Youkoso Jitsuryoku Cilt 1, Kısım 2 – Tanıtım:

D Sınıfı Öğrencileri

Okulun 2.günü, teknik olarak derslerin başladığı ilk gün olsa da, günün çoğu ilkeler ve kurallarla geçti. Öğretmenlerin ne kadar iyi ve arkadaş canlısı olduklarını görünce, çoğu öğrencinin beklentileri tamamen yok oldu. Önceki gün büyük bir kargaşaya karışan, Sudou ise derste kütük gibi uyurken, sınıf onu yalnız bırakmıştı. Öğretmenler, onun uyuduğunu fark ettiler ama ne onu işaret ettiler ne de uyandırdılar.

Her şeyden önce, dersi dinleyip dinlememeye karar vermek bizim kendi seçimimiz. Bu yüzden öğretmenler ilgilenmediler. Zorunlu eğitim olmadığı zaman, öğretmenler öğrencilerle böyle mi iletişim kuruyorlar acaba?

Bu rahat ortamda, kısa bir süre sonra öğlen oldu. Sıralarından kalkıp tanıdıklarıyla dışarıda öğlen yemeği yemeye gitmeye başladılar. Sınıftakileri kıskanmaktan başka bir şey yapamadım. Sınıf arkadaşlarımdan hiçbiriyle arkadaşlık kuramamıştım.

“Zavallı.”
Halimi fark eden tek kişiyse benimle alay etti.
“… Ne? Zavallı olan nedir?”
“‘ Beni de birisi davet etsin. Ben de birisiyle öğlen yemeği yemek istiyorum. Düşüncelerin apaçık ortada.”
“Sen de yalnızsın. Aynı halde değil misin, sen de? Yoksa önümüzdeki 3 yıl boyunca yapayalnız olmayı mı planlıyorsun?”
“Evet. Yalnız olmayı seviyorum.”
Hiç tereddüt etmeden hızlıca cevap verdi. Gerçekten böyle düşünüyor gibi gözüküyordu.
“Benim için endişeleneceğine, kendin için endişe et sen.”
“Peki… ”
Evet, arkadaş edinemediğimi ğöğsümü gere gere söyleyen ben değildim.
Dürüst olmak gerekirse, çok yakın bir zamanda, başım belaya girecekti. Çünkü hiç arkadaş edinememiştim.
Her şeyden önemlisi, yalnız olmak dikkat çeken bir şeydi. Ve eğer zorbaların hedefi olursam, kesin çok göze batardım.

Zilin çalmasından bir dakika bile geçmeden, sınıfın yarısı boşalmıştı.

Yalnız olanlar yada gitmek isteselerde benim gibi yalnız oldukları için kalanlar, ya uyuyorlar, ya hiç etrafla ilgilenmiyorlar, ya da yalnız kalmaktan Horikita gibi hoşlanıyorlardı.
“Yemek yemeye gitmeyi düşünüyordum, benimle gelmek isteyen var mı?”
Hirata ayağa kalkıp konuştu.
Böyle bir düşünme tarzıyla, gerçek bir riajuu’ya benziyordu. (ÇN: Sosyal hayatı iyi olan birisi.)
Başından beri beklediğim kurtarıcım geldi.—benim için mükemmel bir fırsat bu.
Hirata, Hemen geliyorum. Duygularımı kontrol altına alarak, yavaşça elimi kaldırdım…
“Ben de geliyorum~!” “Ben de, ben de!”
Hirata’nın etrafının kızlarla çevirili olduğunu görünce, elimi indirdim.

Neden bu kızlar benim yerimi çalıyor? Onuna arkadaş olma şansı benimdi! O tam bir Ikemen diye, patavatsızca onunla kafeye gidebileceğiniz anlamına gelmiyor!
“Ne üzücü.”
Horikita, alaycı bir gülüş ile küçümser bir şekilde baktı.
“Başkalarının ne düşündüğünü tahmin etmeye çalışma.”
“Başka bir şey var mı?”
Sınıfta başka erkek olmayışının eksikliğinden, yalnız hissederek Hirata etrafına baktı.

Beni fark ettiğinde, göz göze geldik.
Evet! Hirata beni fark etti! Senin davet etmeni isteyen çocuk burda, evet!
Göz göze geldikten sonra, bakışları bana odaklandı.
Bir riajuu’dan bekleneceği gibi, durumumu anlamıştı!

“Hmm, Ayanoko???”
Hirata bana seslenmeye çalışırken, tam o sırada,
“Hirata-kun, acele et!”
Kızlar Hirata’nun kollarına giriverdiler, beni hiç fark etmeden.

Ahh… Hirata’nın bakışları, kızlar tarafından çalındı. Hepsi birden heyecanlandılar. Kolum ise havada asılı kalan tek şey idi.
Utanarak, kolumu başımın arkasına doğru esnetiyormuş gibi yaptım.

“Peki o zaman.”
Horikita, bana acıyan bir bakış attıktan sonra sınıftan çıktı.
İşe yaramadı… ”
Gönülsüzce, ayağa kalkıp, tek başıma kafeteryaya gitmeye karar verdim.
Eğer yalnız yemekten hoşlanmazsam, markete gidip bir şeyler alırım artık.

“Ayanokouji-kun… değil mi?”
Kafeterya yolumun üzerinde, Güzel bir kız tarafından durduruldum. Sınıf arkadaşlarımdan birisi, Kushida idi.

Yakından ona ilk defa baktığımdan dolayı, kalbim doki doki oldu. (ÇN:Küt küt atma anlamındaki japonca terim)

Düz ve kısa kahverengi saçları omuzlarına ulaşıyordu. İlkelmişim gibi algılanmasın ama, okul son zamanlarda kısacık etekleri de kabul ettiğinden, onun üniformasının da yeni olanlardan olduğu belliydi yani.

İçinde pek çok anahtarlığın bulunduğu bir kese vardı elinde- Anahtarlıkları mı taşıyordu yoksa kese mi taşıyordu ayırt etmesi zordu.
“Ben sınıftan, Kushida. Adımı hatırlıyor musun?
“Tabii, sanırım hatırlıyorum. Benden istediğin nedir?”
“Aslında… Sana bir soru sormak istiyorum. Çok kısa bir soru. Ayanokouji-kun, acaba Horikita-san ile aranız iyi mi?”
“ Kesinlikle yakın değiliz. Sadece tanışıklığımız var. Bir şey mi yaptı?”
Görünüşe göre, amacı Horikita ile ilgili soru sormaktı. Biraz üzülmüştüm.
“Aa, anladım. Okulun ilk gününden beri iyi anlaşmıyor muydunuz peki? Herkese tek tek iletişim bilgilerini soruyorum ama… Horikita bana söylemeyi reddetti.”

image00205

Bu kız, ne yapıyor ya? Böyle iddalı bir kız ona telefon numarasını sorduysa, bana yardımcı olup benimle paylaşabilirdi onun telefon numarasını. Ben de sınıfa alışabilirdim.

“Ayrıca, açılış töreninin olduğu gün, okulun önünde konuşmuyor muydunuz?”
Aynı otobüste de birlikte geldiğimizi de düşünürsek, onun bizi beraber görmüş olması şaşırtıcı değildi.

“Horikita nasıl bir kişiliğe sahip ki? Sadece yakın arkadaşlarına düşüncelerini söyleyen bir tip mi ki?”
Horikita ile tanışıp arkadaşlık kurmak istese de, sadece sorduğu soruları dinleyebilir ama cevap veremem.
“Bence iletişim kurmakta çok iyi değil. Horikita hakkında neden bir şeyler öğrenmek istiyorsun?”
“Kendimizi tanıtırken, Horikita-san sınıftan çıkıp gitmişti, dimi? Hiç kimse ile konuşmuyor gibiydi. Onun için endişelendim de.”
Kendini tanıtırken, herkesle iyi geçinmek istediğini söylemişti.
“Anlıyorum, ama onunla daha dün tanıştım. Gerçekten yardımcı olamam.”

“Komik… demek olan buydu. Okula gelmeden önce arkadaşsınız sanmıştım. Özür dilerim, birden garip sorular sordum sana!”

“Yok, önemli değil. Ama adımı nasıl biliyorsun?”

“Nasıl? Kendini tanıtmadın mı? Herkesin ismini ezberlediğime eminim.”

Kushida, benim berbat kendimi tanıtmamı dinlemiş.

Bir sebepten dolayı, bunu duymaktan gerçekten memnun oldum.

“Tekrardan, iyi geçinelim, Ayanokouji-kun!”

Havada kalan elinden dolayı biraz kafam karışsa da, ellerimi ceplerimden çıkardım ve elini sıktım.

“Ben de seninle tanıştığıma memnun oldum… “

Bugün şanslı bir gündü. Kötü anlar yaşanmış olsa da, güzel anlar da vardı.

Ve insanlar pratik düşündüklerinden, günün kötü anlarını hemencecik unutuverdim.