Youkoso Jitsuryoku, Cilt 2, Kısım 2, Part 1

“Geri çekilmeyi…planlıyordum, ama…”

Öğlen arası. Gruba karışıp beraber kafeteryaya gittim, nasıl oldu ben de bilmiyorum.
Çalışma grubundakilerle yani, Kushida, Horikita, Ike, Yamauchi ve Sudou.

Reddedemeyeceğim bir durumdu. Öğlen arası olduğunda, Kushida yanıma gelip gülümseyerek “öğlen yemeğine gidelim mi?” diye sordu.  Böyle bir teklifi reddedemezdim değil mi ama? Ben de, “Tabii!” dedim..

“Bir sorun bitiyor başka bir sorun çıkıyor başına,  Sudou-kun.”

Horikita bıkkınlıkla iç çekti.

Tabii, sohbetin konusu, Sudou’nun masumiyetini nasıl ispatlarız idi.

“Yapacak bir şey yok, sana arkadaşın olarak yardım edeceğiz, Sudou.”

Başta Sudou’ya kötü davranıyordu ama Ike’nın tavırları da değişti. Kushida olaya dâhil olduğu içindir kesin. Buna rağmen, Sudou özür diledi.

“Yine sorun çıkarttım, özür dilerim, Horikita. Ama bu sefer hata ben de değildi. C sınıfından o veletlere gerçekten çok sinirlendim.”

Sanki başkasının sorunuymuş gibi, Sudou farklı bir tonla konuşuyordu Horikita’ya.

“Özür dilerim ama bu sefer yardım etme isteğim yok.”

Horikita hemen onun yardım talebini reddetti.

“D sınıfının yükselmesindeki en önemli adım, kaybettiğimiz puanları olabildiğince hızlı geri kazanmaktı.   Ama senin yüzünden, hiç puan alamayabiliriz şuan. Yani diyorum ki, bizim planımızı mahvettin.”

“Bir saniye. Belki haklısın ama bu sefer gerçekten hata bende değil! Onlar önce beni kışkırttığı için onları dövdüm! Bunun neresi benim suçum!?”

“Kavgayı onların başlattığını söyleyip duruyorsun. Ama bu sadece önemsiz bir detay. Bunun farkında değil misin sen?”

“Önemsizmiş! Çok önemli bir kere. Suçlanacak kişi ben değilim!”

“Öyle mi diyorsun? Peki, o zaman sana iyi şanslar.”

Bir lokma dahi almadığı yemek tepsisini tutup ayağa kalktı.

“Gerçekten yardım etmeyecek misin!? Biz arkadaş değil miyiz!?”

“Güldürme beni. Seni hiç arkadaşım olarak görmedim ben. Ne kadar sersem ve salak olduklarını fark dahi etmeyen insanlarla birlikteyken kendimi çok berbat hissediyorum ben. İyi günler size.”

Sinirlenmiş bir hali vardı Horikita’nın, iç çektikten sonra uzaklaşıp   gitti.

“Bu kızın nesi var be!? Kahretsin!”

Sinirini çıkaracak bir yer olmayınca, kafeteryadaki masaya vurdu.

Yakındaki bir öğrencinin miso çorbasının etrafa döküldüğünü fark ettim, Sudou’ya dik dik baktı ama sonra yavaş yavaş gözlerini başka yöne çevirdi. Nasıl hissettiğini çok iyi anlıyorum ya.

“Elimizde olanlarla bir şeyler yapmak zorundayız artık galiba.”

“Anlayacağını biliyordum, Yamauchi. Sana da güveniyorum, Ayanokouji.”

Görünüşe göre, Yamauchi’den sonra geliyorum. Eh, şaşırtıcı da değil aslında.

“Benden yardım istesen bile, pek yapabileceğim bir şey yok, biliyorsun değil mi?”

Ne zaman birisi yardım istese, kendini kullandırmamaya çalışmak pek etkili olmuyor maalesef.

“Dünden beri bunu söylüyorsun, Ayanokouji-kun. Ike, sen bir şey söyle.”

“Hayır, ama… yani,  Ayanokouji’nin işe yaramayacağını söylemesi çok garip. Bir köşede oturup yardım etmemekten iyidir, bence.”

Tam beklediğim gibi, Ike nasıl yararlı olabileceğime dair bir fikir üretemedi.

Kendimi beğenmiş bir tavırla, Kushida’ya baktım.  Amacım, sıkıcı bir insan olmanın gücünü göstermekti.

“Ama ümitlerimizi yıkıyorsun. Sınavlara hazırlanırken arkadaşlığımızı ilerlettiğimizi sanmıştım…”

Ike’n ses tonu kırgındı.  Horikita’yı uzakta bir yerde otururken gördüm, hafif kızgın gözüküyordu.

“Horikita’yı hiç anlamıyorum. Onun nesi var, Ayanokouji? Neden böyle?”

Bu soruya bir cevabım yok benim. Neyim ben ya, Horikita’nın kullanma kılavuzu falan mı? Cevap vermemek adına, ağzımı dopdolu bir kaşık pirinçle doldurdum.

“Garip ama. Horikita-san A sınıfına yükselmek istiyor dimi? Eğer Sudou-kun’u kurtarırsak, sınıf puan alabiir. Neden yardım etmek istemiyor merak ediyorum.”

“Belki Sudou’dan hoşlanmıyordur? Onu arkadaş olarak görmediğini söyledi ya.”

Bunu söylemek ne kadar yardımcı olacak ki..

Az önce söylediklerini, Sudou’yu sevmiyor diye yanlış anladılar.

“Böyle düşünmek istemem ama galiba doğru…”

“Kushida, Horikita—”

Birden bire konuşmaya başlamışım.  Kushida’nın ilgisini çektim, bana baktı.

“Horikita-san ne?”

“Aa… Belki alakasız olacak ama bunlar benim bu konu hakkındaki düşüncelerim: Horikita genelde sert bir mizaca sahip bence. Bir de onu yanlış anladığınızı düşünüyorum.”

“Ha? Ne ima ediyorsun?”

“Eğer ortada bir neden yoksa yardım etmez… bence yani.”

“ ‘bence, bence’ diyerek ne diyorsun şimdi? Sadece tahmin mi ediyorsun?”

Sudou sohbete daldı.  Horikita’nın tavrının farkında idi. Sudou’nun Horikita tarafından reddedilmesinden hoşlanmaması anlaşılmayacak bir durum değildi.

Horikita, Chiyabashira-sensei olayı bize anlatırken fark etmiş olmalı.

Şuan böyle bir durumun yaşanmasının bir sebebi var. Yani, ilerisini tahmin etti.. şöyle ki, bu olayın bizim lehimize sonuçlanma ihtimali nerdeyse sıfır.  Bunu fark ettikten sonra, Horikita kasıtlı olarak Sudou’ya soğuk davrandı.

Eğer burada bunları söyleseydi, onların heveslerini kırmaktan öteye gidemeyecekti.
İşler nasıl gider bilmediğim için, Sudou’nun bu çıkışına cevap vermekte tereddüt ettim.

Onların planlarına turp sıkmak istemediği için, hiçbir şey söylemeden gitti.

“Eh… evet söylediğin gibi tahmin, Sudou.”

“Böyle düşünmek için bir nedenin bile yok yani?”

“Horikita zeki birisi sonuçta. Böyle davranması için mantıklı bir sonuca varmış olmalı.”

“Sonuç mu? Evet, evet. Beni yarı yolda bırakacak bir sonuç.”

“Başkalarını suçlamayalım, Sudou. Ayanokouji-kun’nun Horikita’yı savunması çok normal. Hep onunla birlikte.. Horikta’nın, onun için önemi büyük, biliyorsun ya?”

Ike, bana pis pis bakıp sataşıyordu.

Sudou  ‘cık cık’ dedikten sonra yemek tepsisine uzandı, hala canı sıkkındı.

“Eğer birisi tanık olarak gelirse, harika olur. Tüm hocalar sınıflara bilgilendirme yaptılar, kısa zamanda çözüme ulaşır bu konu.”

Böyle düşünmek istemesini anlıyorum ama gerçekten de bu kadar kolay mı çözülür işler?

Bu konu çok ciddi sonuçta. Horikita’nın pes etmesi zekice.
Görgü tanığının olduğunu varsayarak bir değerlendirme yapalım,
Eğer C sınıfından birisiyse, tam bir şah-mat durumu demektir. C sınıfının, kendilerini korumak için gerçeği saklamak istemeleri çok normal bir şey yani.
Sonuçta, bu okulda bir kast sistemi var.  Sınıfın düşeceği dezavantajlar, suçluluk duygusunu bastıracaktır.

Ama eğer tanık, C sınıfından değilse, olay bakış açısını bakar.

Eğer tanık olan kişi, tarafsız birisi ise, her şeyi baştan sonra görmüş ise, işte bu zaman sonuç değişebilir.

“Ah, pardon, bir yere gidip geleceğim hemen. Az önce gördüğüm senpai’lere sorup geleceğim.”

Kushida yerinden kalkıp dikeldi.

“Sudou gibi birisi için elinden geleni yapıyorsun, Kushida-chan. Çok sevimli ya.”

Kushida’nın arkasından bakakalan Ike büyülenmiş gibiydi.

“Kushida-chan’a aşkımı itiraf etmeliyim…”

“Aklını başına al. Senin seviyene düşer mi sanıyorsun?”

“Senden daha çok şansım olduğu kesin.”

İki hülyalı çocuk kavgaya tutuştu.

“Eğer Kushida-chan ile sevgili olsaydık… vuhuuuuuuu.”

Ağzının suyu akan Ike müstehcen hayaller kurmaya başladı.

“Hey. Neden benim Kushida’mla fantezi kuruyorsun?”

“Hayır…”

“N-nasıl bir fantezi kuruyorsun be!? Konuş!”

Kontrolü elden kaçırdı sanki.

“Ne demek istiyorsun, ne? Tabii ki onu çıplak hayal ediyorum, yanı başımda. Bana sarılırken yani.”

Bu birkaç söz ile, bir noktaya kadar tüm sahne hayal edilebilir oldu, nasıl olduysa artık.

“Kahretsin, Kaybetmeyeceğim Ben de çok farklı şeyler hayal ettim!”

Hey beyler, bu ne etik ne de münasip ya.

“Dur. Pis ellerinle Kushida-chan’ıma dokunma.”

Böyle bir durumda, Kushida’ya acıdım. Bazı erkeklerin her gece fantezi konusu demek.

“Liseye dair en güzel şeyin, kızlar olduğunu düşünüyordum. Bir sevgilim olsa keşke. Eğer yazın sevgili yaparsam, onunla havuza gidebilirim! Harika olur be!”

“Tabii, Kushida-chan sevgilim olursa fevkalade olur… Kushida-chan sevgilim olursa fevkalade olur..”

Sanki çok değerli bir şeymiş gibi, Yamauchi iki kez tekrarladı.

“Ama Kushida-chan  çok güzel birisi, erkek arkadaşı olursa ne yaparız…?”

“Böyle şeyler söyleme, Yamauchi. Zaten sevgilisi yokmuş, şimdilik sorunumuz yok.”

Ike böbürlenerek konuştu, kendini rahatlatır gibi bir hali yoktu.

“Öğrenmek istiyor musunuz? Öğrenmek istediğinize kalıbımı basarım.”

“Ne? Neyden bahsediyorsun, Ike? Anlat.”

“Eh, başka seçeneğim yok galiba,” deyip telefonunu cebinden çıkardı.

“Okulun verdiği telefonu kullanarak, kayıtlı olan arkadaşlarımızın yerlerinin izini sürebiliyoruz.”

Ike açıklamasını yaptıktan sonra Kushida’nın bulunduğu yeri aradı.

Kısa bir süre sonra, telefon Kushida’nın bilgileriyle sinyal verdi, kafeteryada olduğunu işaret ediyordu.

“Düzenli olarak kontrol ediyorum, hafta sonları bile. Onun yanına gidip tesadüfen karşılaşmışız gibi yapıp konuşuyorum, sevgilisi olmadığından emin oluyorum.”

Kollarını bağlayıp yüzünde kendine güvenen bir ifade vardı. Ama yaptığı şey resmen, sinsice onu takip etmek ya.
hatta polisin müdahale ettiği aşamaya gelmiş..

“Açık konuşalım, Kushida-chan bizim seviyemizde değil… bizim seviyemize de inmez. Daha düşük seviyeli birisini mi hedeflesem acaba…?”

“Evet… ama önceliğim, sevgilim çirkin olamaz…”

“Cicikleri en az 70 olmalı…”

Bu iki çocuk, kız arkadaşı hayallerine daldılar..

Geniş hayal dünyaları mahvoldu, yüksek standartlarından vazgeçemediler ama.

“Ayanokouji, sevgili istiyor musun?”

“Eh, böyle bir ihtimal varsa.”

Sırf istiyorum diye kız arkadaş edinebilseydim, diğerleriyle sosyalleşmede bu kadar zorlanmazdım..

“Sadece soruyorum yine,  Horikita’ya karşı hiçbir şey hissetmediğine emin misin?”

Sorusunu sorarken yemek çubuklarını bana doğrulttu.

“Evet, eminim.”

“Son kararın mı?”

Bana inanmadığı için tekrar sordu.  Onu inandırmak için, kafamı kuvvetlice salladım.

“…İyi o zaman.  Ona yazdığını düşünüyordum. Şey yani, Horikita’ya sorun çıkarırsın diye.”

Kimseye yazdığımı hatırlamıyorum. Özellikle de ona ya.

“Ama Horikita ile aranda sorun yok yani? Yani, çok güzel bir kız.. ama… çok da sıkıcı değil mi? Onun gibi birine katlanamazdım ben. Ne randevuya çıkar ne de havuza gider.”

“Bilmem. Horikita, Kushida’dan daha iyi.”

Sudou iki üç kez başını eğip onayladı. Kollarını bağlayıp arkasına yaslandı standartlarından hoşnut bir hali vardı.

“Eğer tanımadığı biriyse, randevuya çıkmayacaktır. Ama eğer erkek arkadaşı olursa, kabul eder herhalde dimi? Hem diğer erkeklere göstermediği hallerini sevgilisine randevularda gösterir.”

“Anlıyorum… Olabilir bence de. Güzel kız zaten.”

Uzak bir yerde oturan Horikita’yı arada bir keserken Yamauchi hayal dünyasına yine daldı.

“Ama Horikita seni terk etti, Sudou.”

“Bu… eh, doğru evet. Kahretsin ya. Şimdi üzüldüm işte.”

“Eh, Kushida-chan için rakip sayım azaldığına göre, söyleyecek bir şeyim yok demektir.”

Ike, cicikleri 70 olan kızları aramaya başlayacak gibi, ama tabii aynı zamanda en büyük hedefini Kushida olarak tutarak.

“Bu arada Ayanokouji, Horikita’yı sevmiyorsan, kimi seviyorsun? Sudou, Horikita’yı seviyor. Yamauchi,  Kushida-chan’ı. Onlara rakip mi olacaksın?”

“Kim…”

Kimse aklıma gelmedi.

Birkaç dakika, ciddi ciddi düşündüm bu konuyu. Eğer birini seçecek olsaydım, o  zaman… Kushida? En çok konuştuğum kişi o, aklıma gelen o’ydu. Ama onun benden hoşlanmadığını bildiğim için, onu hiç bu açıdan düşünmedim.

“Kimse yok aklımda.”

Ike ve Yamauchi’nin şüpheli baktılar bana.

“Aklında bir kız olmayan erkek olduğuna inanıyor musun sen?

“Erkekler hiç böyle değil. Saklama hadi, Ayanokouji.”

“Sizin aksinize, Horikita ve Kushida hariciden başka kızlarla tanışmadım.”

“Eh,  evet. Seni başka kızlarla konuşurken görmedim ben.”

Bunun doğru olması üzücüydü.

“Seni birkaç kızla tanıştırayım mı?”

Bir kolunu omzuma atan Ike kendine güvenerek konuştu.

“Senin hiç kız arkadaşın yokken başkasına kız ayarlamaya çalışman çok üzücü değil mi?”

“Uu… evet…”

“Sae-chan-sensei yaz tatiline çıkacağımızı söyledi, dimi? Kesin kız arkadaş edineceğim o zaman. Kushida-chan bile olabilir! Ya da güzel başka bir kızl!”

“Ben de, ben de! Sadece nefes alsa dahi, kız arkadaşım olacak… sonra da çifte kumru olarak okul hayatımıza devam edeceğiz!”

“…Horikita’ya ne zaman açılsam…”

Üçü de aklında olan kızlardan bahsediyorlardı.

“Kim ilk önce sevgili yapacak diye iddiaya girmeliyiz. İlk sevgilisi olan bize yemek ısmarlasın! Tamam mı?”

Gerçekten böyle bir iddiaya girerek onların arkadaşı konumunda mıyım karar vermesi güçtü.

“Neyin var, Ayanokouji? Yoksa katılmayacağını mı söyleyeceksin, ha?”

“Hayır, ilk sevgili yapan kişi neden herkese yemek ısmarlıyor bunu anlamış değilim sadece.”

“Ooo, anladım. Kıskanıyorsun dimi?”

“Sevgili yapan kişi mutlu olur. Mutlu olduğuna göre de, yemek ısmarlar. Böyle bir şey işte.”

Sevinip heyecanlanıyorlardı, ama Sudou’nun problemi hala devam ediyordu.