Youkoso Jitsuryoku, Cilt 4.5, Kısım 2, Part 4

Büyük Horikita ile sohbetimizden nerdeyse otuz dakika sonrası işler değişmeye başladı. Aynı kıyafetlerini giymişti yine Katsuragi. Yavaş yavaş bulunduğum yere doğru geliyordu. Uzaktan gelişini izlerken elinde dün aldığı hediye kutusunu fark ettim.

“Bu ne oluyor şimdi?”

Ayın 29’u daha gelmedi ki. Normalde insanlar doğum gününe kadar bekletmez mi hediyeleri ya. Ama şuan elinde taşıyor. Belki de,  verecektir hediyeyi?

Neden okul üniformasını giydiğini hala merak ediyorum ya. Belki de her zamanki tavrını takınmak için giyiniyordur. Umarım bu bunaltıcı kıyafetiyle kimseye hediye vermez.

Katsuragi’nin nereye gittiğini öğrenmek için nefesimi tuttum bir an. Ardından da dört yola geliverdik. Katsuragi, üst sınıfların yurtlarına giden yoldan gitmedi,  beni şaşırtan bir yola saptı. Yolun sonunda, okul binası vardı. Onun gölgesi gibiydim ama kendimi hiç belli etmedim.

“Yani bu yüzden okul formasını giyiyor—“.

Formayı giymekten hoşlandığı için değil, okula girmek istediği için giyiyordu. Sonunda çözdüm. Ardından da Katsugari okulun giriş kapısından içeri girdi. Malum buraya kadar geldi, içeri girip onu takip edemem.  Okul binasına girmek için okulun üniformasını giymek mecburi.

“Katsuragi’yle görüştün mü?!”.

Telefonumun titremesiyle ekranda sohbetten gelen mesajın yansıması bir oldu. Mesajı açıp okumadan telefonumu kapatıp yön değiştirmeye karar verdim. Keyaki alışveriş merkezinde dün hediyeyi seçtiğimiz dükkana doğru yola koyuldum. Alışveriş merkezine girince rastgele bir dükkana daldım.  Diğer dükkanlarda hediye olarak neler satılıyor merak ediyordum.

Diğer dükkanlarla karşılaştırsam bile, fark göremiyordum. Katsuragi’nin dün hediye aldığı dükkana geri dönüvermişim.  Sonra da kendimi çikolata dolu küçük kutucukların tezgahının başında buldum.  Üst sınıflardan bir erkek öğrenciye verme ihtimalini göz önünde bulundurmamıştım, iyi ki de bulundurmamışım, çünkü bu hediyelere dikkatlice bakınca böyle bir ihtimal yok oluveriyor. Çikolata kutularının tasarımları kalpli, cicili bicili, kızların sevdiği türden.

“Kyahaha, doğru değil mi?”. Birkaç kız, dükkanda yüksek sesle konuşmaya başladı, arkamdan geçtiler, beni resmen iterek geçtiler.

“Off.”
Dirseğimin çarptığı ürünlerle bir çikolata kutusu yere düştü. Heyecanla konuşmalarına dalmış olan kızlar, bana çarparak düşürttükleri ürünleri fark etmeden konuşarak dükkandan çıkıp gittiler.

“Off ya.”

Varlığım göze çarpmıyor biliyorum da, en azından beni fark etselerdi bari.

“Ne yapıyorsun?”
Düşen ürünleri biçare yerlerine koyma niyetiyle eğilmiştim ki, kocaman bir adam arkamdan bana seslendiğini duydum. Okula gitmesi gereken Katsugari idi, bu koca adam.

Kafası karışık bir halde bana bakıyordu.

“Hediye…. almaya geldim de.”
Onunla karşılaşmayı ummadığımdan, aklıma bunu söylemek geldi.  Yere dağılan hediye kutularına dikkatli baktıktan sonra iri cüssesiyle yere eğilerek toplamaya başladı.

“Hiç gerek yok, ben toplarım hepsini.”

“Devam et sen de, müşterilerin böyle şeyleri görmesi iyi olmaz. Zaten bir elin nesi var iki elin sesi var demişler.”

Böyle söyledi ve ardından da hiç tiksinme belirtisi göstermedi, bana yardım etmeye devam etti. Nerdeyse 30 dakikadır dükkanlarda dolanıp duruyordum, acaba bu sırada mı okuldaki işini bitirdi ya.

Ama Katsuragi’nin ellerinde bu dükkana ait bir kutu vardı. Bir göz atmayı denedim ve küçük kutunun içinde hediye vardı. Hala vermemiş kimseye demek.

“Sorun olmaz herhalde artık.”
Beraber yapınca hemencecik toparladık ürünleri. Neyse ki, ne müşteriler ne de tezgahtar fark etti bizi.

“Teşekkürler.”

Katsuragi iyi bir insan bence ya.  Issız ada sınavında, Katsuragi bizim bulduğumuz buğdayı gözetlemeye razı gelmişti. Aslında sınıflar arası yarışmalarda acımadan hareket eden birisi. Ama karakteri kötü değil, bu kesin.

“Kız arkadaşına mı hediye alıyorsun?”
“Ha? Hayır, sadece bizim sınıftan bir kız. En iyisi sonra almak.”.
hediye falan alma gibi bir niyetim zaten yoktu. Sonra da biraz kenara çekildim.

Katsugari de sanki bana ayak uydurur gibi bir adım geri attı, ben de fırsattan istifade onunla azıcık konuşup bilgi almaya karar verdim.

“Sen de mi hediye alıyorsun?”

“Hmm? Nerden çıktı ki bu?”

“Bu dükkana ait bir kutu tutuyorsun elinde, az önce gördüm de.”

“Anladım. Doğru ya. Sormama bile gerek yoktu bunu.”
İkna oldu galiba, başını salladıktan sonra göz göze geldik.

“Almak istediğim şeyi bulamadığım için biraz canım sıkıldı, sen ne aldın?”.

“Çok önemli bir şey değil. Az önce yerine bıraktığın çikolatalardan bir tane aldım. Bu dükkanın ürünleri hiç fena değilmiş. Ama tabii, herkesin kendi zevkleri ve tercihleri var. Diğer dükkanları da inceliyorum.”

Sonra, kime vereceğini söylemeden isim dahi vermeden ikimizde dükkandan çıktık.

“Neden okul formanı giyiyorsun?”
Doğal olarak dünden bahsetmeden, Katsugari’nin üst üste iki gün neden formasını giydiğini biliyorum. Bunu sorsam fena olmaz galiba.

“Okul binasına girmek için üniforma giymek şart biliyorsun. Bu yüzden mecbur giydim.’

“Okula gittin yani?”
Onu takip ettiğim için, haliyle okul az önce uğradığını biliyordum.  İşte tam da şimdi hediyeyi ‘kime’ verdiğini sorma zamanı. Elindeki kutuyu sıkıca tutup duruyor zaten.

Ondan bilgi almanın mümkün olabileceğini düşünmüştüm ama böyle bir durum söz konusu değil gibi.

“Off. Vermek istediğim çok şey var.”

Konudan direkt bahsetmeden aklından geçenleri mırıldandı, okulun bulunduğu yöne bakarak.

“Hiç şu konuyu düşündün mü? Bu okulda okumanın dezavantajlarını?”.

“Dezavantajlarını mı?”

“Evet. Sınıflarla alakalı değil, tüm öğrencilerin eşit olarak paylaştığı bu okulu diyorum.”
Bu soruyu anlamak için biraz kafa yormak zorunda kaldım. Sınıflar arasındaki farklılıklardan bahsediyorsa, problemler dağ gibi yığılır ha.

D sınıfı gibi, puan kıtlığı yaşayan sınıflar var. A sınıfını bu durumda hayal etmek güç.
Ama bu açıdan herkesin eşit olmasını beklersek, bu tarz şeyler önemini yitirir.
Eğer böyle olursa, ne olur ki?  Ciddi ciddi cevap düşünmeme rağmen bir sonuca varamıyordum.

“Bilemiyor musun? Tabii kişiden kişiye değişir.. ama ” Dışarıyla iletişim kuramamak” dezavantaj.” dedi.

“Anladım şimdi.”
Ama malum benim için, bu dezavantaj değil avantaj olduğu için hiç göz önünde bulundurmamıştım. Tabii, normal olarak dezavantaj olarak değerlendirilmesi gereken bir durum.

“Ailenle ya da kardeşlerinle iletişime geçmek istemiyor musun?”

“Bilmem. Beni saymasak bile, böyle düşünen çok öğrenci vardır.”
Özellikle de, kızlar sürekli yalnız kaldıklarından şikayet ederler.
Ama dışarı bilgi sızmaması için, okul tüm dış bağlantıyı yasaklamış. Eğer birisi farkında olmadan bu kuralı çiğnerse, eminim ki basit bir uyarı ile kapanmaz bu konu.

“Ama tabii avantajlar da saymakla bitmiyor. Bu durumunda hoşnutsuzluk için neden olabileceğini düşünmüyorum?”

“Aynen öyle. Puan sistemi ile sayısız tesislerden sıradan öğrencilerin faydalanamaması çok büyük bir avantaj.”

Ayrıca, A sınıfından mezun olarak da ekstra bir avantaja sahip.

Bir dakika. Katsugari ile gayet havadan sudan sohbet ediyorum ben? Hem de, yaz tatilinde ya.

“Horikita ile samimisin, değil mi?”

“Etrafta dönen asılsız bir dedikodudan mı bahsediyorsun?” diye sordum.

“Asılsız dedikodu mu?  Benimle tanıştığın zaman onunla beraber hareket ettiğini çok iyi hatırlıyorum.”

“Kaderin cilvesi gibi bir şey ya da tesadüfen yan yana oturmamız sayesinde birbirimizle konuşmaya başladık mı demeliyim.”

Okulla alakalı konuştukça garip hissettiriyor. Katsuragi de aynı fikre sahip ki başını salladı.

“Demek öyle. Şaşırtıcı.  Aklımda oluşan birkaç fikir dışında diğer sınıflarla ilgili pek bilgim yok. Eğer canını sıktıysam, özür dilerim. Hiçbir kötü niyetim yok.”

“Sürekli duyuyorum bunu son günlerde. Horikita çok iyi bir iş çıkarıyor.”

“Evet.”
Katsuragi kısadan kesip onayladı söylediklerimi. Konuşmaya devam etmeyecek galiba.

“Dürüst olmak gerekirse, bu dükkana 3.gelişim. Kafama taktığım şeyi düşünmeden edemeyen birisiyim ben. Sırf bir hediye için bile, karşı tarafın duygularına dikkat ettiğimden, hemencecik karar veremiyorum.”

Hediyeyi vereceği kişi için endişeleniyor mu? Kim bu şanslı kşi acaba. Acaba biraz daha zorlasam mı öğrenmek için?

“Belki bunu duymak garip gelebilir, ama yaptığın şeylerin arkasında duran bir insansın. Buraya bile hediye almak için gelmişsin.”

“Başkasının doğum gününü kutlamak garip mi ki?”

Böyle koca cüsseli birini görmek bana uyumsuzluk hissi veriyor ya, bu hissin sadece önyargı olduğunu bilsem de.  Oysa bu dünyada, bardaktan boşalırcasına yağan yağmurda bir kediyi kurtaran azılı suçlular bile var.

 

“Dürüstçe sorayım. Kime vereceksin hediyeyi?”
Kısa kestim. Lafı dolandırsam bile çok fazla ileri gidemezdim.

“Kime mi?”.

Soruyu algılamakta mı zorlandı bilmem ama biraz tereddüt etti.

“Bu özel bir konu. Seni ilgilendiren bir şey değil.” dedi.

Elden bir şey gelmez artık, kibarca reddetti cevap vermeyi. Böyle cevap verince daha fazla bu konuyu deşmek bana düşmüyor.  Ama yakın bir arkadaşı olsaydım işler değişirdi tabii.

“Pardon.” Tek kelime dahi etmeden, Katsugari çıktı gitti.

Sadece neden okul formasını giydiğini çözebilmiştim, diğer gizemler hala devam ediyordu. Neden okula gittiği, neden tekrar dükkana geri döndüğü gibi gizemler.. Cevapsız sorular olarak kaldılar.

30 Ağustos Zafer Bayramınız kutlu olsun~~