Youkoso Jitsuryoku, Cilt 1, Kısım 8, Tanıtım

Başarısızlar Grubu, 2.Deneme

Sezonun ilk çayının kokusu her yerde hissediliyordu. Umarım hepiniz iyisinizdir.

Okul başladığından beri tam bir buçuk ay geçti.  Her günümü dertsiz tasasız, tabiri caizse ‘gamsız’  geçirdim.

“Pardon, beni duyabiliyor musun? Kafan iyi mi?”

Avucunun içiyle alnıma vurdu acıyla alnımı ovaladım.

“Ateşin yokmuş, ya.”

“Yok tabii! Sadece düşüncelere dalmışım.”

Bu duruma nasıl ulaştığımızı hatırladım. Birden istemsiz olarak iç çekmişim. Belki de onunla hiç iş birliği yapmamalıydım ya.

Off, son pişmanlık fayda etmez.

O anda, onu cesaretlendirmeye tamam demiştim ben. Ama tekrar bir düşününce,  böyle bir şeye tamam demek hiç benlik değil ya.

“Peki, Bay Strateji Uzmanı, ne yapmalıyım?”

“Eh… Tabii, Sudou-kun ve diğerlerini ders çalışma grubuna katılmaya ikna etmemiz gerek yine. Bunu yapmak için de, elini taşın altına koymak zorundasın. Onlara yalvar.”

“Neden böyle yapacakmışım ki.. kavga çıkmasının sebebi sendin bir kere.”

“Asıl sebebi, onların ders çalışmak istememesi idi. Yanlış anlaşılma olmasın.”

Bu kız… Onlara gerçekten yardım etmeyi istiyor mu acaba?

“ Kushida’nın yardımı olmadan onları tekrar bir araya getirmemiz imkânsız. Bunun sen de farkındasın değil mi?”

“… Farkındayım. Biraz ödün vermek zorundayız galiba.”

Kushida’yı hiçbir şekilde bu işe dâhil etmek istemiyor belli. Bu konudan dolayı hoşnut olmasa dahi, acil bir durum olduğu için çaresizdi.

Horikita gibi, onu yakınında dahi istemeyen birisi için, bu verilebilecek en büyük tavizdi.

“Peki, git onu tekrar ikna et hadi.”

“Ben mi?”

“Tabii sen. Benimle bir anlaşma yaptın. Biz A sınıfına yükselene kadar benim kölem olmaya karar verdiğine göre, bana boyun eğmek zorundasın.”

Böyle bir anlaşma yaptığımı hatırlamıyorum ben.

“Al, bak anlaşma metnine.”

Vay bee. Adım da imzam da vardı.

“Evrakta sahtecilikten başın belaya girecek, farkındasın dimi.”

Onu boş verip yanından uzaklaştım.  Horikita sırasını düzeltti ve Kushida ile göz göze geldi.

“Kushida-san. Seninle konuşmak istiyorum. Mümkünse, beraber öğlen yemeği yiyebilir miyiz?”

“Öğlen yemeği mi? Senin davet etmen biraz garip ama olur tabi.”

Yakın bir yerdeydim ve Kushida hiç tereddüt dahi etmedi.  Okulun en popüler mekanına, Pallet Cafe’ye geçti hemen.

Horikita’yı yalan söyleyerek kandırdığımız için bize sinirlendiği yerdi.

Horikita, Kushida’ya içecek ısmarladı. Tabii ben kendim aldım içeceğimi..

Kushida içeceğinden bir yudum alıp gülümseyerek yerine oturdu. Biz de onun tam karşısına oturduk.

“Teşekkürler. Ne konu hakkında konuşmak istiyordun?”

“ Sudou-kun’a yardım etmek için çalışma grubu kuruyorum. Bize bir kez daha yardım edebilir misin?”

“Bunu kimin için yapıyorsunuz?  Sudou-kun için mi?”

Kushida, onun bu isteğinin yardımseverlikten olmadığını hemen anladı.

“Hayır, kendim için.”

“Demek öyle, Horikita-san, her zamanki gibi, hiç taviz vermiyorsun kendinden, huh.”

“Arkadaşları için çabalamayan insanlara yardım etmeyecek misin peki?”

“İstediğin gibi düşünmekte özgürsün. Yalan söylemeyeceğinden emin olmak istedim sadece. Dürüstçe cevap verdiğin için sevindim de. Tamam, yardım edeceğim.  Sonuçta hepimiz sınıf arkadaşıyız. Değil mi? Ayanokouji-kun.”

“E-evet. Lütfen bize yardım et.”

“Sana direkt sormak istedim yine de. Arkadaşların için değil, puan için de değil.  A sınıfına erişelim diye yardım etmemi istiyorsun, dimi?”

“Evet.”

“Bu, bu inanılmaz bir şey.… İmkânsız değil mi sence?  Yanlış anlama, sana aptal demeye çalışmıyorum. Ama nasıl desem bilemiyorum da.…  sınıfın yarısından çoğu çoktan vazgeçti, farkında mısın?”

“A sınıfı ile bizim sınıf arasındaki fark çok büyük olduğu için mi?”

“Evet… Açıkçası, yetişebilir miyiz bilemiyorum. Gelecek ay hiç puan alır mıyız ondan bile emin değilim.   Benimde hevesim kırıldı.”

Horikita masaya büyük bir gürültüyle vurdu.

“Mutlaka başaracağım.”

“Ayanokouji-kun, sen de mi A sınıfını hedefliyorsun?”

“Evet. A sınıfına yükselmedeki asistanım o.”

İznim dahi olmadan, beni asistanı ilan etti…

“Hmm… tamam. Yardım ederim.”

“Tabii, işte biz de bu yüzden senden yardım istiyoruz.”

“Aslında, A sınıfına yükselme hedefinizde size yardımcı olmak istiyorum. Sadece çalışma grubunda değil. Bu saatten sonra yapacağınız her şeyde size yardım etmek isterim.”

“H-ha? Ama…”

“Benim yardımımı istemiyorsunuz galiba?”

Kushida,  Horikita’ya boş gözlerle bakıyordu.

“Peki. Eğer ders çalışma grubu güzel giderse, sana resmi olarak yardım talebinde bulunacağım.”

Böyle bir cevap verdi.  Kushida’nın kafasında büyük ihtimalle başka bir şey vardı. Ama Horikita nedense onun katılmasına izin verdi.

Normalde inat edip karşı çıkan Horikita’dan olumlu bir yanıt alınca, Kushida heyecandan yerinde duramayıp zıpladı.

“Gerçekten mi!? Oleey!”

Çok mutlu gözüken Kushida, neşelenmişti. Bu hali çok sevimli ya.

“Kendinize iyi bakın, Horikita-san! Ayanokouji-kun!”

İki elini birden bize doğru uzattı. Kafamız karışmıştı ama ikimizde onun elini sıktık.

“Sudou-kun ve arkadaşları tekrar gelirler mi bilmem ama.”

“Evet. Şuan ki duruma göre, gerçekten zor.”

“Peki, o zaman bu işi bana bırakabilir misin yine? Size katıldıktan sonra en azından bu kadarını yapabilirim. Olur mu?”

Horikita ve Kushida’nın aralarının hızlı iyileştiğini fark ettim.

Sanki hemen işe koyulacakmış gibi telefonunu çıkardı. Kısa bir süre sonra da,  Ike ve Yamauchi kendinden geçmiş bir halde buraya geldiler.  Benimle Horikita’yı görür görmez de,  “Ona sohbet grubundaki konuşmaları mı anlattın!?” der gibi bana baktılar. Eh, tabii uygun bir durumdu. Ben de sessiz kalmayı tercih ettim. Onların suçluluk hissi, onları çalışma grubuna tekrar katılmak için ikna etmemizde yardımcı olabilir.

“Sizi çağırdığım için özür dilerim. Benim, daha doğrusu Horikita’nın size söylemek istediği bir şey var.”

“N-n-ne, neymiş? Bizi ilgilendiren şey ne?”

Nasıl tepkiydi bu ya… Ürkerek geri çekildiler resmen.

“Hirata-kun’nın çalışma grubuna katılmayı düşünüyor musunuz?”

“Ha? Ç-çalışma grubu mu? Hayır, çok popüler birisi olduğu için katılmak istemedik… sınavlardan bir gün önce abanmayı düşünüyoruz. İlkokuldan beri hep işe yaradı böyle çalışmak.”

Ike’nın söylediklerine, Yamauchi iki ya da üç kez başını sallayarak onay verdi.  Son birkaç yıldır son dakika çalışmayla buraya kadar gelmişler anlaşılan.

“Tam da sizlik çalışma tarzı. Neyse, okuldan atılma ihtimaliniz çok yüksek.”

“Sen de aynı durumdasın, artık ne anlama geliyorsa.”

Sudou, Horikita’ya dik dik bakarak içeri girdi. Sudou da Kushida’nın tuzağına düşmüş anlaşılan.

“En çok endişelenmesi gereken kişi sensin, Sudou-kun. Okuldan atılmak senin hiç umrunda değimiş gibi davranıyorsun niyeyse.”

“Sana daha önce söyledim. Eğer dikkatli olmazsan, seni mahvederim. Basketbolla ilgilenmekten vaktim yok. Sınavdan önceki gece çalışacağım.”

“S-sakin ol, Sudou.”

Ike , Sudou’yu sakinleştirmeye çalıştı. Sanki grup sohbetinde onun söylediklerini bilmiyor gibi ya.

“Hey, Sudou-kun. Bir kez daha ders çalışmayı denesene? Son gece çalışarak sınavlardan geçme ihtimalin çok düşük.  Dahası, eğer işe yaramazsa, burada basketbol oynama imkanın olmayacak hiç, farkındasın değil mi?”

“Şeey… ama ben bu kızdan ‘hayır’ görmek istemiyorum. Geçen gün bana söylediklerini hala unutabilmiş değilim. Eğer tekrar katılmamı istiyorsan, önce özür dile. Samimi olsun özrün.”

Sudou böyle söyleyerek Horikita’ya karşı tavrını belli etti. Şahsen, bu durumda ders çalışmamanın tehlikeli olduğunu düşünse de, asıl basketbolla ilgili söylediklerinden dolayı aşağılanmış hissediyordur.

Tabii, Horikita bu kadar kolay özür dilemez. Kendi hatasını kendi ağzıyla dile getirecek insan nerdeyse dünyada yoktur.

“Bence haksız olan sensin, Sudou-kun.”

“NE!?”

Özür dilemek yerine, ateşe körükle gitti ya.

“Yine de, birbirimize olan antipatimiz sadece bu durum için geçerli olmayacak. Sana kendi iyiliğimi düşündüğüm için ders anlatacağım. Sen de kendin için ders çalışacaksın. Bunun neresi kötü?”

“Gerçekten A sınıfına yükselmek istiyor musun? Bunu yapmak için beni bile davet edecek kadar.”

“Evet. Aksi halde, seninle ilgilenmeyi kim isterdi ki?”

Horikita’nın lafını esirgememesi, Sudou’yu daha çok sinirlendirdi.

“Basketbol yüzünden meşgulüm. Sınavlardan önce bile, ders çalışmak için diğerleri mola dahi vermiyor. Ders çalışmak için antrenmanlarda geride kalmayı göze alamam.”

Sudou’nnı bu sözleri söyleyeceğini daha önceden tahmin eden Horikita, bir kâğıt parçası çıkardı ve ona gösterdi. Sınav gününe kadarki detaylı çalışma programıydı.

“Son çalışma toplantımızda, sen de normal ders çalışma metotlarının işe yaramadığını fark ettim. Hiçbiriniz temel konuları anlamadınız. Bir kurbağayı bataklığından alıp ona okyanusu göstermek gibi bir şeydi.  Kurbağa nerden başlaması gerektiğini bilmiyor sadece. Ayrıca, hobilerinizden zaman ayırmak da sizi daha çok strese sokuyor, anladım. Bu durumu düşünerek, size hitap eden bir program hazırladım.”

“Nasıl bir büyü bu böyle?  Eğer böyle bir plan varsa, bana da söyle.”

Sınavlara çalışmasıyla kulüp etkinlikleri beraber yürütülebilir yani. Böyle bir şeyin mümkün olmayacağına inanan Sudou kahkaha attı.

“Tam iki haftamız var.  Yarın ölecekmişsin gibi, ders saatlerinde ders çalışacaksın.”

Başta, ne demek istediğini ben de anlamadım. Herkesin kafası karışmıştı.

“Normalde, siz üçünüz dersleri ciddiye almıyorsunuz değil mi?”

“Kendi kendine tahminler yürütmesen.”

Ike itiraz etti.

“O zaman, derslerde pür dikkat misiniz?”

“… Hayır, değiliz. Ders bitene kadar hiçbir şey yapmıyorum ben.”

“Doğru yani?  Başka bir deyişle, günde 6 saatini tembellik ederek geçiriyorsun.  Bu saatlerin dışında bile, okuldan sonra ders çalışmak için uygun olan 2 saatimiz var. Bu çok değerli zamanlar boşa harcanıyor. Bu zamanları çok iyi değerlendirmemiz lazım.”

“Kesinlikle… Teorik olarak işe yarar gibi, ama… ama bu biraz absürt değil mi?”

Kushida’nın endişeleri ortaya çıkmıştı şimdi de.  Ders zamanında çalışamamaları yüzündendi.

Eğer dersteyken kendilerini konuşmaktan alıkoyamazlarsa, tek başlarına soruları anlayabileceklerini sanmıyorum ben de.

“Çalışma kitaplarını dersteyken saklayamam ki.”

“Bunun farkındayım zaten. Bu yüzden de, elimizdeki tüm boş zamanları değerlendirip kısa bir zamanda ders çalışacağız.”

Horikita bir sonraki sayfayı çevirdi. Ne yapacağımıza dair detaylı açıklamalar vardı.

Kısacası, şöyleydi;  Bu zaman dilimlerinde, herkes bir araya gelecek ve anlamadıkları şeyleri soracak ve tartışacaktık. On dakikalık teneffüs aralarında da,  Horikita onlara anlamadıkları şeyleri anlatacaktı.

Sonra da tüm bu süreç bir sonraki teneffüste tekrarlanacaktı. Tabii ki, teoride olduğu kadar pratikte kolay değil bu işler.

Ama derslere yetişemeyeceklerine göre, bu kısa zaman zarflarında onların anlatılanları anlaması zor olabilir.

“B-bir dakika. Kafam karıştı. Bu mümkün mü yani?”

Ike da bunun zor olacağını düşünmüştü.

“Evet, on dakika içinde bize anlatma kısmı, çok mantıksız değil mi?”

“Endişelenmeyin. Ders süresince, her soruya cevap alabilmenizi sağlayacağım. Sonra da Ayanokouji-kun ve Kushida-san size tek tek ders anlatacak.”

Eğer durum böyleyse, on dakikada herkesin anlama ihtimali var gibi gibi.

“Siz ikiniz, sadece cevapları açıklayacaksınız, yapabilirsiniz değil mi?”

“Ama… bu kısa süre zarfında mümkün olacağını sanmıyorum. Ders çalışmak çok zor, bu yüzden bilemiyorum…”

“Molalardaki konu içerikleri şaşırtıcı derecede kısa. Sadece ya bir sayfa not vardı ya da 2. Sınavla ilgili konular ise sadece yarım sayfayı kaplıyor. Eğer zamanımız yetmezse öğlen arasını da kullanırız. Size kitabı ezberleyin demiyorum. Sadece içeriklerden bilginiz olsun.  Önemli olan şey, sizin hocanın sesine dikkat kesilip tahtaya bakmanız. Not almayı boş verin.”

“Bize not tutmayın mı diyorsun?”

“Not alırken, soruları ve cevapları ezberlemek çok ama çok zor.”

Evet, bu mantıklı olabilir. Ders notu çıkarmaya çalışırken, aşırı derecede zaman kaybedilebilir.

Duruma göre, Horikita okuldan sonra hiç zaman harcamak istemiyordu.

“Bir deneyelim bakalım. Reddetmeden önce denemeden zarar çıkmaz.”

“… Ben hala istemiyorum aslında.  7/24 ders çalışan birisi gibi vaktimi ders çalışarak geçirmek istemiyorum. Ayrıca, böyle ucuz numaralarla ders çalışabileceğimi de sanmıyorum.”

Horikita, üçünü düşünerek bir plan ortaya koymuştu. Ama Sudou hala kabul etmiyordu.

“Galiba buradaki temel amacı anlayamadın sen. Ucuz numaralar mı? Böyle bir şey yok. Senin zaman ayırıp ders çalışmaktan başka çaren yok bir kere. Bu sadece ders çalışmak için de değil, her şey için aslında. Yoksa basketbolda ucuz numaraların ve kısa geçişlerin olduğunu mu söylemeye çalışıyordun?”

“Tabii böyle şeyler yok. Sadece sürekli antrenman yaparak iyi oyuncu olabilirsin.”

Ne söylediğini kendisi de fark eden Sudou şaşkın bir halde iç çekti.

“Odaklanma kabiliyeti olmayan insanlar için imkânsız bir şey bu.  Ama basketbol için her şeyi yaparsın değil mi. Küçücük bir kısım dahi olsa, tüm enerjini ders çalışmaya harca.   Bu okulda basketbol oynamaya devam etmek için ve okuldan atılmamak için çalış.”

Çok küçücüktü ama Horikita, Sudou’ya uzlaşmak için yardım eli uzattı.  Sudou tereddüt etti.

Ama onun gururu ön plandaydı. Ne olursa olsun, kabul etmedi.

“… Yine de katılmıyorum. Bu kadar kibar olduğun için sağ ol, ama yine de kabul edemem.”

Sudou oturmadan direkt gitmeye çalıştı ama Horikita onu durdurdu.

Eğer bu fırsatı kaçırırsa, bir daha çalışma grubu kurma şansı elde edemez. Normalde, hiçbir şey söylemezdim ama burada biraz yardımcı olmam gerek galiba.

“Hey, Kushida. Sevgilin var mı?”

“Eh? Ehh? Hayır yok, nerden çıktı bu soru şimdi?”

“Peki, eğer bu sınavdan 50 puan alırsam, benimle bir randevuya çıkar mısın?”

Elimi sıktım.

“Ha? Ne söylüyorsun, Ayanokouji!?Benimle çık!  51 puan alacağım!”

“Hayır, hayır, benimle çık! Benimle çık!  52 puan alırım!”

Ike çabucak cevap verdi, sonra da Yamauchi. Kushida da hemen ne yapmaya çalıştığımı anladı.

“U-utanç verici… İnsanları sınav notlarına göre değerlendirmiyorum ben ama?”

“Ama harcadıkları çaba için ödül istiyorlar. Bak nasıl heyecanlandılar. Eğer böyle bir ödül koyarsak, daha çok çabalarlar.”

“P-peki, şöyle yapalım? En yüksek puanı alanla çıkacağım.…  Sevmeseler dahi, bir şeyi başarmak için çok çabalayan insanlardan hoşlanan birisiyim zaten.”

“Vaaaaaaaaay! Ben de katılıyorum! Ben de!”

Heyecandan zar zor nefes alıyorlardı.  Sudou’ya seslendim.

“Hey Sudou. Sen de katılacak mısın? Son şansın.”

“ Kushida ile çıkmak ister misin?” demenin başka bir yoluydu.

Sudou’nun karakterini anlamakta çok zorlanıyorum ya. Böyle bir durumda, onu dâhil etmek çok zor. Bu nedenle, onun katılmasını sağlamak için bir ödül bulmak lazımdı.

“…Bir randevu, ha.  Fena fikir değil gibi. Off, tamam… Ben de katılıyorum.”

Sudou dönüp kısık bir sesle kabul ettiğini söyledi. Kushida bir oh çekti.

“Aklında bulunsun, erkekler tahmin ettiğinden daha basit varlıklar.”

Horikita’ya böyle söyledikten sonra Sudou’yla ilgilendim.