıl berbat ettiğim geldi aklıma. Ama gruba kendimi tanıtmak için sıra bana geldiğinde, yine o günle aynı donuk ve monoton bir giriş yaptım.

“Yaa~ho ben Ayanokouji. Görünüşe göre aynı gruptayız. İyi geçinelim.”

Sandalyeme geri oturduktan sonra, Ichinose bana doğru dostça ve teselli edici bir tonda seslendi. Herkes kendini tanıttıktan sonra Ichinose bir kez daha konuşmak için ayağa kalktı.

Öyleyse, okulun talimatlarını yerine getirdiğimize göre, bundan sonra nasıl devam etmek istersiniz? Lütfen söyler misiniz, aranızda liderin ben olmama itirazı olan var mı acaba?”

Ichinose, birinin ondan liderliği almak isteyip istemediğini sorarcasına konuştu. Elbette, bu şekilde sorması, kimsenin liderliği ondan almayacağını daha da kesinleştirmişti. Aramızda Ichinose’nin işleri halletme yönteminden hoşnut olmayan öğrenciler olsa bile, liderliğin getirdiği olası sorumluluklardan olsa gerek, kimse konuşmadı.

“Kimse liderliği almak istemediğine göre, devam edebilir miyiz? Öncelikle sınavın henüz tam olarak anlaşılmayan yönlerini, veya bununla ilgili aklınıza takılan diğer soru ve endişeleri tartışmamız gerektiğine inanıyorum. Aksi takdirde, bu belirsiz durum olduğu gibi devam edecek.” diyerek, Ichinose ilk tartışma konusunu ortaya attı.

Grupta önerisine yönelik herhangi bir direnç yoktu ve ona karşı herhangi bir el ya da ses yükselmedi. Genelde bu tarz şeyler, birbirini tanımayan insanlar bir araya geldiğinde gerçekleşebilir ve Ichinose’nin böyle bir muhalefetten kormadan hareket edebilmesi, gerçek bir lider olduğunun göstergesiydi.

Sonrasında Ichinose ellerini kalçalarına dayadı ve kararlı bir şekilde gülümsedi.

“Buradaki herkese bir şey sormak istiyorum ve hiçbirinizin ‘hedef’ olmadığını varsayarak herkese soracağım. Buradaki herkesin 1. sonuca ulaşarak sınavı geçmek için birlikte çalışmak isteyip istemediğini sormak istiyorum. Sizce de en iyi yol bu, değil mi? Ichinose bize sordu.

“Huh? Ne demek istiyorsun? Bu gayet açık değil mi?”

Sorusunu cevaplayan Karuizawa’ydı. Aslında gerçekte olduğundan daha fazlasını anlamış gibi davranıyordu, ama bu gibi durumlarda, aklındakileri ilk söyleyen kişi grup hiyerarşisindeki yerine karar verebilir. Yukimura ve C sınıfından Manabe adlı bir kız da bunu fark etmiş olacak ki, Karuizawa ile eşzamanlı olarak cevap verdiler. Açıkçası, eğer mümkünse buradaki herkes ilk sonuca ulaşmak isteyecektir ya.

Ichinose’nin ifadesine katılıyormuş gibi, B sınıfındaki erkek öğrencilerden biri elini kaldırdı. Hatırladığım kadarıyla, kendini tanıtırken söylediği isim Hamaguchi Tetsuya’ydı.

“Onunla hemfikirim, elbette burada yapabileceğimiz en iyi şey işbirliği yapmak.” dedi.

İtiraf etmeliyim ki, tartışmaya başlamak için kötü bir soru değildi. Gördüğüm kadarıyla öğrencilerin çoğu bunu henüz fark etmedi ancak, bunun gibi görünüşte rahat ve açık bir soru sorarak, grup üyeleri arasında olumlu bir tutum oluştururken, kimin ‘hedef’ olup olmadığını ayırt etmek mümkün olabilir. Eğer doğru soruları sorarsanız, şüpheli listesini daralabilirsiniz. Ama yine de sadece bu tek soruda siyah ve beyaza kesin olarak karar vermek zor.

Soruyu soran Ichinose. Ona ilk cevap veren Karuizawa. Sonrasında, Karuizawa’nın cevabını takip eden Yukimura ve Manabe. Ve B sınıfından Hamaguchi. ‘Hedef’in onlardan biri olması ve soruya anında cesurca cevap vermesi, sürpriz olmazdı ya.

Şu an oluşan atmosferi bozmamak için ben de onlara katıldım.

“Sonuçta biz bir grubuz ve özel puanlarımız zaten düşük, mümkünse işbirliği yapmak isterim. Peki ya sen Sotomura?” diye sordum.

Çok fazla yemek yediği için midesi bulanıyormuş gibi görünen Sotomura, karnını ovuşturuyordu ve ben ona aniden seslendiğimde omuzları şaşkınlıkla kalktı.

“Tabii ki, bunu yaparken puan alacağım için ben de işbirliği yapacağım.” diye cevapladı.

Sotomura hala büründüğü havalı ve gizemli karakterine ayak uydurmaya çalışıyor gibiydi.

Şöyle bir herkese baktığımda, A sınıfının tüm öğrencileri erkekti ve tartışmanın hangi yöne gideceğini görmek için sakince bizi gözlemliyorlardı.

“Ichinose, bu soru adaletsiz değil mi? ‘Hedef’ olmadığınızı varsayıyorum diyerek, grubun tamamını ‘hedef’e karşı birleşmeye zorluyorsun ve bu ifadenden sonra elbette kimse sana karşı çıkıp kendini hain olarak gösterme riskine giremez. Sanki ‘hedef’i gruptaki kötü kişi olarak gösteriyor gibisin, bence bize sorduğun bu soru çok uygunsuz.” bunu Ichinose’ye sert bir ses tonuyla söyleyen kişi Machida’ydı.

Olayın akışına göre hareket eden ve Ichinose’yle hemfikir olan C ve D sınıfı öğrencilerinden açıkça farklı bir tutum sergiliyordu. Sanki bir sorgulamadaymışcasına Ichinose’nin sözlerini dikkatle dinliyor ve eleştiriyordu.

Machida’nın şikayetini duyan Hamaguchi sakince cevap verdi.

“Bence bu tür bir sınav için gayet makul bir soru. Ichinose-san kimliklerimizi ifşa etmemiz ya da işbirliği yapmamız için herhangi bir zorlama ve tehditte bulunmadı, eğer istemiyorsanız tek yapmanız gereken sessiz kalmak.” Hamaguchi hızlıca A sınıfının Ichinose’ye yaptığı eleştiriyi kesti.

Görünüşe göre grubun arasında bir iç savaş patlak veriyordu. Machida, Hamaguchi’nin misillemesine hiç de şaşırmamıştı, neredeyse bunun olmasını bekliyor gibiydi.

“Gerçekten de, sessiz kalma hakkımız var. Ve böylelikle, ben ve A sınıfının geri kalanının yapacağı şey de tam olarak bu, sessiz kalmak.”

Machida, Ichinose’nin işbirliği yapma teklifini açıkça reddetti ve geri kalan A sınıfı öğrencileri de onu takip etti. Henüz cevap vermemiş diğer öğrenciler de sessiz kalmayı seçtiler.

“Belki de başlangıç için biraz ağır bir soruydu?” Bu beklenmedik reddetmeye cevaben, Ichinose acı bir şekilde gülümsedi.

“Hayır, Ichinose-san. Sorunuz gayet mantıklıydı. Sadece onlar beklediğimizden daha ihtiyatlı. Söyle bana, Machida-kun. Sana göre hangi sorular uygun? En sevdiğimiz yiyecekler ve hobilerimiz hakkında konuşabiliriz, fakat bunun sınava bir faydası olacağından şüpheliyim. Yani bu sessizliğin dışında gruba sunacak hiçbir şeyin olmadığı anlamına gelir.”

“Sunacak başka bir şeyim yok mu? Hayır öyle değil.” diye cevap vermeye çalıştı Machida.

“Ben Ichinose-san’ın bu soruyla neyi amaçladığını bilmiyorum, fakat bu sınavda öğrenciler arasındaki diyaloğun gerekli olduğunu biliyorum. Sessizliğinizi sürdürmeniz durumunda, tartışmamıza A sınıfı olmadan devam etmekten başka çaremiz olmayacak. Ama en azından, tartışmaya hangi konudan başlamamız gerektiğine karar vermede bize yardımcı olabilirsiniz.” diyerek Hamaguchi, Machida’ya karşılık verdi.

Hamaguchi haklı, tam olarak söylediği gibi, sadece sessiz kalmakla ‘hedef’i bulmaya veya sınavı geçmeye yaklaşamazsınız. Machida kollarını kavuşturup sessiz kalmasına rağmen, bunu biliyor olmalı ya.

Durumu kapalı bir kale kapısı olarak gören Ichinose, kapıyı yıkıp geçmeye çalışıyordu.

“Bu durumda, isteksiz olmama rağmen, sanırım lidere çoğunluk oyuyla karar vermemiz gerekecek. Soruyu cevaplamayı reddedenlere karşı kesinlikle bir şüphe oluşacaktır ama ‘hedef’i bulmayı sonraya bırakabiliriz. Bu herkes için uygun mu?

Ichinose bu sözlerle A sınıfı kalesini yıkıp geçti. Aslında Horikita da Ichinose’ye benzer şekilde düşünüyor, ancak aralarındaki fark Ichinose’nin etrafındaki kişileri kolayca yanına çekebiliyor olması. Etrafındakilerin onayını alarak savaşa girmesi onu bu durumda çok güçlü bir hale getiriyor. Açıkçası, Ichinose tartışmada inisiyatifi aldığı anda çoğunluk oyunu da eline geçirmişti. Bence okuldaki hiçkimse onun yaptığını yapamaz. Katsuragi ve Ryuuen onun yaptığı şeyi yapamadı. Hirata ve Kushida da bunu yapamazlar ya.

“… beni tehdit mi ediyorsun?”

“Yanlış anlama, sadece tartışmaya herkesin katılmasını istiyorum. Neyi tartışmak isteyip istemediğine karar vermekte özgürsün. Ama bu, sınavda zorunlu bir şart olduğundan en azından herkesin tartışmaya katılmasını istiyorum.

Machida, Ichinose’nin sözlerini anlamamış gibiydi ve garip bir şekilde kendi kendine mırıldanmaya başladı.

“Bu sınav, gerçekten sadece konuşarak çözünebilir mı? Gerçekten de sadece birbirimizle konuşarak ‘hedef’i bulacağımızı mı düşünüyorsun? Yoksa başını başını eğerek kendisini ortaya çıkarması için yalvaracak mısın?” dedi Machida bir süre sonra, Ichinose’ye.

Anladığım kadarıyla, A sınıfının bu sınava yaklaşımına çoktan karar verilmişti, ancak bu yaklaşımın sahibi Machida değil gibiydi ya. Sanırım Machida’yı yönlendiren asıl kişinin kim olduğunu görmeye başladım.

“Öyleyse başka bir yolu var mı?

Ichinose kendi yaklaşımından son derece emin bir şekilde, Machida’ya sordu. Ama elbette bu A sınıfının hazır olduğu bir soruydu.

“… evet. Bu sınavı kolayca ve kesin olarak tamamlamanın bir yolu var.”

A sınıfındaki öğrencilerden biri aniden araya girdi. Hem Ichinose hem de Hamaguchi bu cevaba karşı şaşkınlıklarını gizleyemediler.

“… stratejinizi bize açıklar mısınız?” diye onlara sordu Ichinose.

“Elbette, sonuçta biz bir ‘grubuz’, bu yüzden böyle bilgileri paylaşmak gayet doğal.”

Machida, hayır, A sınıfının tamamı son derece basit bir strateji ortaya koydu.

“Ortaya koyduğumuz strateji… sınavın başından sonuna kadar hiç konuşmamak.” dedi en sonunda.

Tartışmaya kenardan katılan bizlerin de duyabileceği yükseklikte konuşmuştu. Hem Karuizawa hem de Sotomura ne kast ettiğini anlamış gibiydi.

“Şimdi bu oldukça benzersiz bir öneri, ama sınavı hiç tartışmadan nasıl geçmeyi öneriyorsun ki? Yoksa ‘hedef’in kimliğinin sonuna kadar tamamen gizli kalmasına izin vermemizi mı öneriyorsun?”

Bu sefer araya girip konuşan Ichinose değil, Hamaguchi’ydi.

“Aslında, bu sınavı olabildiğince verimli bir şekilde tamamlamanın en kısa yolu, birbirimizle hiç konuşmamak.” Machida cevap verdi.

“Buna inanamıyorum. Bu ‘hedef’ öğrencinin A sınıfından olduğunu düşünmemize neden oluyor ve bu önerinin nedeni sadece kendi sınıf arkadaşlarınız arasında bilgi paylaşırken aranızdaki ‘hedef’in kimliğini saklamak olmalı.”

Doğal olarak, ‘hedef’ zaten sizin sınıfınızdaysa, başka birileriyle konuşmanıza veya tartışmaya katılmanıza gerek olmaz. Bu önerilerinden sonra Hamaguchi’nin onlardan şüphelenmesi gayet normaldi. Sadece Hamaguchi değil başkaları da onlardan şüphelenirse hiç şaşırmazdım ya.

“Hayır. ‘Hedef’in hangi sınıftan olduğu önemli değil, sonucu etkilemeyecek. Eğer basitçe birbirimizle konuşmazsak, kazanabiliriz. İşte bu, Katsuragi-san’ın bizim için hazırladığı strateji.

“Katsuragi-kun?… Anlıyorum.”

Ichinose, Katsuragi’nin ismini duyduğu anda anlamış gibiydi. Machida sonrasında, açıklamasını anlamamış gibi görünen Yukimura’ya döndü ve stratejisini açıklamaya başladı.

“Bu sınavda yalnızca dört olası sonuç var. Hepsini zaten bildiğinizi varsayıyorum. Kaçınmamız gereken sonucun ne olduğunu düşünüyorsun?” Machida birden Karuizawa’ya döndü ve sorusunu sordu.

“Ehhh… birinin ‘hedef’in kimliğini bulup gruba ihanet ettiği sonuç? diye yanıtladı Karuizawa.

“Kesinlikle, bir hain ortaya çıktığı an grupça kaybederiz. Her ne kadar hain doğru ya da yanlış cevap verse de, her iki yol da bir kayba neden olur. Fakat tersini düşünürsek, diğer olası sonuçlar neler?” Machida cevap vermesi için Yukimura’ya baktı.

“Diğer olası sonuçlar mı? Olumsuz şekilde sonuçlanmayalar mı?”

Aslında, kalan iki olası sonucun hiçbirinde bir belirsizlik yok. Sınıf puanları değişmeyecek ve ek olarak muazzam miktarda özel puan kazanacağız. Bu senaryoda tek kaybeden okul oluyor. ‘Hedef’ öğrenciyi bulmaya gerek yok. Kendi aramızda tartışmak, sadece ‘hedef’i sakladığımıza dair birbirimizden şüphe etmemizle ve yanlış karar verip hata yapmamızla sonuçlanır.”

“Bu stratejinin doğruluğunu bir noktaya kadar kabul ediyorum, ancak ‘hedef’in hangi sınıftan olduğunu bilmediğimiz sürece, sınıflar arasındaki puan farkının daha da genişleyebileceği ihtimali her zaman var. Eğer ‘hedef’ler belirli bir sınıfa aitse ve sınav o sınıfın lehine sonuçlanırsa, söz konusu sınıf özel puan olarak milyonlarca puan kazanabilir. Sınıf puanları etkilenmese de, herkesin özel puan farkının bir sınıf için ne kadar etkili olduğunun farkında olduğundan eminim.” dedi Hamaguchi, Machida’ya karşılık olarak.

Hamaguchi haklı, özel puanlar da son derece faydalıydı. Örneğin, test puanları satın alabilir ya da onları nasıl kullanacağına bağlı olarak sınıfları bile değiştirebilirsin. Hamaguchi, ‘hedef’in kazandığı özel puanları bu şekilde sınıfının iyiliği için kullanmayı seçebileceğini varsaymakta haklıydı. Ancak bu argüman A sınıfına karşı işe yaramaz, sonuçta Katsuragi bu sınavda saklı olan ‘numara’yı çoktan fark etmiş olmalı. Aksi takdirde bize bu stratejiyi bu kadar cesurca önermezlerdi ya.

“Dikkatlice düşünün, okul kesinlikle böyle bir sınavda hiçbir sınıfa haksız bir avantaj sağlamaz. Sınav brifingi sırasında, sınav başlamadan önce tarafsızlıklarını vurguladılar zaten. Tabii ki her grupta sadece bir tane ‘hedef’ olduğu gerçeğini inkar edemem ama bu önemli değil. Önemli olan, her sınıfın, içinde ‘hedef’ olması için eşit şansa sahip olduğu. Bu sınava, A sınıfından D sınıfına kadar her sınıf eşit bir şekilde başladı.” dedi Machida.

(Ç.N: Burda demek istediği; okul tarafsız davranarak her sınıftan 3’er tane olmak üzere eşit sayıda ‘hedef’ çıkarmıştır, yani hiçbir şey yapmazsak tüm sınıflar eşit miktarda özel puan alır.)

Katsuragi’nin stratejisini savunanlar, doğal olarak kendi aramızda konuşmaya gerek olmadığı konusunda ısrar edecekler ve ‘hedef’ hangi sınıfa ait olursa olsun, sınıflar arasında puanların eşit olarak dağıtılmasına göz yumacaklar.

Ancak Hamaguchi, A sınıfının beklenmedik önerisine anında karşılık verdi.

“Okulun, her sınıfın eşit derecede adelet içinde başladığından emin olduğunu kabul ediyorum. Ve bu temele göre düşünürsen, kesinlikle düşünce biçiminin yanlış olmadığına inanıyorsun. Ama henüz bu durumdan emin olamayız.”

Karşı çıkması zor bir gerçekti, ama Hamaguchi yine de elinden geleni yaptı. Okul ‘hedef’ öğrencileri belirli sınıflardan atamayarak, kesinlikle önyargılardan kaçınmaya çalışacaktır. Bu kadarını tahmin etmek herkes için kolay olsa gerek ya.

“Senin de anladığına inanıyorum, ama şimdi birbirimizle konuşarak sadece şüphe ve kuşku yaratacağız ve grup ilişkilerimizi zedeleyeceğiz. Gerçekten de ‘hedef’i bu şekilde bulma ihtimaliniz var ama aynı zamanda bir hainin ortaya çıkması ve kendi iyiliği için grubu satma riski de var.” diye devam etti Machida.

“Haklısın, bu süreçte okul kaybederken hepimiz kâr edersek, hiç de fena olmaz.” dedi Ichinose, Katsuragi’nin sınav için tasarladığı stratejiyi anladığını ima edercesine.

Machida mantığa uygun şekilde davranmayı öneren kişi oymuşçasına bir ifadeyle, bize bakıyordu. Ancak Ichinose bu stratejiyi kabul etmeye hiç de istekli değil gibiydi.

“Ancak bu stratejiyi uygulamak zor, belki de birbirimizle konuşmaktan bile daha zor. Konuşmayacağım, şüphe etmeyeceğim ve ihanet etmeyeceğim. Buradaki her öğrenci buna uymadığı sürece bu strateji anlamsız. Okul zaten öğrencilere anonimliklerini garanti ettiğinden, birbirimize olan güven de bir sorun haline gelir. Eğer sonunda, puanlar eşit bölüşülebilirse güzel olur. Fakat birinin bu güveni kırma riski de çok büyük. Ya biri puanları kendi için saklayıp sınıf arkadaşlarıyla bölüşmeye yanaşmazsa?”

Bu durumda, sınıftaki bir öğrenci sınıfın geri kalanından saklanırken, tüm puanları kendisine alırdı. Bu gerçekten sıkıntılı bi durum olurdu ya.

Görünüşe göre Katsuragi’nin planı, adeta grup için bir bariyer örüyormuşcasına savunmaya devam etmek. Bu onun stratejisi. Gruptaki herkesle işbirliğine girmek kesinlikle zor olurdu, ancak bu stratejinin gerektirdiği tek şey, basitçe sadece kimsenin konuşmamasıydı. Neredeyse okulun planlarını altüst eden ve sınavın yapısını yeniden düzenleyen bir strateji olduğu söylenebilirdi.

“Bu iyi değil mi? Bu konuda herhangi bir sorun görmüyorum. Sınav bittikten sonra sınıflarımızda birbirimizle konuşup sınavdaki puanları paylaşabiliriz.” Sotomura’nın hissiyatı, C sınıfındaki öğrenciler tarafından da paylaşılıyor gibi, çünkü Manabe adlı kız da aynı fikirde.

“Ben de aynı fikirdeyim, sınav bittikten sonra puanlarımızı paylaşabildiğimiz sürece sorun yok. Hainlerin ortaya çıkması ve grubun sabote edilmesi riskinden çok daha iyidir. Basitçe sadece kendi aramızda tartışıp ‘hedef’i bulmaya çalışmak hiç de gerçekçi değil.”

Yukimura derin düşüncelere dalmış gibi görünüyordu, ancak stratejiye karşı hiçbir itirazda bulunmadı. Muhalefetin sonlandığını anlayan Machida hafifçe güldü.

“Görüyorum ki, Machida-kun’un dediği gibi, sorun sınavdan sonra sınıflarımızda, kendi aramızda çözebilir, hmm?” dedi Ichinose, kollarını kavuşturmuş bir şekilde kendi sınıfına ve sonrasında D ve C sınıfına bakarak.

“Gruptan bir fikir birliği almak istiyorum, olur mu? Bu stratejiye katılıyorsanız, lütfen ellerinizi kaldırın.” dedi sonrasında.

D sınıfından Yukimura ile Sotomura ve C sınıfından bazı öğrenciler ilk başta kararsız kaldılar ancak bir süre sonra dağınık halde ellerini kaldırdılar.

“Ibuki-san ya sen? Senin fikrini de duyabilir miyiz? Ichinose, Ibuki’ye sordu.

“Belli bir fikrim yok, şu an hiçbir şey olmuyor nasılsa, istediğiniz gibi devam edin.”

Ibuki bu aşamada işbirliği yapmak istemiyor gibiydi. C sınıfındaki diğer üç öğrenciden tamamiyle farklıydı. Manabe ve diğerleri şaşırmamış gibi göründüğünden, sanırım bu Ibuki’nin normal hali.

“Anlıyorum, demek senin fikrin bu. Peki ya Karuizawa-san?” Ichinose, Karuizawa’ya sordu.

“Gerçekten de… tüm bunlardan bıktım artık. Puan alıp almamam farklı bir mesele. Ama şu an, birbirimizle konuşursak puan almayı garantiliyoruz gibi bir durumda değiliz, değil mi?… Ben bu sınavın mümkün olduğunca çabuk bitmesini ve bir an önce eğlenmeye geri dönebilmeyi istiyorum.” dedi.

Karuizawa sadece düşüncelerini dile getirmesine rağmen, sözlerine katılan başka öğrenciler de var gibiydi.

“Öyleyse, peki ya Hamaguchi-kun?”

“Kararımızı Ichinose-san’a bırakacağız.” diye cevapladı hızla.

Sınıfının Ichinose’ye duyduğu güven sonsuzdu sanırım, çünkü B sınıfından diğer iki öğrenci de hemfikir bir şekilde başlarını salladı.

“Teşekkürler, ve son olarak, peki ya Ayanokouji-kun?” Ichinose henüz görüşünü belirtmemiş tek kişi olan bana sordu.

“Bence strateji gayet iyi, ayrıca çoğunluk zaten hemfikir.”

Katsuragi’nin stratejisi lehinde cevap verdim. Ama… Ichinose, Katsuragi’nin önerdiği stratejiyi kolayca kabul edecek gibi görünmüyor. Daha doğrusu, eğer sadece başını eğip burdaki akışa uyarsa, B sınıfının geleceği gerçekten de karanlık olur. Çünkü Katsuragi’nin stratejisinde kolayca kabul edilemeyecek bir unsur vardı ya.

“O zaman karar verildi.” dedi Machida.

“Bekle. Machida-kun’un… hayır Katsuragi-kun’un stratejisi kesinlikle kötü değil, kimseden şüphe duymaya, kimseyi avlamaya ya da kimseye zarar vermeye gerek yok. Herkesin neden bu stratejiye uymak istediğini anlayabiliyorum. Bu strateji de herhangi bir kusur bulmak zor, ama dikkatlice düşünürsek, A sınıfında olduğunuz için böyle bir strateji önerebiliyorsunuz, değil mi? Bu stratejide göremediğimiz gizli bir kusur var.” dedi Ichinose.

Ichinose neredeyse, bir anda denizden fırlayan bir denizaltıya benzeyen bir çıkış yaptı.

“Gizli bir kusur mu? Ne olabilir ki?” Yukimura, Ichinose’ye bu kadarı aklına gelmemiş gibi bir sesle sordu.

“Aslında, her sınıfın kendisine ‘hedef’ atanması için eşit bir şansı olduğunu varsayarsak, birbirimizle konuşmamak, hepimiz için büyük miktarda puan elde etmenin en iyi yolu. Bu stratejinin tek avantajı bu. Ancak, aşağıdaki sınıfların ellerindeki bu tek şansın boşa gitmesine göz yummak haksızlık olur.” diye açıkladı.

“B-Bu!…”

“Mezuniyetten önce kaç tane daha özel sınav olacağını bilmiyoruz. Ve A sınıfıyla diğer sınıflar arasında dikkat çekici bir fark mecvut. Ada sınavı sırasında da diğer sınıflarla birlikte çalışma stratejisi gündeme geldi. Başka bir deyişle, bir sınav olduğunda her zaman, A sınıfı, sınıfların mezuniyetteki son pozisyonlarının değişmemesi için bu stratejiyi kullanmaya devam edecek.” diye açıkladı Ichinose.

Yukimura’nın yüzü anında gerildi, sanki böyle basit bir şeyi nasıl fark edemediğine şaşırmış gibiydi. Machida önerisini o kadar zekice ifade etmişti ki, herkesin dikkati başka bir şeyi göz önünde bulundurmadan sadece bir ‘kayıp’tan kaçınmaya odaklanmıştı. Bu yüzden, Yukimura bile uzun vadeli bir sonuç gözetmeksizin, onu kabul etmekte hızlı davranmıştı.

“Bu şekilde kesin olarak puan kazanabilsek bile, bu kadar değerli bir şansı görmezden gelemem.” diye bitirdi Ichinose.

“Ichinose-san kararını verdi, biz de onu takip edeceğiz.” dedi Hamaguchi.

“Bekle bir dakika, Ichinose. Ne söylemeye çalıştığını biliyorum, eğer senin teklifine göre hareket edersek, tek bir sonuç var. Ama hep birlikte çalışsak bile, tüm sınıflar aynı miktarda puan kazanacak. İstediğin sonuç gerçekleşmeyecek. Yoksa tartışma bahanesiyle bahanesiyle ‘hedef’i bulmaya çalışıyorsunuz ve B Sınıfı tüm puanları almak için bize ihanet mi edecek? Daha demin herkese ilk sonuca ulaşmak isteyip istemediklerini kasten mi sordun? Senin güvenilir olduğunu düşünmüyorum.” diye karşılık verdi Machida.

“Sınıflar arasındaki farkın her iki şekilde de değişmeyeceğini söylüyosun ama bu doğru değil. Her sınıfın öğrenci sayısına bak. C ve D sınıfından dört, A ve B sınıfından üç. Her durumda sınıfların alacağı puan miktarı farklı olacak ve sınıflar arasındaki fark da değişebilir, değil mi?”

“Gerçekten de öyle, ancak aynı şekilde daha az sayıya sahip olan B sınıfı bu sonucu kabul edecek mi? Daha alt sınıfların yükselmesine yardım etmek için sınıfınızın mevcut pozisyonunu feda edecek kadar iyilik sever misin? diye sordu Machida.

“Öbür türlü, A sınıfı kesinlike mevcut stratejiden faydalanmaya devam edecektir. Tüm bunların üzerine ‘hedef’ A sınıfında olsaydı, özellikle sıkıntı olurdu.”

Tabii ki, ‘hedef’ A sınıfından değilse, Ichinose’nin bu kadar agresif olmasına gerek kalmayacaktı. Ancak, bu olasılık var olduğu sürece kendi aramızda tartışmamızın gerekliliği konusunda ısrar edecektir.

“Ichinose-san’la aynı fikirdeyim, A sınıfının bu stratejiyle liderliği kazanmasına izin veremeyiz.” diye takip etti Hamaguchi.

Katsuragi’nin stratejisini ilk duyduğumda etkilenmiştim, ama şimdi Ichinose ve Hamaguchi’nin de belirtmesiyle, kulağa her şeyden çok blöf gibi geliyordu. Sınavın içeriği hakkında bilgi aldıkları anda planlanan bir şeydi.

Ichinose, A sınıfının metotlarını bildiği için, altındaki planı görebildi bence. Bir süre bu stratejiyi destekleyen öğrenciler bile, muhtemelen şimdi nötr olacak ya da belki de Ichinose’nin yanında duracaktı.

Savaş alanı şimdi Ichinose liderliğindeki B sınıfı ve Machida liderliğindeki A sınıfı olarak ikiye ayrılmıştı ve şu anda ortada olan C ve D sınıfı her iki tarafa da yanaşabilirdi. Ama şimdi rüzgar B sınıfı lehine dönmüştü.

“Anlıyorum, o zaman sen de kararını verdin. Sadece, A sınıfı olarak seçimimizi çoktan yaptığımızı unutma. Ne olursa olsun sizinle konuşmayacağız. Bundan böyle, hepiniz kendi aranızda dilediğinizi tartışmakta özgürsünüz.” dedi Machida ve A sınıfından üç öğrenci sessizce odanın köşesine çekildi.

Sanırım kalan süreyi bu şekilde geçirecekler. A sınıfından diğer öğrencilerin de şu anda tüm gruplarda aynı şeyi yaptıklarına eminim. Bunu yapmak, eğer ‘hedef’ A sınıfındansa, bulunmasını oldukça zorlaştırır ya.

“Şimdi ne yapmalıyız?” Ichinose kalan üç sınıfa baktı ve sordu.

“Sizleri dışlamaktan nefret ediyorum, ancak sınıfınızın kararı buysa elden bir şey gelmez. Tartışmamıza katılmak isterseniz, lütfen istediğiniz zaman söyleyin.” Ichinose bu sözleri direkt olarak A sınıfına yönlendirdi.

Ichinose, böyle diyerek A sınıfını çağırmak için elinden geleni yaptı, ama onlar çoktan kararlarını vermiş gibiydiler. A sınıfı sessiz kaldı ve hiç cevap vermedi.

“A sınıfının iş birliği olmadan ‘hedef’i bulamaz mıyız?”

Bu soruyu Ichinose’ye şikayet edercesine soran kişi Yukimura’ydı. Tutumu, bir süre öncesine kadar A sınıfının stratejisiyle hareket etmeye hazır olduğu zamankinden tamamen farklıydı, ama bence Yukimura D sınıfını tartışmaların içinde aktif bir katılımcı olarak tutmak istiyor.

“Evet, eğer ‘hedef’ A sınıfındaysa, onları tespit etmek oldukça zor olur. Ama olasılığın 3’e 1 oranında bizim lehimizde olduğunu söyleyebilirim. ‘Kim’ olduğunu bilmesek bile ‘nerede’ olduğunu bilirsek en azından bizim için daha kolay olur, öyle değil mi?”

Ichinose tam olarak ‘hedef’in kim olduğunu değil de hangi ‘sınıf’dan olduğunu bilmek istiyor gibiydi, özellikle de A sınıfından olup olmadığını.

“Konuşmayı reddediyorlarsa elden bir şey gelmez. Ve eğer ‘hedef’ kalan üç sınıftan birindeyse, onlara haksız yere yüklendim demektir. Ama ‘hedef’ A sınıfındaysa, bundan sonra ne yapmamız gerektiğini tartışmak istiyorum.”

Ichinose, geri kalan üç sınıf arasında bir ittifak kurarak Katsuragi’nin stratejisine cesurca karşı çıktı.

“… Hâlâ sana güvenemiyorum.” şimdi Ichinose’ye karşı çıkan kişi Yukimura’ydı.

C sınıfından Manabe de Yukimura’yla aynı fikirde gibiydi.

“‘Hedef’ A sınıfında olsa bile, kim olduğunu bulmak zor olmaz mı?”

“Şu an için bu kadar ilerisini düşünmeye gerek yok bence, şimdilik ‘hedef’in ait olduğu sınıfı bulabilsek yeter, değil mi?” diye cevapladı Ichinose.

‘Hedef’ açısından bakarsak, onu bulmak için üç sınıfın da el ele vermesi fikri korkutucu olmalı ya.

“Bu sadece tartışmaya başlamak için bir öneriydi. Konuşmaya devam edersek, kesinlikle daha iyi fikirler ortaya çıkar. Demek istediğim, sınav daha yeni başladı. Zamanımızı kimin fikrini uygulayıp uygulamayacağımıza karar vermek için kullanabiliriz.” diye devam etti Ichinose.

Öncelikle, kimsenin Machida’nın ya da Ichinose’nin fikrine karşı teklif edebileceği başka bir planı olmadığından, buna da karşı çıkamazlardı. Hamaguchi’nin dediği gibi, önerilerini daha iyi bir fikir vermeden reddetmek adil olmazdı. Şimdilik, diğerlerinin nasıl hareket edeceğini görmeden acele etmemeliyim. Ne de olsa, iletişim kabiliyeti düşük insanlar, böyle durumlarda olayın akışına sürüklenme eğilimindedirler ya.

“Sen Karuizawa-san’sın değil mi? Sana sormak istediğim bir şey var.”

C sınıfındaki Manabe adlı kız Karuizawa’ya seslendi. Karuizawa adını duymayı beklemiyor gibiydi ve başını telefonundan şaşkınlıkla kaldırdı.

“Ne oldu?”

“Belki de sadece benim yanlış anlamam, ama yaz tatilinde Rika ile kavga ettin mi?” diye sordu.

“Huh? Anlamadım? Rika kim?” Karuizawa sordu.

“Bizim sınıftan. Gözlük takıyor? Saçını dango gibi toplayan? Hatırlamadın mı? diye cevap verdi Manabe.

“Hatırlamadım. Yanlış kişiye sordun.”

Karuizawa sanki bahsedilen kızla bir ilgisi yokmuş gibi cevap verdi ve telefonuyla uğraşmaya geri döndü. Fakat Manabe’nin bir sonraki sözü Karuizawa’nın ifadesinde bir değişikliğe sebep oldu.

“Garip değil mi? Biz farklı bir hikaye duyduk. D sınıfından Karuizawa’nın, Rika’mıza zorbalık ettiğine dair… Kafede sıra bekliyormuş ve sen onu dışarı itmişsin.” dedi Manabe.

“… Neden bahsettiğini bilmiyorum. Benimle bir sorunun mu var?” diye yanıtladı Karuizawa.

“Hayır yok, sadece kontrol ediyorum. Eğer doğruysa, lütfen Rika’dan özür dile. Rika bu tür konularda kendini savunamayan bir tıp, bu yüzden sınıf arkadaşları olarak onu kollamak bize düşüyor.” dedi Manabe.

Görünüşe göre Karuizawa sadece bizim sınıfta değil, diğer sınıflarda da baş belası olarak ün yapmış. Gözlerimi üzerlerinden çektim. Ne de olsa, C sınıfından olsalar bile onlarla uğraşmak sıkıntı olabilir. Karuizawa da onları görmezden gelmeye çalışıyordu ancak Manabe’yi kızdırmış gibiydi.

Manabe telefonunu çıkardı ve kamerayı Karuizawa’ya çevirdi.

“O zaman Rika’ya kontrol ettirmede sorun yok, değil mi? Eğer gerçekten bir şey yapmadıysan, bu senin için sorun olmamalı.”

Ve tam o anda, Karuizawa aniden ayağa kalktı ve telefonu Manabe’nin elinden kaptı. Biraz fazla güç kullanmış olacaktı ki, telefon havaya fırladı ve pat diye yere düştü.

“Ne yapıyorsun lan?!” Manabe, Karuizawa’ya bağırdı.

“İznim olmadan fotoğrafımı çekemezsin, sana zaten benim yapmadığımı söyledim ya!”

İki taraf da diğerinin iddilarını reddetti ve tartışma hararetlenirken Ichinose, kimin haklı kimin haksız olduğunu ayırt etmeye çalışıyormuş gibi onlara baktı.

“Telefonum bozulduysa ne yapacaksın?”

“Ne? Git okula söyle ve kendine yeni bir tane bul!” Karuizawa sertçe cevap verdi.

“… o telefonda değerli fotoğraflar vardı.” dedi Manabe, telefonu yerden alıp Karuizawa’ya kin dolu gözlerle bakarken.

C sınıfından iki öğrenci Karuizawa’nın önünde dikilip, Manabe’ye arka çıkarak onu destekledi.

“Ne… buradaki kötü kişi ben miyim yani?”

“Gerçekten masumsan, neden bu kadar tepki gösteriyorsun? O zaman bırak da fotoğrafını çekeyim.” dedi Manabe.

“Ben… istemiyorum.”

Karuizawa’nın daha sert bir karşılık vermesini beklerdim, ama sesi şaşırtıcı bir şekilde zayıf geliyor. Daha doğrusu, sert konuşmaya çalışmasına rağmen sesinde hissettiği korkuyu duyabiliyorum. Belki de sadece hayalgücümdür ya.

“Sen sadece suçunu saklamaya çalışıyorsun.”

Manabe kamerayı Karuizawa’ya çevirerek zorla fotoğrafını çekmeye çalışıyordu. C sınıfındaki kızlar bu durumdan zevk alıyorlarmışcasına acımasızca gülüyorlardı. Sadece C sınıfındaki Ibuki, farklı bir tavır aldı ve onlara katılmadı. Manabe’ye tiksinmiş gibi bakıyordu ama onu durdurmadı.

“Bu aptalca.” dedi Ibuki.

“Aptalca mı? Ne demek istiyorsun? Bunun seninle ilgisi yok, Ibuki-san. Sen Rika’nın arkadaşı bile değilsin.” diye karşılık verdi Manabe.

“Bu doğru, bu konuyla bir ilgim yok. Bu yüzden sadece seyrediyorum.” dedi Ibuki, kollarını kavuşturmuş bir şekilde bakışlarını çevirirken.

Manabe, Ibuki’nin tavrını beğenmemiş gibiydi, fakat Ibuki’yle yüzleşmek yerine, sesini Karuizawa’ya yükseltmeye başladı. Bunun nedeni Ibuki’nin C sınıfının hiyerarşisinde Manabe’den yukarda olması olabilir ya.

“Neyse ne artık, fotoğrafını çekiyorum.” dedi Manabe en sonunda.

“Hayır!… lütfen bir şey söyle.” Karuizawa, A sınıfından Machida’ya baktı ve yardım istedi.

“Manabe, eğer Karuizawa istemiyorsa yapmamalısın.” dedi Machida.

“B-bunun seninle bir ilgisi yok, Machida-kun.”

“Fark etmez, burada haksız olan sen gibisin Manabe. Karuizawa fotoğrafının çekilmesini istemiyorsa, zorla yapmak doğru olmaz. Hikayeni doğrulamak için arkadaşınla konuşsaydın çok daha iyi olurdu.” diyerek Manabe’yi azarladı.

Machida’nın söylediği şey doğruydu. Zorla birinin fotoğrafını çekmek görgü kurallarına aykırıydı. Manabe bu gerçeği fark edip geri çekilmesine rağmen hala, tatmin olmuş ve işin peşini bırakacakmış gibi görünmüyordu.

“B-bu tuhaf suçlamaları kes artık, gerçekten. Ve teşekkürler, Machida-kun.”

Karuizawa, Machida’ya minnetle baktı ve teşekkür etti. A sınıfında olmasına rağmen, tamamen kalpsiz değildi sanırım. Takemoto ve diğer öğrenciler de hiç ilgilenmediler.

“… Sadece doğru olanı yaptım.” Machida, Karuizawa’ya hafifçe böbürlenerek cevap verdi.

Belki de bu, Machida ve Karuizawa arasında yeni bir aşkın başlangıcıdır? Ama Karuizawa’nın zaten Hirata adında bir erkek arkadaşı var, yani ortada küçük bir sorun vardı. Ancak, C sınıfı ile Karuizawa arasındaki anlaşmazlık, ileriye dönük büyük bir problem olacağa benziyor ya.

______________________

Arkadaşlar kusura bakmayın bu seferki bölüm biraz gecikti ama aşırı uzun bir bölümdü ve ikiye bölüp bölmemek konusunda kararsız kaldım, en sonunda hepsini tek seferde yayınlamaya karar verdim. O yüzden biraz gecikti. Bölüme gelirsek, bence gayet güzel bir bölümdü ve baya olay yaşandı. A sınıfı hiç konuşmayıp zaten sınıf puanlarında önde oldukları için herkesin eşit puan almasını istiyor. Ichinose de ısrarla 1. sonuca ulaşmak istiyor ama bunun sebebi bence alttaki sınıflara yardım etmek değil de 500.000 özel puanı alıp yeterince puan biriktirdikten sonra A sınıfına geçmek istemesi. Ve bir de Karuizawa’nın garip tavırları var. Bakalım Ayanokouji hem kendini öne plana atmayıp hem de tüm bunların üstesinden nasıl gelecek ve acaba ‘hedef’ kim? Siz de yorum yaparak düşüncelerinizi paylaşırsanız sevinirim.