Youkoso Jitsuryoku, Cilt 4, Bölüm 3 – Çifte Soru (B)

“Hey siz ikiniz. Bu kuytuda ufak bir randevu mu yapıyorsunuz yoksa?” Bunu söyleyen Ryuuen’di.

Bugün Ibuki ile birlikte değildi, ama yine de yüzünde ürpertici bir gülümsemeyle bize doğru yaklaştı.

“İstediğini yapmakta özgürsün, beni bu şekilde sıkıştırsan bile, elde edebileceğin bir şey yok.” diye payladı Ryuuen’i.

“Buna karar verecek olan benim. Öyleyse, ‘hedef’i bulmaya çalışmaya karar verdin mi?” ve Ryuuen yine, izin almadan yakındaki sandalyeye oturdu.

“Planlarım ne olursa olsun, sana söylemeyeceğim.” dedi Horikita.

“Ne kadar da üzücü, oysa ben seninle fikir alışverişinde bulunuruz diye düşünmüştüm. Ama sanırım ‘hedef’i bulma konusunda henüz bir ilerleme kaydetmemişsin.” dedi Ryuuen, Horikita’ya.

“Bu ilginç, o halde sen ‘hedef’in kim olduğunu bildiğini mi söylüyorsun?” Horikita ona sordu.

Fakat garip bir ifadeyle ona bakan Ryuuen, sanki bunu en başından beri sormasını bekliyormuş gibi cevapladı.

“‘Hedef’in kim olduğunu çoktan keşfettim, söylersem bana inanır mısın?” Ryuuen, Horikita’ya sordu.

“Hayır inanmam. Sen yanında müttefikleri olan Ichinose-san ya da Katsuragi-kun gibi biri değilsin. Senin sadece düşmanların var. Kimse bu tür bilgileri senin için toplamaz.” diye cevap verdi Horikita.

“Bu doğru değil. Gerçekten de, ben onlar gibi ‘arkadaş edinme’ klübünde değilim. Ama arkadaş edinmek ve bilgi toplamak tamamiyle farklı şeyler.” dedi Ryuuen cevap olarak.

Horikita’yla neredeyse bir öğretmenin öğrencilerinden doğru cevabı alamadığı için hayal kırıklığına uğramasına benzer bir tavırla konuştu.

“Maalesef, ben çoktan bu sınava el attım. Koşullara bağlı olarak, C sınıfı sadece kazanan olabilir.” dedi Ryuuen.

“İ-imkanı yok.”

Hayır, söylediği şey büyük ihtimalle doğruydu.

Okul her zaman çok özel ölçütlere dayalı sınavlar yapar. Ara sınavalar da, finaller de ve ada testi de öyleydi. Sınavın arkasındaki ‘kuralları’ anlarsanız, yüksek bir puan almak ve iyi sonuçlar elde etmek gayet mümkün. Bu doğruysa, bu sınav da farklı değil. Söz konusu Ryuuen’se, o bu gerçeği çoktan anlamış olmalı ya.

“Çok basit, sadece ‘hedef’i bulmak zorundasın, hepsi bu. Grubun yapısını parçalara ayır ve cevabı bulana kadar analiz et.”

“Gerçekten, herhangi biri bunu düşünebilir zaten. Ama dürüstçe cevap verecekler mi? Okul anonimliği garanti ettiğinden, biri sessiz kalabilir ve bu şekilde 500.000 puan kazanabilir.” dedi Horikita, Ryuuen’e.

Ancak Ryuuen, Horikita’nın şüphesine yanıt olarak sakince cevap verdi.

“Sadece, yalan söylemeden dürüstçe cevap verebilecekleri bir durum olduğundan emin olmalıyım.”

“Yalan söylemeden dürüstçe cevap vermelerini sağlayacak bir durum mu?”
Horikita ona sordu.

“Herkese kendi bağlantılarını sorduğumdan, basitçe onlara tek tek okuldan habersiz bir şekilde sorabilirim.” dedi Ryuuen.

“Delirdin mi? Bu okul tarafından yasaklandı, keşfedilirse okuldan atılabilirsin.” Horikita şok olmuş bir biçimde ona sordu.

“Sorun değil. Şuan burada duruyorum çünkü bu bir sorun değil. Bu ne demek anlıyorsun, değil mi?” dedi Ryuuen.

Bu sadece Ryuuen’in kullanabileceği kaba bir yöntemdi, çünkü katıksız bir despotun kişiliğine sahipti. Zorla başka bir sınıfın öğrencisinin telefonuna baksa, Ryuuen’in rapor edilip kovulacağına dair hiçbir şüphe yok. Fakat Ryuuen, C sınıfının hakimi gibi. Ne yaparsa yapsın kimse şikayet edemez. Şikayet yoksa, bir sorun da yoktur. Bu, Ryuuen’in eylemlerinin hala okul kurallarının güvenli sınırları dahilinde olduğu anlamına geliyor. Ryuuen’in stratejisi bu olmalı. C sınıfının tüm sırlarını zorla öğrenme stratejisi. Ve eğer bu doğruysa, üç ‘hedef’in kimliğini biliyor olabilir. Bu, sınavda onun için büyük bir ipucu olurdu.

Anlaşılması kolay bir şekilde söylemek gerekirse, soruyu ve cevabını bir panelin iki farklı yüzüne yazmak gibi olur. Normalde paneli çevirmediğin sürece cevabı bilemezsin. Ancak panel bir kağıt gibi katlanırsa, diğer taraftan cevabın ipucunu almak mümkün olabilir. Temel olarak, Ryuuen bu sınavdaki tüm ‘hedef’lerin adlarını zaten biliyor olabilir ya.

“Sonunda durumu anlıyor gibisin.” dedi Ryuuen.

“… evet. Ama cevabı zaten biliyorsan, çoktan okula maille göndermedin mi?” diye sordu Horikita.

“Belki de sadece dalga geçiyorumdur.”

“Başkalarının cevaba ne zaman ulaşacağını
bilemezsin, bu kadar temkinsiz olmamalısın.” dedi Horikita cevap olarak.

Herhangi bir kanıt yok, ama Horikita’nın varsayımının doğru olduğunu hissediyorum. Cevabı zaten biliyorsa ertelemenin bir anlamı yok. Yapabilseydi çoktan yapardı.

“Öyleyse, nihayet son aşamadayım.”

“Ryuuen-kun, bu arada sana bir şey sorabilir miyim? Dün (Maymun) grubunun sınavı sona erdi. Bunun hakkında ne düşünüyorsun?” Horikita ona sordu.

“Bir şey düşünmüyorum, zayıf halkaların ne yaptığı umrumda değil.” Ryuuen yürürken, basitçe bu sözleri ardında bıraktı.

“Söylediklerinin ne kadarının doğru olduğunu bilmiyorum.” Horikita’nın yüzünde, uzaklaşmakta olan Ryuuen’in arkasından bakarken şaşkın bir ifade vardı.

Sonra emin bir şekilde, Horikita’nın sandalyesinin altına baktım ve orada kayıt modu aktif bir telefon buldum. Telefonda tek bir mesaj… Sadece gönderilen tek bir mesaj… Ne zili ne de titreşimi aktif değildi. Sohbetin tüm içeriğini göremedim ama bir an için birileri tarafından Ryuuen’e gönderilen “Dün için üzgünüm” kelimelerini gördüm.

Belki de sınıfında bir sorun vardır? Fazla deşmek istemedim ve sandalyemdeki normal duruşuma geri döndüm. Horikita da durumu çabucak kavradı ve hızlı bir şekilde kendi telefonunu çıkararak bana yazdı.

“Eğer telefon gerçekten onunsa, dikkatsizce konuşmamak daha iyi.” diye yazdı bana.

Söylediği gerçekten de doğru.

“Ryuuen’in söylediğinin doğru olduğunu düşünüyor musun? Her sınıftan ‘hedef’leri tespit etmekle ilgili söylediği şeyin.”

Horikita bir an için şaşkınlıkla bana baktı ama sonra sözlerimin arkasındaki anlamı çabucak anladı.

“Bilmiyorum, %100 kesin olarak bir şey söyleyemem, sonuçta sınav başlayalı fazla zaman geçmedi.”

“Senin de işin zor.”

“Senin için de çalışacağım, ‘hedef’leri olabildiğince çabuk bulmalıyız.” dedi Horikita.

“Söylemesi yapmasından kolay, bunu yapabilmemin imkanı yok.” dedim.

“Ben de senden fazla bir şey beklemiyorum, senden sadece (Tavşan) grubu hakkında bilgi istedim.” dedi.

Bu diyaloğu yaparak, Horikita’nın yeteneğini ve kendi yetersizliğimi vurguladım. Böyle yapmam, kuşkuyu bir dereceye kadar benden uzaklaştırır. Sonuçta, Ryuuen telefonunu kullanarak kulak misafiri olmaya çalışmıştı.

“Benden özel bir beklentin yoksa yapmaya çalışırım.” dedim Horikita’ya.

Sonra başka bir şey söylemeden, Horikita asansörde bir düğmeye basıp gitti. Şimdi odama gidip uyusam mı, yoksa sınav için bir strateji mi düşünsem?

Her durumda, Ryuuen’in telefonunu olduğu gibi bırakmaya ve kendi odama dönmeye karar verdim. Sonuçta orada Hirata’dan Horikita’nın grubu hakkında daha fazla şey öğrenebilirim. Neyse ki Hirata da benimle aynı odada. Ve sonuçta bu sınava Horikita’dan farklı bir bakış açısı ile yaklaşıyor olmalı. Ama oraya vardığımda Hirata odada değildi, sadece Yukimura vardı. Ve yüzünde sert bir ifade ile yatağın kenarında oturuyordu.

“Bir sorun mu var?” diye sordum.

Ne de olsa oda arkadaşımı görmezden gelemem ya, ve Yukimura da burada olduğumu farkedince bana doğru sessizce iç çekti ve mırıldandı.

“Grubumuzla ilgili. Neden Karuizawa ve Sotomura’yla olmak zorundayız?” diye homurdandı.

“Aniden ne oldu ki?”

“Duymadın mı? Görünüşe göre grupların nasıl atandığına dair bir kalıp var. (Ejderha) grubu en mükemmel öğrencilerden oluşuyor. Bu durumu daha da kötüleştiriyor.” dedi.

Anlıyorum. Bu yüzden endişeli hissediyordu. Gerçekten de Horikita’nın ait olduğu (Ejderha) grubu en iyilerden oluşuyordu.

Dünkü, öğretmenlerin konuşmasına ve Ryuuen’in kendi değerlendirmesine bakarsak, buna şüphe yok. Ancak, sadece akademik yeteneklere göre hareket edersek, Yukimura da Hirata ve Horikita ile orada olmalıydı. Tabii ki bunun yerine (Tavşan) grubuna yerleştirilmekle tatmin olmaz. Yukimura doğrudan onun ismini kullanmaktan kaçındı ama dikkatle bana bakıyordu. Böyle desen bile yapabileceğim hiçbir şey yok. Böylece yatağıma gitmeye ve Hirata dönene kadar beklemeye karar verdim. Fakat Yukimura, yol boyunca bana şüpheli gözlerle bakıyordu.

“Ayanokouji sadece emin olmak için soruyorum, ama sen ‘hedef’ değilsin, değil mi?” diye sordu Yukimura bana.

“Bu iddianı reddedeceğim, ama böyle kontrol etsen bile bir anlamı var mı ki?” dedim, sorusuna karşılık olarak.

“Tabii ki, bu sınavda ‘işbirliği’ esas. Başka bir deyişle, işbirliği yaparsak kaybetmeyiz.” dedi bana.

“Bu doğru. Ne yazık ki, burada ‘hedef’ gerçekten ben değilim.”

“Doğru söylüyorsun, değil mi? En iyisi sadece kendin için puan toplamaya çalışmamak.” dedi Yukimura bana.

Başkalarına şüphe etmek onun kişisel prensibi gibi gözükse de, şaşırtıcı bir şekilde, Yukimira’nın bana verdiği cevap buydu.

“Ben ‘hedef’ değilim, senin de olmadığına inanabilir miyim Yukimura?” ona sordum.

“Tabii ki değilim. Bu arada Sotomura da ‘hedef’ değil, bilirsin.” diye söyledi.

Bu, arkadaşlar arasında bir onaydı, neredeyse ‘birbirine ihanet etme’ yazan bir kod kelimesi gibi.

“Ben Karuizawa’ya da sordum ve o da ‘hedef’ olmadığını iddia etti, ama onun sözüne güvenmek farklı bir mesele.” diye devam etti Yukimura.

Görünüşe göre Karuizawa’yı sevmeyen Yukimura, sözlerine de güvenmiyor gibiydi. Elbette, kesin olarak bilmek için telefonunu basitçe kontrol edebilirdi ancak aralarındaki ilişkiye bakarsak öyle yapabilmesi zor gibi. Yukimura tatmin olmuş gibiydi ki daha fazla soru sormuyordu.

Yüzümü yastığa gömüp gözlerimi kapattım. Birinin beni uyurken izlemesi rahatsız hissettirdi ama o kadar da sıkıntı değil. Yapmam gerektiğinde, aynı zamanda arkadaş edinme konusunda da bir bukalemun kadar uyumlu olabiliyorum. Görünüşe göre Yukimura bile beni bir arkadaş olarak kabul etmeye başladı. Daha sonra Yukimira’nın odanın diğer tarafında hafifçe içini çekmesini dinlerken uyuyakaldım.