Youkoso Jitsuryoku, Cilt 4, Sonsöz, Part 2 (B)

“Ne? Sen zaten burada mıydın, Ayanokouji?”

“Ichinose-dono ile birlikte. Sadece ikiniz. Bir tür gizli randevu falan mı planlıyordun ha?”

Hem Yukimura hem de Sotomura odaya girerlerken, beni tek taraflı soru yağmuruna tuttular. Yüzlerinde kaygı ya da stres göremiyordum, belki de bu noktada çoktan zaferden vazgeçmişlerdi. Öte yandan, B sınıfı öğrencileri neredeyse rahat görünüyordu.

“Bu sonuncusu, ha? Herhangi bir ipucu buldun mu?” Hamaguchi, grup tartışmasının başlamasını sessizce bekledikten sonra bana sordu.

“Dürüst olmak gerekirse, hiçbir fikrim yok. Hiç doğru düzgün bir diyalog kuramadık.” diye cevapladım.

Öyle söyledim, fakat sınavın başlangıcından itibaren planladığım stratejileri çoktan uygulamıştım. Bu da okulun telefonlarımıza gönderdiği maili kullanarak ‘hedef’i başarıyla kamufle etmekti. (Ejder) grubunun ‘hedef’i Kushida’ydı ama örneğin, eğer Kushida ve Horikita telefonlarını değiştirirse ne olur? O telefona bakıldığında, herkes sadece Horikita’nın ‘hedef’ olduğundan şüphelenirdi.

Ve eğer bu gerçeği öğrenen bir hain varsa, Horikita’nın adını ‘hedef’ olarak vererek hata yapmış olurdu ve de böylelikle zafere ulaşılırdı.

“İyi akşamlar, güzel geçinelim.”

Kısaca bunları söyledikten sonra, Ichinose istifini bozmadan her zamanki gibi gülümsedi. Ama yine de bunun için çok erken, çünkü diğer üyelerin ne sakladıklarını ve planladığını bilmiyoruz.

Ayrıca eğer herkes eldeki konuya odaklanırsa, ‘hedef’i kamufle etmek zorlaşır. Normalde Ichinose’nin konuşmaya devam etmesini beklerdim ama şimdi araya girmeye karar verdim.

“Eğer herkes için uygunsa…”

“Söylemek istediğim bir şey var.”

İşin garibi hem ben hem de Hamaguchi bu sözleri aynı anda telaffuz ettik.

“Afadersin, lütfen devam et Ayanokouji-kun.” dedi.

“Hayır… lütfen, önce sen. Ben senden sonra söylerim.” diye cevapladım.

Böyle bir zamanlamada böylesine bir tesadüf beklemiyordum. Korkunç bir tesadüf. Planımda hiçbir kusur yok, fakat böyle beklenmedik bir problem ortaya çıkarsa, planımın etkisi dengesizleşebilir ya.

Sanırım konuşmama tekrar başlamadan ilk olarak Hamaguchi’nin diyeceklerini dinleyebilirim. Bu şekilde düşünen bana karşın, Hamaguchi umulmadık bir biçimde beklentilerimi yok etti.

“Öyleyse, izninle. Son üç gündür, sürekli ilk sonucu nasıl elde edebileceğimizi düşünüyorum.” ardından Hamaguchi, planını (Tavşan) grubundaki diğerlerine anlatmaya başladı.

Şaşırtıcı bir şekilde, önerisinin içeriği benim planladığımdan stratejiye çarpıcı biçimde benziyordu.

“Ve sonunda, tüm grubun ilk sonucu hedeflemesinin mümkün olduğu ve bunu mümkün kılmanın yalnızca bir yolu olduğu sonucuna vardım.” diye devam etti Hamaguchi.

“Bu gerçekten doğru mu, Hamaguchi?”

Yukimura’nın ve ümidini yitirmiş diğer herkesin gözlerine tekrardan bir umut ışığı döndü.

“Elbette. Bu, Ichinose-san ve Machida-kun da dahil olmak üzere buradaki herkesi dinledikten sonra oluşturduğum bir fikir.” dedi Hamaguchi.

“Mümkün değil. İlk sonuca yalnızca konuşarak ulaşmanın imkanı yok.” Bu saf, rüya gibi teklife itiraz eden elbette Machida’ydı.

“Önce onu bir dinleyelim. Hamaguchi-kun düşünmeden konuşacak biri değildir.” Ichinose, Hamaguchi’yi izledi ve tartışmaya elverişli bir ortam yarattı.

“Şimdi tüm herkese telefonumu göstererek devam edeceğim. Doğal olarak, okulun bana gönderdiği bir mail var. Neye varmaya çalıştığımı anladığınıza eminim. Maillerde herhangi bir şekilde oynama yapmak ya da değiştirmek okul tarafından yasaklandığı için, bu yolla, hiçbir aldatılma riski yok. O yüzden bu oldukça basit bir olay, sadece birbirimize maillerimizi göstererek ‘hedef’in kim olduğunu bulabiliriz, işte benim doğruyu bulma yolum bu.” dedi Hamaguchi bize.

“Bu aptalca. Kim böyle maillerini gösterir ki? Maillerimizi gösterdiğimiz anda birinin bize ihanet edip etmeyeceğini bilmiyoruz, kimse bunu kabul etmez.” Bunu herkes düşünebilirdi, ama kimse karşı çıkmadığından, Machida doğal olarak şaşkına dönmüştü.

“Gerçekten de ihanet olasılığı olduğundan, ‘hedef’ telefonundaki maili göstermez. Ancak ‘hedef’ olmayanların perspektifinden baktığımızda, maillerini gösterme konusunda pek de bir risk yok. Sınav yakında bitecek, şimdi hamlemizi yapmazsak kazanamayız, eğer bir sınıf toplu olarak maillerini göstermezse de, bunu sınıflarındaki ‘hedef’i korumak için yaptıklarını varsayabiliriz. Bu da bize muhtemel ‘hedef’ hakkında ipucu verir.” diye devam etti Hamaguchi.

“‘Hedef’in kimliğini ya da ait olduğu sınıfı bilseniz bile, eğer biri bize ihanet ederse her şey biter. Sorun çözülmedi. Daha hızlı ihanet edenin kazanacağı bir kumar mı oynamayı planlıyorsun?”

Bu stratejiyi kullanarak ‘hedef’in kimliğini bulmak gerçekten de mümkün. Ama olacak tek şey bu. Sonunda, bu herkesin dürüst oynayacağı ve buna göre cevap vereceği anlamına gelmiyor.

“Öyleyse lütfen sus. Machida-kun katılmasa da olur.” dedi Hamaguchi, diğerlerinin işbirliğine yanaşmayan tutumuna boyun eğmeyerek.

“Hamaguchi-kun’un fikrine katılıyorum. Ben de benimkini göstereceğim.” Ve tüm B sınıfı da onu izledi.

Görüşüne göre bu öyle rastgele bir olay değil, hiç şüphesiz Ichinose’nin eylem planı. Gelişim aşaması benim planladığım stratejiyle aynıydı. Fakat ne kadar ilerisini düşündüler bilmiyorum. Ama eğer herkesin bu sözlere sorgusuz sualsiz inanacağını ve telefonlarındaki mailleri göstereceklerini düşünüyorlarsa, bu umursamazlıktan başka bir şey olmaz ya…

“Bence bu beklenmedik şekilde iyi bir fikir. Telefonumu göstermeye de itirazım yok.” Ichinose, Hamaguchi’nin planına uymayı kabul edermişcesine bir kez daha gülümsedi.

Diğerlerine ayak uyduran Ichinose, telefonunu çıkarmak için sağ cebine uzandı.

“Uzun süredir bunu düşünüyordum ama Hamaguchi-kun’un söylediklerini duyduktan sonra nihayet anladım. Şu ana dek bunu gözlediğim için üzgünüm ama…” ve bu kibar sözlerle telefonunu çıkardı.

Ichinose’nin stratejisini tamamlayabilmesi için şimdi harekete geçmeye karar verdim.

“Sen ciddisin, değil mi Ichinose? Eğer bahsini bundan yana oynayacaksan, o halde ben de varım.” Ichinose mailini göstermeden önce, kendi telefonumu verdim.

Ama bu tabiki de benim kendi telefonum değil, başkasıyla değiştirdim telefondu.

“Ayanokouji-kun… bunun senin için sakıncası yok değil mi?”

“Evet. Hamaguchi’yi dinledikten sonra, bunun başka yolu olmadığını düşünüyorum. İletişimde kötü olduğumdan, yapabileceğim tek şey size gerçeği göstermek, ve yapacağım şey de bu.” dedim ona.

“Bekle Ayanokouji. Kabul etmiyorum. Bu kadar körlemesine bir planın işlemesine imkan yok.” Yukimura umutsuzca beni durdurmaya çalıştı, ama onu duymazdan geldim ve mailimi gösterdim.

Ve böylelikle, ‘hedef’ olmadığımı kanıtladım. Ve bu görünmez baraj çoktan taşacak seviyeye gelmişti. Eğer 1 santimlik bir delik bile açılsaydı, baraj kesinlikle çöker ve çamurlu bir akıntıya dönüşürdü. İşte bu hareket, o deliği açacak tetikleyiciydi.

“Hmm… kesin olarak göründüğü üzere Ayanokouji-kun da ‘hedef’ değil.”

“O zaman ben de kendiminkini göstereceğim.”

Sıradaki kimdi? Halen Hamaguchi’nin stratejisine gülmeye devam eden büyük kalabalıktan bir kız, onayını ve rızasını dile getirdi. Bu herkesin son beklediği kişiydi. Ibuki Mio.

“Delirdin mi? Bunu yapmanın bize hiçbir faydası yok.” Ibuki’nin riskli hareketine itiraz eden Manabe’ydi.

Fakat Ibuki’nin cevaben söyledikleri gerçekten de geçerli sebeplerdi ya.

“Kendisi ‘hedef’ olmayanlar veya ‘hedef’ ile aynı sınıfta olmayanlar statükoyu sürdürerek hiçbir avantaj kazanamazlar. B sınıfı da bunu anladı. Eğer hiçbir şey yapmazsak, üstümüzdeki sınıflara asla yetişemeyiz. Onlar da telefonlarını bu yüzden gösteriyor. Ve ben de onlar gibi düşünüyorum. Hepsi bu.” dedi Ibuki.

“Ama bu…”

“Ya da belki de ‘hedef’ sensindir?” dedi Ibuki düşmanca bir tonda, aslında müttefiki olması gereken Manabe’ye.

“H-hayır, ö-yle değil…”

“Öyleyse sen de gösterebilmelisin, telefonunu yani.” dedi Ibuki, Manabe’ye.

Bir bakıma sözleri kendi müttefiklerine tehditvari gelmiş olabilirdi ama sonunda anlamış gibilerdi ve, Manabe ve diğerleri de telefonlarını çıkardılar. ‘Hedef’ avı devam ediyordu. Ayrıca Karuizawa da telefonunu kabından çıkardı ve herkesin önüne koydu.

“Karuizawa, sen de mi Ayanokouji’ye katılıyorsun? Sen de mi bu plana katılacaksın? diye sordu Yukimura.

“Bunu yalnızca kendim için yapıyorum, sonuçta ben de özel puan istiyorum.” diye cevap verdi Karuizawa.

Okuldan gelen mail onun da ‘hedef’ olmadığını doğrulamıştı. Karuizawa’nın da temiz olduğu onaylandı.

“…ehhh. Ne yapsam?” diye mırıldanıyordu Sotomura.

“Kendin karar ver Sotomura. Zorla katılmana gerek yok sonuçta isteğine bağlı.”

“Aaaa… sadece üstesinden gelmeliyim, sanırım.”

Sotomura, bir çok öğrencinin katıldığı bu durumda, başka seçeneğinin de olmadığına karar vererek, telefonunu göstermek için harekete geçti. Ama o bunu yapamadan önce, Yukimura hızla onu durdurdu.

“Gerçekten de göstermenin doğru hareket olduğunu mu düşünüyorsun?” diye sordu.

“Deminden beri neden karışıyorsun ki? O halde belki de ‘hedef’ sensindir ha?” Bu stratejiye şiddetle karşı çıkan Yukimura’ya karşılık, Ibuki onu bu soruyla sıkıştırdı.

O anda, herkes Yukimira’nın yüzünün karardığını görebiliyordu.

“Iıh… sen ciddi misin?”

“Hayır. Yukimura ‘hedef’ değil. Daha önceden bana söylemişti.” hızlıca ona arka çıktım.

Fakat bazı öğrenciler buna anında güldüler.

“Gerçekten sadece sözlerine inanmamızı mı bekliyorsun? Büyük ihtimal yalan söylüyorsun.” dedi Manabe, şüpheleri Yukimira üzerine çekerek.

Gerçekten de, şu anda ‘hedef’ olduğunu inkar etmeye devam etmesi, sadece daha çok şüphe uyandırmaya yarar. Bunu da bilmeli. Fakat burada henüz bir hamle yapamam. Çünkü Yukimura—

“Bir sonuca varmak için hala çok erken. Çünkü Yukimura-kun’un da kendince haklı olduğu bir nokta var.” dedi olayları başından beri seyreden Ichinose, telefonunu yeniden sol cebinden çıkararak.

“Bir süre kendimi olayın akışına kaptırdım, ama ben de telefonumu göstermek istiyorum.” dedi ve bir kez daha gruba ‘hedef’ olmadığını kanıtladı.

“Bekle, Ichinose. Demin, bize anlatmak istediğin bir şey olduğunu söylemiştin. Bunca zaman bunun hakkında sessiz kaldığını söylemiştin.” Bu beyanı unutmamış olan Machida, üzerine basa basa sordu.

“O mu? Benim de her zaman aynı fikirde olduğum gerçeğiydi, hepsi bu.” diye yanıtladı Machida’yı, Ichinose.

“…aynı fikir mi?”

“Ben de onunla aynı fikirdeyim, ancak B sınıfının lideri olarak, sadece Hamaguchi-kun benden önce davrandığı için pişman oldum.” diye cevap verdi Ichinose, Machida’ya .

Her halükarda, A sınıfı ve Yukimura dışındaki herkes kendilerinin ‘hedef’ olmadığını kanıtlamış gibilerdi.

“…………..”

Buradaki öğrenciler, Yukimira’nın sessizliğinin arkasındaki anlamı anlamayacak kişiler değillerdi. Machida ve A sınıfındaki diğer öğrenciler de, ona göz dağı vermek için Yukimura’ya yanaştı.

“……. peki, tamam anladım. Size göstereceğim. Yapmam gereken tek şey size göstermek değil mi?” Kendisine yönlendirilen baskıya daha fazla dayanamayan Yukimura, vazgeçti ve telefonunu çıkardı.

“Ama bunu yapmadan önce, bana tek bir şey için söz vermenizi istiyorum.” dedi.

“Söz mü? Bununla ne demek istiyorsun Yukimura-kun?”

“Buradaki kimse ihanet etmeyecek, tamam mı? Özellikle de A sınıfı, telefonlarınızı çıkarmanızı ve onları görebileceğim bir yere koymanızı istiyorum. Hayır, herkes de. Herkes telefonlarını görebileceğim bir yere koysun.” dedi Yukimura.

Bu açıklamayı özellikle grubunun temsilcisi Machida’ya yöneltmişti, ama Machida memnuniyetsiz bir tonda cevap verdi.

“Neye varmaya çalıştığını anlamadım. Ne demek istiyorsun?” dedi Yukimura’ya.

“Ne dediysem o. Daha azı ya da fazlası değil.” diye cevap verdi Yukimura.

“İyi peki. İstediğin sadece buysa.”

Yukimura’ya yaklaşırken, A sınıfındaki tüm öğrenciler telefonlarını çıkardılar ve onun önüne koydular. Bunu doğruladıktan sonra, Yukimura yüzünde hiçbir şüphe olmadan harekete geçti. Yukimura telefonunu cebinden çıkardı ve ekranını açtı, ardından gerekli 6 haneli şifreyi girerek telefonunu açtı.

Sonra okul tarafından gönderilen maili açtı ve herkesin görmesi için ekranı çevirdi.

“… sana yalan söylediğim için üzgünüm Ayanokouji…” Yukimura okuldan gelen maili açar açmaz özür diledi.

Mailde yazılmış cümleyi gördükten sonra en çok şaşıranlar şüphesiz D sınıfı öğrencileri olmalıydı.

“‘Hedef’ benim…” dedi Yukimura.

Ekranında herkesin aldığından farklı bir mail vardı.

“N-ne başından beri ‘hedef’ Y-Yukimura-dono muydu?” Sotomura ona şaşkın gözlerle baktı.

Bu aynı zamanda D sınıfına verilecek olan 500.000 puandan bilfiil vazgeçtik anlamına geliyor. Ancak Yukimura tam da, telefonları gizlice değiştirdiğim kişiydi ya.

“İşlerin böyle olacağını bilseydim, baştan konuşurdum.” dedi Yukimura.

Ayrıca Karuizawa da tüm kalbiyle şok olmuş gibiydi ve rahatsız bir ifadesi vardı. Yukimura’yı asla ‘hedef’ olarak düşünmeyen bu ikisinin perspektifinden bakınca, mantıklı geliyor. Ardından Machida ayağa kalktı ve Yukimira’nın telefonundaki maile bir kez daha baktı.

“Mail gerçek gibi görünüyor. Diğer tüm kişisel mesajlar da hiç şüphesiz Yukimira’nın gibi.” dedi Machida, Yukimira’nın özel mesajlarını izinsizce kontrol ettikten sonra.

Duruma şüpheyle yaklaşan Machida’ya karşın, Ichinose durumu sakince anlatmaya çalıştı.

“Sahte olmasının imkanı yok. Ne de olsa, okulun koyduğu kuralları biliyorsunuz. Okul tarafından sınavla ilgili gönderilen maillerin kopyalanması ve aktarılması kesinlikle yasak. Mail okulun adresinden gönderildiğinden, sahte olma olasılığı sıfır.” dedi Ichinose.

Bu kuralları ihlal edenleri okuldan atılma cezası beklediğinden, burada ortaya konan her şey, hiçbir şey değilse bile en azından gerçekti.

Eğer birisi burada yalan söyleyerek bu engelin üstesinden gelse bile, sınavın bitiminden sonra bu sorun hala onları bekler ve sonuç her şekilde aynı olur.

“Kesinlike Yukimura-kun o halde.” Manabe onaylarcasına başını salladı.

Buradaki en önemli şey, Yukimira’nın mailinin gösterilmesi koşuluydu sonuçta. Telefonu tutan kişinin gerçekten o telefonun sahibi olup olmaması… önemsizdi. Başka bir deyişle, söz konusu kişinin telefonun gerçek sahibi olup olmadığına karar vermek şaşırtıcı derecede zor bir iştir.

Özellikle sınav sırasında tetikte olan öğrenciler için, birinin telefonunu başkasıyla değiştirmiş olabileceği fikri, beklenmedik bir durum değildi. Ancak, 6 haneli şifreyi gelişigüzel bir şekilde girmek ve telefonun kilidini herkesin önünde açmak işleri farklı kılar.

Bir öğrencinin başka bir öğrencinin şifresini bilmesi mümkün değil. İşte böyle düşünerek, neredeyse kaçınılmaz bir biçimde, bilinçsizce bu sonuca varırlar. Bu her ne kadar mantığa dayanmasa da, zihinlerine uzun yıllardır işlenen ön yargıların eseridir.

“Üzgünüm Yukimura-kun… Bunu son çare olarak düşündüm…”

“Hayır. Sanırım yapılacak doğru şey bu. Bir şekilde bu işten sıyrılmak için yalan söylemeye çalıştım. Ama bu yanlıştı. Eminim Ayanokouji ve Sotomura, ve ayrıca Karuizawa da doğru şeyin bu olduğunu hissederdi.” diye cevapladı Yukimura.

Böyle demesi, puanları sadece kendi için güvence altına almaya çalışan biri gibi görünmesini sağladı.

“… böylelikle hepiniz ‘hedef’in ben olduğumu biliyorsunuz. Şimdi hepiniz cevaba ulaştınız.” diye devam etti.

Bu doğru, sınavı hep birlikte tamamlayarak, tüm grup 500.000 puan kazanabilir. İlk bakışta imkansız görülen vu sonuca artık ulaşılabilir. Ichinose bir kez daha başını salladı ve öncekinden daha bir ısrarla A sınıfına yalvardı.

“Lütfen. Yukimura-kun’un cesaretini boşa harcamayalım. Lütfen bizimle işbirliği yapın. Bize ihanet etmeyin.”

“Biz başından beri Katsuragi-san’ın talimatlarını izliyoruz. Kendi başımıza hiçbir şey yapmayacağız.” diye cevap verdi Machida, Ichinose’ye.

Böyle söyledi, ancak sınavın bitiminden önce grupça dağılmamız gereken bir vakit olacak. Sınav bitmeden önce, 30 dakikalık süre boyunca sadece sınıf arkadaşlarımıza değil, diğer sınıflardaki öğrencilere de güvenmeliyiz.

“İnanmak istiyorum… hayır, herkese inanıyorum…” dedi Yukimura, sanki bir dilemişcesine.

Acaba son birkaç gün birlikte zaman geçiren öğrencilerin arasında arkadaşlığa benzer bir bağ oluşup oluşmadığını merak ediyorum.

Yukimira’nın hislerini kabul edip, zafer için birlikte çaçalışabilecekler mi merak ediyorum. Hayır, böyle bir şey mümkün değil. Bundan eminim, birileri kesinlikle ihanet edecek.

Ve öyle olursa, telefonlarımızı aramızda değiştiren biz D sınıfı, kesinlikle kazanacağız.

Yukimura buna kesinlikle inanmış olmalı. Kahkahalara boğulmamak için cebelleşmiştir kesin. Ancak, hissettiği tüm bu zevk, elinde tuttuğu telefon aniden çalıp sesi odada yankılanınca birden sönmüş olmalı. Gelen aramaya herkesten çok şaşıran kişi Yukimura’ydı. Telefonu masadan geri almak için acele ettiğinde tökezledi ve telefon elinden kaydı. Tesadüf eseri, ekranı yukarı bakacak şekilde önümüze düştü. Ve sessizde olduğundan, masa boyunca titreşmeye devam etti.

Arayanın adı— ‘İchinose’ idi. Ichinose, telefonu kulağına tutarken, Yukimura’ya ve sonra da bana ciddi gözlerle baktı.

“Ne yapıyorsun, Ichinose? Böyle bir zamanda Yukimira’nın telefonunu aramanın hiçbir anlamı yok.” dedi Machida, şaşkın bir yüzle Ichinose’ye bakarken.

Bu sadece ben ve Yukimira’nın anlayabileceği bir durumdu ve Ichinose sessizce aramayı sonlandırdı.

“Okul ‘maili değiştirmek veya kopyalamak’ yasaktır dedi. Bu yüzden gözümüzün önündeki mailin hiç kuşkusuz gerçek olduğuna inandık. Bu kadarı kesin. Fakat birilerini telefonun kendisiyle kandıramayacağınızı söyleyen bir kural yok. Bunun ne anlama geldiğini anlıyor musunuz?” dedi Ichinose, masaya düşmüş telefonu alıp Yukimura’ya değil de bana verirken.

“‘Hedef’ mailinin yazılı olduğu telefonun sahibi sensin, değil mi, Ayanokouji-kun? Çünkü sonuçta demin, Yukimura-kun’un telefonunu değil, Ayanokouji-kun’unkini aramıştım.” dedi Ichinose.

Bir süre önce Ichinose ile birbirimize irtibat numaralarımızı vermiştik. Bu yüzden numaramı biliyordu. Hayır, bilmeseydi bile, zaten numaramı bulmak için araştırmasını yapardı ya.

“A-ama bu garip değil mi? Yukimura telefonun şifresini gözümünüz önünde açabildi. Özel mesajlarını ve geçmişini herkesin gözü önünde kontrol ettim.” dedi Machida.

“Hepsi sahte. Öncesinde Ayanokouji-kun’a sorarak şifreyi kolayca öğrenebilir. Ayrıca, bunun için biraz çaba sarf edilmesi gerekse de tüm çağrı geçmişi, mail ve hatta uygulamalar bile çoğaltılabilir.” diye cevapladı Ichinose.

Bunu duyduktan sonra Machida’nın ifadesi değişti ve bana geri verilen telefonu hızla aldı.

“Bilirsiniz, insanlar o kadar kolay yalan söyleyemez. Özellikle de hedef ufukta görünmüşken, kaçınılmaz olarak endişelenirler ve açık verirler. Yukimura-kun yalan söyledi ve bu yüzden jestleri ve tutumu normalden farklı ve şüpheli görünüyordu.” Ichinose, kamuflaj girişimimi baştan sonra fark ettiğini söyledi.

Onun çıkarımını duymaya kalmadan, Yukimira’nın yüzü çoktan kireç gibi olmuştu. Hayır, hepsini duyduğundan bile şüpheliyim.

“Bir süredir bunu düşünüyorduk, eğer ‘hedef’ bizim sınıfımızda olsaydı, her zaman basitçe telefonları değiştirme seçeneği vardı. Hedef süsü vermek için şifreyi kullanmak, bizim de düşündüğümüz bir şeydi.” dedi Ichinose.

Görünüşe göre, ortaya koyduğum strateji zaten Ichinose ve diğerleri tarafından da düşünülmüştü.

“Ama görüyorsunuz, bu stratejinin zayıf bir noktası var. Bir telefon numarasının var olduğu gerçeği. Geçmişini ve uygulamalarını mükemmel bir şekilde kopyalayabilsen bile numarana hiçbir şey yapamazsın. Bir kez, ben ve Hamaguchi-kun SIM kartlarımızı değiştirmeyi denedik, ancak, bize tahsis edilen SIM kartları kendi özel cihazlarımıza kilitli, bu yüzden değiştirmiş olsak da SIM kartlarımızı kullanamadık. Bunun anlamı eğer siz de kartlarınızı değiştirmiş olsaydınız, sizi arayamazdım. Kimin telefonunu kiminle değiştirdiği fark etmez, numarayı arar aramaz gerçek sahibinin kim olduğunu kolayca bulabilirim. Bunu yapamasaydım, en başında telefonlarımızı gösterme planıyla gelmezdim bile.” diye devam etti Ichinose.

Başka bir deyişle, Ichinose ve diğerleri bu zorlu taktiği sadece yalanı görmek için kullandılar. Hamaguchi’nin birden bu konuya girmesi de, doğal olarak planlarının bir parçasıydı. İşte böylelikle, Yukimira ve benim telefonlarımızı değiştirdiğimiz gerçeği gün yüzüne çıktı.

“Basitçe telefonları değiştirmek ve geçmişi kopyalamak şu ana dek mükemmel işledi, ama kontrol etmek için SIM kartlarının belirli bir cihaza kilitli olduğu gerçeğini kullanacağımızı hiç beklememiştiniz, değil mi?” dedi Ichinose.

Fuuuu~ ardından derin bir nefes aldı. O anda, 1 saatlik tartışma süresinin beş dakika içinde sona ereceği duyurusu geldi. Grubun beş dakika içinde dağılması ve kendi odalarmıza dönmemiz emredildi.

“Kahretsin!” Yukimura yürekten bir feryat kopardı. Bu arkasında herhangi bir aldatmaca olmayan, doğru ve dürüst bir feryattı.

“Çok kötü, Yukimira. İyi denemeydi.”

Machida ve diğerleri bunu sırıtıp gülerlerken söylediler. Bunu söyleyerek Yukimura’yı iyice aşağılamış oldular. Ayrıca bana, bu stratejinin düzenleyicisi olduğuna inanmaları gereken kişiye baktılar. Endişeli Yukimura ve D sınıfı, ve şaşırmış C ve A sınıfı… konuşmak istedikleri birçok şey olamalı, ama kurallar artık daha fazla tartışmamızı yasaklıyor.

“Her halükarda, Ayanokouji-kun’un ‘hedef’ olduğunu belirledik zaten. Machida-kun, bana hiçkimseye ihanet etmeden ilk sonucu hedefleyeceğimize dair söz ver.” dedi Ichinose, Machida’ya.

“Doğal olarak. Bana güven, hadi gidelim.’ diye derhal cevap verdi Machida ona.

Arkadaşları tarafından çağrılan, A sınıfındaki üç öğrenci odadan en hızlı ayrılanlardı.

“Size asla ihanet etmem. Bu yüzden C sınıfından da aynısını bekliyorum. Sadece 30 dakikalığına buna katlanmalısınız.” dedi Ichinose C sınıfı öğrencilerine.

Manabe ve diğerleri cevap olarak başlarını salladılar. Yukimura elimde tuttuğum telefona baktı.

“Planına uyduğum için tam bir aptalım. Daha kötüsü olamazdı.” dedi.

Ve sonra birbiri ardına herkes odayı terk ederek beni ve Ichinose’yi yalnız bıraktılar.

“Şimdi yapmamız gereken tek şey herkese güvenmek.” dedi Ichinose.

“Evet… sanırım öyle.”

“Ayanokouji-kun, olukça sakinsin. Endişelenmiyor musun?” diye sordu.

“Ben hiçbir şey yapamam ama yine de diğerlerine inanıyorum… Odama geri döneceğim.” dedim ona.

Artık burada kalsam da elde edebileceğim bir şey yok.

“Hey, bekle bir dakika.”

Ichinose elini omuzuma koyarak beni durdurdu.

O anda, yakında ortamın gerginleşeceğini hissettim.

“Telefonları değiştirme planını kim ortaya attı? diye sordu bana.

“Tabii ki, Horikita.” diye cevap verdim

“Anladım. O halde lütfen Horikita-san’a planının büyük bir başarı olduğunu söyle.”

“Büyük başarı mı? Büyük başarısızlık demek istedin herhalde? Ezici ve feci bir yenilgiydi. Sonuçta sen her şeyi fark ettin.” dedim ona.

“Ahahahaha. Aynı planı düşünmemizi beklememiştiniz, değil mi?” diye cevapladı.

“Üzgünüm. Seninle işbirliği yapmayı kabul ettikten sonra bile sana böyle yalan söylediğim için. Bana kızgın mısın?” diye Ichinose’ye sordum.

“Tabii ki de değilim. Biz de sana söylemeden kendi planımızı başlattık, o yüzden eşitiz.” diye cevap verdi bana.

“Anladım. Horikita’nın da bunu duyduğunda rahatlayacağına eminim.” dedim.

Bunu söyledikten sonra, telefonumu aldım ve odadan çıkmak için kapıya doğru yöneldim.

“Aaa, bekle bekle. Önemli kısım henüz bitmedi.” diye tekrar durdurdu beni.

“Önemli kısım?”

“Mou— insanlarla anlaşmada pek iyi değilsin, Ayanokouji-kun. Gerçekten de bize verilen SIM kartları cihazlarımıza kilitli. Ama o kilidi açmanın bir yolu var… değil mi? Emin olmak için Hoshinomiya-sensei’ye sordum, yeteri kadar puanla, cihaz kilidini anında açabilirsin. Bana dediği şey bu.” dedi Ichinose.

Hah. O anda sanki kafamın arkasından elekrik akımı geçiyormuş gibi hissettim.

“Doğru yanıt, yanlış cevabın ardında saklı. Çoğu insan doğrunun bu olduğunu düşünecekti. Telefonu açmak için şifreyi giren Yukimura-kun’un aslında ‘hedef’ olmadığı ortaya çıktı. Bu yalan açığa çıktığı anda, Ayanokouji-kun’un ‘hedef’ olduğu gerçeği de belli oldu. Ve SIM kart gerçeği de işe son noktayı koydu. Şimdi hiçkimse Ayanokouji-kun dışında birinden şüphelenmezdi. Ama asıl tuzak da bu. Telefonları değiştirme stratejisinin kusurlu olduğunu söyledim, ama bu bir yalan. Çünkü bu strateji son derece etkili bir strateji. Ama elbette, bunun için çift katmanlı bir tuzak hazırlamanız gerekiyor. Bu tuzak tetiklenirse, gerçek sonsuza dek karanlığa gömülürdü. Artık %100 kesin olarak gerçek ‘hedef’in kim olduğunu tespit etmenin bir yolu olmazdı.” diye devam etti Ichinose.

Ichinose, planın arkasındaki planı görmüştü. Yukimura’dan bile sakladığım gerçeği fark etti. İlk öncül, ‘hedef’ ben değildim. Ama ‘hedef’ olduğum kisvesi altında Yukimura’ya yaklaştım. Kanıt olarak da, gerçek ‘hedef’in telefonunu ona benimmiş gibi gösterdim. Ancak o telefonun asıl sahibi ve ‘hedef’ olan kişi Karuizawa’ydı. Karuizawa bu gerçeği çok iyi gizledi. Bu gerçeği sır olarak söylediği tek kişi Hirata’ydı. Hirata ilk başta bu gerçeği hem benden hem de aynı gruptaki Yukimura’dan sakladı. Bu yüzden ‘hedef’ hakkında konuştuğumuzda hiçbir şey bilmiyormuş gibi yaptı. Fakat ben, Karuizawa ve Hirata’nın geçmişlerini öğrendikten sonra, bana Karuizawa’nın ‘hedef’ olduğunu söyledi. Ve Manabe’yi Karuizawa’ya zorbalık etmesi için kullandıktan sonra, bu durumu telefonlarımızı değiştirmek için kullandım.

Doğal olarak, Yukimura’yla aynı geçmişi ve mailleri kopyaladım. Sonrasında puanları kullanarak SIM kart kilidini açtım. Bu prosedür oldukça yasadışı olmakla beraber bir teknik serviste kolayca yapılabilirdi. Bu bir gemi olabilir, ancak bu sınavda telefon kullanmak gerektiğinden, öğrencilerin telefonlarını bozulması durumunda tamir ettirebilecekleri veya değiştirebilecekleri bir yer hazırlanmıştı. Bu yüzden, Karuizawa’yla telefonumu değiştirirken, aynı şekilde numarayı da transfer edebildim. Üstelik bununla kalmayıp, o telefonu da Yukimira’nınkiyle değiştirdim. Tabii ki, ona sadece bunun ‘benim’ telefonum olduğunu söyledim ve bana inandı. Gerçek ortaya çıkarsa, bana kızar ve sinirlenir ya.

Basit biri olsaydı, Yukimura ve benim telefonları değiştirdiğimizi fark etmezdi bile. Akıllı biri, değiştirdiğimizi fark eder ve beni gerçek ‘hedef’ olmakla suçlardı. Fakat Karuizawa’nın gerçek ‘hedef’ olduğu sonucuna asla varamazlardı. Bu ortaya koyduğum cep telefonu takası planıydı.

“D sınıfı içinde ‘hedef’ olmasaydı, sen ne yapardın?” Ichinose bana sordu.

“Seninle aynı. Diğer sınıfların içinde ‘hedef’in kim olduğunu bulmaya çalışıp onlarla telefonları değiştirirdim ve kendimi asıl ‘hedef’ olarak tanıtırdım.” diye cevapladım.

Bundan sonra gerçek ‘hedef’ çıkar ve aldatmacaya dikkat çekerse, araştırma başarılı olur, ve örneğin Ichinose’nin gerçek ‘hedef’ olduğuna inanırlarsa, hain kaçınılmaz olarak yanlış cevaplar ve sınav sona ererdi. Bu son durumda, B sınıfı hiç puan kazanamaz ama bazı sınıfların arasındaki puan farkını azaltmak mümkün olabilirdi.

“Yani öyle, hah?”

Sonrasında Ichinose sol ve sağ cebinden birer telefon çıkardı. Biri başka bir grupta ‘hedef’ olan B sınıfından birine, diğeri de başka bir gruptan ‘hedef’ olmayan birine aitti.

“Bu arada, bu sadece benim öngörüm ama bugünkü tartışmanın akışına bakarsam—“

Ichinose hızlıca telefonuna bir mesaj yazdı.

“‘Hedef’in kimliği Karuizawa Kei-san. Doğru mu?”

Bunu yazdıktan sonra, bana ekranını gösterdi. Bu okula göndereceği ‘ihanet’ mailiydi. Ancak bir şey olmadan önce, benim telefonum ve Ichinose’ninki aynı anda çaldı.

“(Tavşan) grubunun sınavı sona erdi. Lütfen sonuçların açıklanmasını bekleyin.” dedi.

“Neden Karuizawa’dan şüphelendin?” diye ona sordum.

“Yukimura-kun’la aynı sebepten. Çünkü o da normalden farklı davranıyordu. Normalde Ayanokouji-kun’u umursamaz, ama sana oldukça fazla bakıyordu, ve sana gereğinden fazla surat asıyordu. Ama bu Karuizawa-san’ın ‘hedef’ olduğuna dair kesin bir kanıt da değil, bu yüzden her halükarda maili göndermezdim.” diye cevap verdi bana, Ichinose.

Kurduğum plan, Ichinose tarafından tamamen görülmüş gibi.

“Neden kimseye bundan bahsetmedin? Böylelikle, yalan açığa çıkardı.” diye sordum.

Ichinose sadece güldü. Şu anki gülüşü, şimdiye kadar gördüğüm en derin ve gerçek olanıydı.

“Bu açık, öyle değil mi? A ya da C, eğer biri hata yaparsa, bu bizim için bir artı olur. Başından beri, ne herkesle birlikte 1. sonuca varmayı ne de 3. sonuca varıp herkese ihanet etmeyi planlamamıştım. ‘Hedef’in B sınıfında olmadığı an, her zaman başka bir sınıfın bize bilerek ihanet etmesine izin vermeyi düşünmüştüm. Bence bu kez ihanet eden A sınıfından.” dedi.

“Machida, ha?”

“Hayır, hayır. Bu Morishige-kun. O Sakayanagi-san’ın tarafında. Muhtemelen uysalca Katsuragi tarafının emirlerine uymak istemiyor. Muhtemelen ihanet etmenin ve puanları kendine almanın daha iyi olacağını düşünüyordu?” diye cevap verdi bana, Ichinose.

Garip bir şekilde gülerek, bana döndü.

“Ayanokouji-kun, beklenmedik bir şekilde harikasın. Benimle yaptığın konuşma, tamamen spontaneydi, değil mi?” diye sordu.

“Eğer öveceksen, Horikita’yı öv. Bana birkaç varsayımsal düşüncesinden bahsetti ve ben de emirlerine harfiyen uydum.” cevabını verdim.

Ichinose Honami olarak bilinen kişiyi tekrar değerlendirmem gerekecek sanırım. Zafer getiren bir strateji geliştirirken aynı zamanda risk almaktan tamamen kaçınmayı başardı. Şikayet etmeye hakkım yok.

“O zaman ben gidiyorum. Kurallara uymazsak kötü olur.” dedi bana.

Ancak Ichinose bunu der demez, telefonlarımız aynı anda değişik bir tonda çaldı. Ve bir ya da iki kez de değil, üst üste dört kez.

“B-bu da ne böyle?”

Ichinose telefonların ekranına bakarken, gerçekten tüm kalbiyle şok olmuş gibiydi.

———————

Sonunda olaylar sonuçlandı gibi. Bence Ayanokouji’nin planı oldukça etkileyiciydi ama asıl etkileyici olan Ichinose’nin planın hepsini fark etmesiydi. Böylelikle Ichinose’nin güzel ve nazik görünüşünün altında ne kadar zeki ve tehlikeli olduğunu görmüş olduk. Uzun ve güzel bir bölümdü, keyifli okumalar…