Youkoso Jitsuryoku, Cilt 4.5, Kısım 5, Part 4 (2)

                                                               

İke ve arkadaşlarının ne hissettiklerini anlamıyordum ama gözlerindeki umutlu bakışlar yoktu artık.

Bir çocuk ilgi odağı oluvermişti.  Gözlerindeki ışık, herşeyden çok onu farklı gösteriyor; insanların dikkatini çekiyordu.  Onun takımının oyun sahasına giren topu zıplayarak pasını attı. Bu hareketine karşılık, etraftaki kızlar çığlık atıyor, bense nefesimi tutup izliyordum.

Çok iyi hedef alıyordu, hızlıydı. Kurşun, pardon top düşman sahasına girdi.

Diğer takımdaki öğrenci de topu aldı, onun da yetenekleri epey iyiydi. Güzel bir hedef alarak karşılık verdi.

Vay bee! Çığlıklar bitmek bilmiyordu. Yakışıklı çocuğun takımı yüksek bir puan aldı. Çok iyi bir oyuncu olduğu her halinden belliydi. Bacaklarına çalışmış belliydi, kasları uzaktan bile seçiliyordu. Belki koşu kulübüne üyedir? Ya da basketbol veya futbol.

“Y-yakşıklımş. Hem zeki hem de sporda da çok iyi be……kim ki bu!?”

“Maç kızışıyor? Tek başına oyuna hükmediyor resmen.”

“Gayet başarılı gibi. Ama hangi sınıftan bilmiyorum.”

Ne ben ne de Horikita diğer sınıftaki öğrenciler hakkında bir şey biliyoruz. Bu durumda en iyisi, ayaklı gazetemiz Kushida’ya sormak. Ve sorumuzun cevabı hemencecik geldi.

“Bu çocuk, 2A sınıfından, Nagumo-senpai. Kızlar arasında meşhurdur.”

“Nagumo…….”.

Şu sıralar sanki bu ismi çok duyuyorum ya.
Ichinose de bu çocuk hakkında konuşmaya başladı.

“Şuan ki konsey başkan vekili, gelecek yıl da öğrenci konseyi başkanı olacak. Efsanevi bir zekası olduğu söyleniyor.” Dedi Ichinose.

Ichinose, sohbetimize dâhil oldu, Nagumo’nun adını duyunca.
Ichinose’n ağzından “Öğrenci konseyi” çıkınca, Horikita bana bakış attı.

Ne zaman Nagumo hareket etse kızlardan çığlık kopu veriyordu. Havuzda oyun oynayan başka gruplarda vardı, ama gözler Nagumo’nun üzerindeydi.

“Popülermiş, ama onu hiç tanımıyorum. Sen de tanımıyorsun değil mi Ayanokouji-kun? Tabii ki, spor yeteneği iyi ama onu aşırı derecede popüler yapacak bir durum değil. Öğrenci konseyi başkanlığı, onu aşar bence. Sen ne düşünüyorsun?” sordu Horikita.

Horikita’nın bu tavrı biraz gereksizdi.

“Evet, öğrenci konsey başkanı gerçekten harika birisi. Hatta okul tarihinde şimdiye kadarki en yetenekli başkan olduğu söyleniyor.  Bu arada, ondan bahsetmişken Horikita-san. İkinizin de soyadı aynı, değil mi?”

“Galiba öyle.”

Cevap verme niyeti yok gibiydi, kısa bir cümle kurup konuyu kapatmaya çalıştı.

” Nagumo’nun şuanki başkan kadar iyi olduğu söyleniyor. Mesela geçen yılki seçimlerde, başkan Horikita ile Nagumo kafa kafaya yarışmışlar. Ki Nagumo geçen yıl birinci sınıf öğrencisiyken.” Dedi Ichinose.

“Öğrenci konseyiyle baya içli dışlısın herhalde, takip ediyorsun her şeyi?” diye sordu Horikita.

“Çünkü öğrenci konseyine katıldım. Haliyle her detayı öğrendim, ezberledim.” Diye cevap verdi Ichinose

“…..konseye mi katıldın?”

Horikita şaşkınlığını gizleyemedi. İchinose’i ilk gördüğüm gün, sınıf öğretmenleri,  Hoshinomiya-sensei ile ‘öğrenci konseyi işini’ konuşuyorlardı. Çok şükür, bu konseye katılma gibi bir niyetim yok. Ama okulun sisteminin nasıl işlediğini öğrenmenin de en etkili yolu da konseyden geçiyor, bu da kesin bilgi.

“Peki, konseye girebilmenin şartları neler? Herkes giremiyor herhalde?”

“Hmm, bu okul biraz özel biliyorsunuz. Nisan ve Temmuz sonunda başvurular başlıyor. Ekimde yapılan konsey mülakatını geçebilirseniz, katılabiliyorsunuz. İlk katıldığım mülakatta elendim ben. Tekrar tekrar girebiliyorsunuz. Ben de pes etmedim. Konsey başkanı beni kabul etmemiş, Başkan vekili Nagumo beni almış. Sonradan kendisi söyledi. Galiba, Başkan Horikita birinci sınıflardan memnun kalmamış. Her yıl birinci sınıflardan 2-3 kişi alıyorlarmış. Ama bu yıl tek ben varım. Bu sebeple daha başarılı olup ona kendimi kanıtlamak istiyorum. Belki ekimde, başkan görevinden çekilir.”

Horikita’nın abisine yaklaşma çabası gibi, ichinose de elinden geleni yapıyor demek.

“Ama asıl hedefim,  Nagumo-senpai. Senpai de benim gibi bir başlangıca sahip, zaten çok iyi de anlaşıyoruz. Bu okulda tüm konsey başkanları a sınıfından seçilmiş. Bir tek Nagumo senpai b sınıfından seçilmiş. Hem de bulunduğu pozisyonun üstüne çıkıyor sürekli. Şuan konsey başkanı olma yolunda. Nagumo-senpai’den sonra, ben başkan olacağım.—şaka tabii.”

Ichinose, Nagumo’yi başkan Horikita’dan daha çok benimsiyor anlaşılan. Bir gün öğrenci konsey başkanı olmayı istemesinden de ne kadar azimli olduğunı dile getirmiş oluyor.

“Başlamasından bakarsak eğer, onun potansiyelini tahmin edebilirsin.”

“Oi, oi……..”.

İstediğini düşünmekte özgür ama niye kendine acı çektiriyor ki? bu okula girdiğinden beri değerlendiliyor… yoksa—

“Yoksa, D sınıfına yanlışlıkla yerleştirildiğini mi düşünüyorsun…….?”.

“Bu bariz belli değil mi?”.

Bana tereddütsüz cevap verdi, sert ve doğal bir tavırla.

“Eh,  budurumun nasıl garip hissettirdiğini anlayabiliyorum. Ama sınıf ayrımlarının sadece yeteneğe bağlı olarak yapılmadığını düşünüyorum. Bir insanda olabilecek özellikler olarak; Zeka, olgunluk ve ekip çalışması.  Sadece bu alanlarda değerlendirildik değil mi?”

“Yani diyorsun ki—–ortak çalışma yeteneğim mi yok?” diye sordu Horikita.

“Hayır, pardon,  tam olarak izah edemedim, özür dilerim. Şimdi bir düşünelim. Sen, sadece kendine güvenen birisisin. Bu durumunu, ben merkezlilik olarak düşünebiliriz. Hayata atılan iki kişi düşün,  ben merkezli birisi ile ekip çalışmasına yatkın birisine bir görev verildiğinde, sence hangisi daha iyi iş çıkarır?”

Ben merkezli ol veya ekip çalışmasına yatkın birisi ol, bu dünyada herkese ihtiyaç var. Ama ekip çalışmasına yatkın olan insanlar, toplumun her zaman ihtiyacı olduğu insanlardır, her zaman talep görürler.

“İkna olmadım…..”.

Tavrı değişmiş değil. Ama kafasında birşeyler oluşmaya başlamıştır kesin. İchinose’e bir arkadaşı seslenince onun yanına gitti, ben de Horikita’ya yaklaştım.

“Konusu açılmışken,  öğrenci konseyine başvurdun mu? Bu okulu abinin yanında olmak için seçtin diye hatırlıyorum?”

“…..bu iki konu çok farklı.  Farkında değil misin?  Konseye katılmak istesem bile kesin beni kabul etmez.” 

Evet, tahmin edilebilir bir durum. B sınıfından İchinose’i bile kabul etmemiş, D sınıfından Horikita’yı mı kabul edecek…. Hem de okuldan atmak istediği kız kardeşini. Demek Horikita da durumun farkında.

Bir süre maçı izlemeye devam ettim, Nagumo’nun ekibi açık ara bir farkla kazandı.

Havuzdan çıkar çıkmaz kalabalık bir kız grubu etrafını sardı Nagumo’nun.

“Hey, kulağında piercing var! Yasak değil mi!?”.

İtiraz edecek bir şey bulamayan Ike, buna kafayı takıp bağırdı.

“Tatildeyiz, ne olacak ki?”

Ama sözleri boşaydı, Ichinose onu bastırdı.

“Ş-şey, yani diyorum ki. Kulağında delik var!? Bunu sorun etmiyorlar mı?”

“Deliksiz kullanılan piercing’lerdendir? Kulağını deldirmeden de kullanılabilenler var. Hem okulda hep uygun giyinir.”

“Ugugu!”.

Ne kadar itiraz etmeye çalışırsa çalışsın, Nagumo gayet kusursuz bir öğrenci olarak gözüküyor.

“Hey, hadi hepimiz havuzda voleybol oynayalım?  Shibata-kun ve arkadaşlarıyla 6 kişi oluyoruz. Siz de 7 kişi. Karşılıklı bile oynarız.”

 Hep beraber gelmişken, oyun oynayalım diye önerdi Ichinose. İlk olur diyen de, Ike idi.

“Olurr, olur!  Nagumo-senpai gibi, ben de dikkatleri üzerime toplayacağım!” dedi Ike.

Bu biraz zor gibi ya. Malum herkes gönlünce eğlenmek için geliyor havuza.

“U-Umm. Ben sporda pek iyi değilim.. sizi izlerim.”

Sakura geri çekildi. Gülerek oynamak istemediğini belirtti. Oynamaya niyetli olmayan bir tip olduğu için, kimse karşı çıkmadı

Sayı olarak 6ya 6 idik. Ama birisi maç konusunda şikayetçi idi.

“Ben de çok istekli değilim.”.

Bana borçlu olmasına rağmen, oyun oynama modunda değildi.

“Horikita-san, kaçıyor musun yoksa?”.

İchinose gülerek sordu, amacı kışkırtmaktı sanırım.

“Basit bir oyun, kaçma gibi bir durum da,  gereklilik de yok.”

“Evet, sadece oyun. Ama sanki sınıflar arası yarışma gibi de.  Hangi takım daha hırslı ya da hangi takımda ekip çalışması var görmek için. Bir nevi sınıflar arası bir yarışma.  Yoksa, bizimle yarışmak istemediğini mi söylüyorsun?” diye sordu Ichinose.

Yarışma potansiyelimizi de ölçebilecek güzel bir öneri aslında. Bu açıdan bakarsak, reddetmek için bir neden de yok.

“…..peki. Oynayalım.”

B Sınıfı, ileri de düşmanımız olacak bir sınıf. Şuan için, rakiplerimizin yeteneğini, potansiyelini görmek için bir fırsat.

“Evet şimdi de, maçı biraz daha anlamlandıralım.  Kazanan, öğlen yemeğini en pahalı yiyeceklerden yiyebilsin. Böyle kazanana bonus bir hediye ekleyelim, olur mu?”

“Kabul ediyorum.”

Havuzu kullanmak için başvurumuzu yaptık, bu arada da iki tarafta stratejilerini geliştirdi. Maç, 3 set olacak, 15 puanda da set bitiyor. İki seti alan takım, kazanan olacak.

 As for serve rights, it’ll be done via rotation and the one that nets a point gets the right to serve again.

“Bu bir oyun. Ama maç, maçtır.  Madem oynuyoruz, yeneceğiz.”

“Horikita-san, gaza gelmişsin sanki.”

” Öğle yemeği ısmarlanacağı için, biraz gaza geldim evet. Çünkü 6 kişiye öğle yemeği ısmarlamak demek,  yaklaşık 10,000 puan harcamak demek. Kişisel puanlar harcanacak evet ama yine de B sınıfı ile aramızı bu puan kadar kısaltma şansımız olacak. Ama eğer biz kaybedersek de, bu puan kadar aramız açılacak. Sanki özel bir sınav gibi.”  Dedi Horikita.

Kaybedilen oyunun faturası herkese paylaştırılacak ama ortalama 2000 puan harcamış olacağız. Ucuz değil.

“Tamam. Hadi yenelim, Ken, Haruki!”.

Herkes farklı bir biçimde kendini motive ediyordu. Ama  Horikita, onları motive etmenin güzel bir yolunu göstermiş oldu.

“Bu iş bende, Suzune. Ben, 100 erkeğe bedelim. Bu mankafaları ezip geçeceğim.” Dedi Sudou.

“……mankafa senin gibi insanlara deniyor, Sudou?”

Sudou çok yanlış anlamış olayı. Ben de müdehale ettim…

“Ne demek istiyorsun? Mankafa, çok çalışan ineklere denmiyor muydu?” diye sordu Sudou.

Sudou, kelimenin sözcükteki tanımı sensin işte.. bunu da yanlış anlamışsın.

“Belki de……az önce söylediklerimi söylememişim say lütfen.”

Karşı çıkmak da sıkıntılı ya. Çünkü Sudou, B sınıfının öğrencilerine bakıp gülüyor. onlara yenilemeyeceğini gösterir gibi hava atıyordu.

“İşe yarayıp yaramayacağını bir test edelim, Sudou-kun.”

İş ders çalışmaya gelince kaçan Sudou şuan bizim için bir güvence. Bu yüzden Horikita’nın ondan beklentisi yüksek. D sınıfında, en iyi fiziksel yeteneklere sahip kişi,  Sudou.
Kouenji’yi hesaba katmıyorum, iyi mi değil mi bilemediğim için.

“Sudou, havuzda voleybol oynamışlığın var mı?”.

“Yok, sadece derslerde birkaç kez oynadım o kadar.”

“böyle birine göre, çok fazla güveniyorsun kendine……”.

“Basketbol, tüm sporlarla iç içe bir spor—çok saygı duyduğum bir üstüm hep bunu söyler.” Dedi Sudou.

Şuan Sudou’ya güvenmekten başka çaremiz yok.

Horikita için, Sudou’nun şimdiye kadar atıp atmadığını öğrenmek için güzel bir fırsat.


Nagumo.
Bu kadar övgüye herkes görsün diye fotoğrafını ekliyorum hehe

Çok beklettim, bekleyen arkadaşlardan özür diliyorum.. bu aralar meşguldüm.

Cilt 4.5, Kısım 5, Part 5, 2 Mart Cumartesi günü yayınlanacaktır.

Yorum yaparak, blogumuzu paylaşarak bize destek olabilirsiniz.

Keyifli okumalar~