Youkoso Jitsuryoku, Cilt 1, Kısım 6, Part 1

“Puansız ne yapacam ben ya?”

“Dün puanlarımdan son kalıntıları da kullandım…”

Chiyabashira-sensei sınıftan çıktıktan sonra, sınıf tam bir kaos havasındaydı.

“Puandan çok, sorun sınıfla alakalı… Neden beni D sınıfına yerleştirdiler!?”

Yukimura’nın hayal kırıklığına uğradığı her halinden belli oluyordu. Yüzü gözü de ter içindeydi.

“Bir saniye. Yani biz istediğimiz üniversiteye gidemeyeceğiz öyle mi? O zaman ben ne halt yemeye bu okula geldim be? Acaba Sae-chan-sensei benden nefret ediyor mudur off…”

Kimse yaşadığı kafa karışıklığını saklayamıyordu.

“Herkesin panik yapmasını anlıyorum evet. Ama lütfen sakin olun.”

Hirata sınıfın kontrolünü ele aldı, patlak verebilecek herhangi bir krizi yatıştırmaya çalışarak.

“Bu durumda nasıl sakin kalalım? Toplama sınıfında olduğumuz için sinirli değil misin sen!?”

“Sinirli olduğumu söylesem dahi, hep birlikte çalışıp bu durumdan kurtulmamız hepimiz için daha iyi değil mi?”

“Bu durumdan kurtulmak mı? Ben sınıflar arası hiyerarşi sistemini bile kabullenemiyorum bir kere!”

“Neler hissettiklerinizi çok iyi anlıyorum. Ama yine de burada oturup şikâyet etmenin hiçbir yararı yok.”

“NE!?”

Yukimura, Hirata’ya doğru yaklaşıp onun yakasından tuttu.

 

“İkiniz de sakin olun, tamam mı? Eminim, Sensei bizi cesaretlendirmek için sert bir şekilde açıklama yapmıştır. Dimi ama?”

Kushida fikrini belirtti. İki tarafı da nazikçe ayırdıktan sonra Yukimura’nın yumruk yaptığı elini tuttu. Herkesin bekleyeceği tavrı yaptı Yukimura.
Kushida’yı incitmemeye çalışıp geri çekildi.

“Hem, okul başlayalı sadece bir ay oldu. Hirata-kun’un söylediği gibi, bu durum için hepimiz özenle çalışmalıyız. Yanlış mıyım?”

“H-hayır, bu… Kesinlikle, senin söylediklerinin yanlış olduğunu düşünmüyorum, ama…”

Yukimura’nın öfkesi çoktan dinmiş, herkesin işbirliği yapmasını uman Kushida D sınıfındaki herkesin gözlerinin içine bakıyordu.

“D-doğru. Bu kadar fevri davranmamalıyız. Yukimura ve Hirata’nın kavga etmesinin anlamı yok.”

“… Benim hatam. Bir süre kendi öfkeme yenik düştüm.”

“Önemli değil. Benimde sözlerimi daha dikkatli seçmem gerekirdi.”

Kushida Kikyou’nun yardımıyla, olgun bir yolla kavga olayı çözülmüştü.
Telefonumu çıkartıp sınıf puanlarının fotoğrafını çektim. Beni fark eden Horikita merakla bana baktı.

“Ne yapıyorsun?”

“Puanların arkasında yatan durumların tamamını çözemedim henüz. Sen de not falan almamış mıydın?”

Eğer derse geç kalma ve derste konuşmayla ilgili puan düşüşleriyle ilgili tam bir puan hesaplaması yapabilirsem, bu durumlara karşı bir önlem bulabiliriz belki.

“Çok az bilgiyle hesap yapmak çok zor olmayacak mı? Hem oldu ki başardın diyelim, bu problemi çözmek için yeterli olacağını sanmıyorum. Daha doğrusu, herkes derse geç kalıyor ve derste aşırı derecede gevezelik ediyor.”

Horikita’nın da dediği gibi aslında, elde olan bilgilerle bir sonuca varmak çok zor. O da fazlasıyla fevri; her zamanki soğukkanlı tavrından eser yok gibi.

“Sen de üniversite için mi bu okuldasın?”

“… Neden soruyorsun bunu?”

“Hoca A sınıfı ile D sınıfı arasındaki farktan bahsettiğinde, çok şaşırdın.”

“Sınıftaki herkes az çok şaşırmıştır? Okulun ilk günü bize açıklama yapılmış olmasına rağmen, bu son gelişmeyi anlayamıyorum.”

Evet, mantıklı. B ve C sınıfındaki öğrencilerde, bizim gibi puanların azalmasından hoşnut değillerdir. A sınıfı hariç tüm sınıflar, okul tarafından toplama sınıfı olarak değerlendiriliyor. Elimizden gelenin en iyisini yapıp sınıfımızı atlatmak yapabileceğimiz en iyi şey.

“A veya D sınıfı olayına gelmeden önce, biraz puan garantilemek için çalışmamız lazım bence.”

“Puanlar, sınıftaki performansımızın ek geliri sadece. Hiç puanımızın olmaması, okul hayatımızı aksatmayacak. Sonuçta, okul nerdeyse her şeyi ücretsiz sağlıyor.”

Sen bile böyle düşünüyorsan, bu tüm puanını kaybedenler için güzel bir teselli olacaktır.

“Okul hayatımızı aksatmayacak, ha…”

Mesele, kısıtlı imkânlarla yaşamak değil. Ama sadece puanlarla alınabilecek çok şey var. Mesela; hobiler ve eğlence. İlerde hiç eğlenemeyecek olmamız büyük ihtimalle hepimizi kötü etkileyecektir.

“Geçen ay, ne kadar puan harcadın, Ayanokouji-kun?”

“Hmm? Oh, ne kadar kullandığım.. Aşağı yukarı 20,000 puan harcamışım.”

Tüm puanlarını kullanan öğrencilerin başı dertteydi. Mesela Yamauchi.. Bir süredir panik içinde.
Ike da tüm puanını kullananlardan.

“Bu durumun kötü olduğunu düşünsem de, kendi hatalarının bedellerini ödüyorlar sonuçta.”

100,000 puanın tamamını sadece bir ayda harcamak, küçücük bir problem.

“İlk ayın puanlarının cazibesine kapıldık…”

Bir ayda 100,000 puan. Gerçek olamayacak kadar güzel olduğunu düşündüğümüz halde, hepimiz kutlamıştık bu durumu.

“Millet, dersler başlayınca, herkesten dikkat kesilmesini isteyeceğim. Özellikle sen, Sudou-kun.”

Hirata kürsünün önünde dikelip, sınıfta konuşan herkesin dikkatini çekmişti.

“Tch, ne bu.”

“Bu ay, hiç puan alamadık. Bu problem tüm okul hayatımızı çok fena etkileyecek. Böyle devam edip sıfır puanla mezun olamayız, dimi?”

“Aynen!”

Bir kız, Hirata’nın sözlerine bağırarak onay verdi. Hirata da başını salladı.

“Tabii ki hayır. Gelecek ay puan alabilmek için çabalamaktan başka çaremiz yok. Bu yüzden de sınıftaki herkes beraber çalışıp ortak problemimizi halletmek zorunda. Derslere geç kalmaktan ve derslerde konuşmaktan kaçınmalıyız. Tabii, derste telefon kullanmak da yasak.”

“Ha? Neden senin söylediklerini dinlemek zorundayız biz? Eğer puanlar sabit kalacaksa, durmamız için hiçbir sebep yok ortada demektir.”

“Ama eğer geç kalmaya ve derste konuşmaya devam edersek, puanlarımız artmayacak. Sıfırdan aşağı düşmesek bile, bu bile eksi olarak sayılır.”

“Anlamıyorum. Derslerde çok çabalasak bile, puanlarımızın artacağı falan yok.”

Durumdan hoşnut olmayan Sudou homurdanıp kollarını bağladı. Sudou’nun halini fark eden, Kushida harekete geçti.

“Derse geç kalmamanın ve derslerde gevezelik etmemenin, zaten bizim yapmamız gereken şeyler olduğunu söylemiyor mu okul?”

“Un, Ben de Kushida-san gibi düşünüyorum. Bunlar zaten bizim yapmamız gereken şeyler.”

“Bu sadece kendi düşüncen için bir açıklamadan ibaret. Eğer puanlarımızın artmayacağı anladıysan, bunun bir anlamı yok demektir. Puanlarımızı nasıl artıracağını öğrendikten sonra gel konuş.”

“Sudou-kun’un söylediklerinde bir gariplik ya da yanlışlık olduğunu düşünmüyorum. Eğer rahatsız olduysan özür dilerim.”

Hirata, başını huysuzluk yapan Sudou’ya doğru eğdi.

“Ama Sudou-kun, gerçek şu ki, eğer iş birliği yapmazsak, puanlarımız hiç artmayacak.”

“… ne yaparsanız yapın. Beni karıştırmayın. Tamam mı?”

Sudou sınıfta kalmaktan rahatsız hissetmiş gibiydi ve çıktı gitti.
Ders başlayınca geri gelecek mi, yoksa hiç geri dönmeyecek mi?

“Sudou-kun gerçekten durumu kavrayamıyor. En çok geç kalan o. Sudou-kun olmadan da, puan alamaz mıyız acaba?”

“Evet… en kötüsü o. Neden bizimle aynı sınıfta ki…”

Bu sabaha kadar herkes gününü gün ediyordu. Sudou’yu eleştiren falan yoktu.
Kürsüden inen Hirata sınıfın önüne doğru yürüdü.

“Horikita-san ve Ayanokouji-kun, zamanınız var mı? Okuldan sonra, puanlarımızı nasıl arttırabiliriz konuşmak istiyorum. Sizin de katılmanızı isterim. Size de uyar mı?”

“Neden biz?”

“Herkesin fikirlerini duymak istiyorum. Her ne kadar herkesin fikrini duymak istesem de, yarısından çoğu dikkatli bile dinlemeyecektir.”

Demek bu yüzden özellikle bizimde katılmamızı istiyor. İşe yarar fikirler sunabileceğimizi sanmıyorum, ama katılmamda bir sakınca yok bence. Her şeye rağmen ben—

“Özür dilerim, ama başka birine sorabilir misin? Bir şeyler tartışma konusunda hiç iyi değilim.”

“Özel olarak bir şey söylemek için kendini zorlamana gerek yok. Katılımınız bile yeterli.”

“Üzgünüm, ama boş bir sebep için toplantıya katılmak gibi bir niyetim yok.”

“Bence bu bizim sınıfça yapacağımız ilk münazara/tartışma olacak. Bu yüzden—”

“Katılmayı reddettim çoktan. Katılmıyorum.”
Sessizce söylenen ağır sözler..Hirata’nın bakış açısını değerlendirmeden, Horikita yine onu reddetti.

 

“D-Demek öyle.. Pardon. Eğer fikrini değiştirirsen, lütfen katıl.”

Horikita, son sözlerini söyleyen Hirata’ya olan dikkatini çoktan başka bir şeye vermişti.

“Peki ya sen, Ayanokouji-kun?”

Doğruyu söylemek gerekirse, katılmanın iyi olacağını düşünmüştüm. Sonuçta, nerdeyse tüm sınıf katılacaktı.
Ama eğer Horikita katılmayacak tek kişi olsaydı, Sudou ile aynı muameleyi ona da yaparlardı.

“Ah… Ben de yokum. Özür dilerim.”

“… Hayır, özür dilemesi gereken asıl benim. Eğer fikrini değiştirirsen, katılmaktan çekinme lütfen.”

Hirata büyük ihtimalle ne düşündüğümü anlamıştır. Horikita gibi onu sertçe reddetmedim.
Konuşma bittikten sonra, Horikita bir sonraki ders için hazırlanmaya başladı.

“Vaay, Hirata  oldukça klas birisi. Sınıfı harekete geçirdi. Durumdan etkilenip depresyona girmemek çok zor.”

“Bu da farklı bir bakış açısı. Eğer münazaralarda problem çözmede iyiysen, hiçbir sıkıntı yaşamazsın. Ama eğer çok da zeki bir öğrenci değilsen ve münazara yapmaya kalkarsan, kargaşa çıkması an meselesi olur. Hem şuanda durumu kabullenemiyorum bile ben.”

“Durumu kabullenemiyor musun? Bununla ne demek istiyorsun?”

Horikita ne soruma cevap verdi, ne de başka bir şey söyledi.

 


(ÇN: Uzun mu uzun  Kısım 6,  Part 2, pazar günü sizlerle hehe)