Youkoso Jitsuryoku, Cilt 1, Kısım 6 -Tanıtım
Başarı temelli dünyaya hoş geldiniz
Mayıs ayının ilk ders zili çalmıştı. Kısa bir süre sonra, Chiyabashira-sensei elinde sarılmış bir posterle içeri girdi. Yüzü her zamanki gibi ciddi ve sertti. Menopozda mısınız? diye bir espri yapsam, yüzüme demir sopa fırlatırdı kesin.
“Sensei~, menopozda mısınız?”
Ike gerçekten yüksek sesle sormuştu. Aynı şeyi düşündüğümüz için çok şaşırdım.
“Evet, rehberlik dersimiz başlıyor. Başlamadan önce soru sormak isteyen var mı? Eğer aklınızda sormak istediğiniz bir şey varsa, sormaktan çekinmeyin.”
Chiyabashira-sensei, Ike’ı görmezden gelip konuşmaya devam etti. Öğrencilerin sormak istedikleri bir şey olduğuna dair çok emin duruyordu. Ardından, birkaç kişi ellerini kaldırdılar.
“Um, puan bakiyemi bu sabah kontrol ettim ama hiç puan yatmamıştı. Her ay, ayın ilk günü yüklenmeleri gerekmiyor muydu? İstediğim meyve suyunu alamadığım için çok sabırsızlandım.”
“Hondou, size daha önce açıklamadım mı ben? Puanlar her ayın ilk günü öğrencilerin hesaplarına aktarılır. Bu ayda hiçbir sorun yaşanmadan aktarıldı.”
“Uh, ama… hiç puan almadım.”
Hondou ve Yamauchi birbirlerine baktılar. Ike onların bakışlarını fark edince şaşırdı. Tabii, bu sabah puanlarımı ben de kontrol ettim, dünkü ile aynıydı, hiçbir değişiklik yoktu.
Ben de sonra yükleneceğini düşünmüştüm.
“… Siz gerçekten bu kadar salak mısınız ya?”
Sinirli mi? Hoşnut mu? Chiyabashira-sensei’nin garip bir havası vardı.
“Salak mı? Anlamadım?”
Chiyabashira-sensei keskin bakışlar atıyordu, Hondou salak gibi onun sözlerini tekrarlayınca.
“Otur, Hondou. Tekrar açıklayacağım.”
“S-sae-chan sensei?”
Sert ses tonundan şaşıran Hondou yerine çöktü.
“Puanlar yatırıldı, hem de sorunsuz. Sınıfınıza kalan çok düşük olduğundan, anlıyor musunuz?”
“Hayır, eğer anladığımı söylersem bile, puanlarımızı almadığımız ger…’’
Hondou tatmin olmamıştı.
Peki, Chiyabashira-sensei gerçeği söylüyorsa eğer..
Sözlerinde çelişki yok mu? Yoksa, sıfır puan yatırılmış anlamına mı geliyor?
Çok az şüphelenmiştim ama.. şimdi şüphelerim arttı.
“Hahaha, Anladım, demek böyle oynayacaksınız, hocam. Bilmeceyi şimdi anladım ha.”
Koenji yüksek sesle gülerek söylemişti bunu. Bacağını sırasının üzerine koyup kendini bir şey sanarak Hondou’yu işaret etti.
“Hiç puan yatırmadılar bize, çünkü biz D sınıfı öğrencileriyiz.”
“Ha? Bu ne demek oluyor. Her ay 100,000 puan yatıracaklarını söylemişlerdi…”
“Ben böyle bir şey duyduğumu hatırlamıyorum?”
Sırıtarak, Koenji arkasına döndü ve parmağıyla Chiyabashira-sensei’i işaret etti.
“Davranışlarınız sorunlu. Ama Koenji’nin söylediği ise doğru. Çok fazla kişinin verdiğim ipucunu anlamaması çok üzücü.”
Sınıfta karmaşa ve hengâme patlak verdi.
“… Sensei, bir soru sorabilir miyim? Ben hala anlamadım.
Hirata elini kaldırdı. Kendi puanları konusundan endişelenmektense, sınıftaki endişeli öğrenciler için yardım isteyecek gibiydi. Tam da sınıf liderinden beklendiği gibi, inisiyatif kullanıyordu yine.
“Lütfen, neden puan alamadığımızı açıklayın. Eğer hiçbir açıklama yapmazsanız, hiçbir zaman anlayamayabiliriz.’’
Sonuçta, neden puan alamadığımıza dair sebep belirtilmedi.
“Toplam 98 derse katılmama ve derse geç kalma. 391 derste konuşma veya telefon kullanma olayı. Her kural ihlalini saydım. Bu okulda, sınıftaki performansınız aldığınız puanları etkiler. Davranışlarınızın sonucu olarak da, 100,000 puanınız boşa gitti. Olan bu, çocuklar…
Tüm bunları açılış töreninin olduğu gün size açıklamıştım. Bu okul, öğrencilerin yeteneklerini ölçer. Ve siz, sıfır puana layık görüldünüz. Bundan başka bir şey yok.”
Chiyabashira-sensei robot gibi tepkisiz konuştu. Okula geldiğimde içime doğan kuşkularıma sonunda net bir cevap alabilmiştim. Olabilecek en kötü cevabı almıştım, ama en azından kafamdaki soru işaretleri gitmişti.
Başta bize 100,000 puan verilerek çok büyük bir avantaja sahip olan bizler, D sınıfı olarak tümünü kaybetmiştik, hem de sadece bir ayda. Olan tam olarak buydu.
Birinin kalemle yazı yazdığını fark ettim. Horikita geç kalmaları, derse katılmama ve diğer kural ihlallerini not ederek durumu kavramaya çalışıyordu.
“Chiyabashira-sensei, Böyle bir açıklamanın yaptığınızı duyduğumu hatırlamıyorum hiç..”
“Ne? Açıklama olmadan hiçbir şeyi anlamayacak kapasitede insanlar mısınız siz?”
“Her ayın başında hesabımıza yatırılacak olan puanlarda azaltılma yapılacağının hiç bahsi geçmedi. Eğer daha önce açıklanmış olsaydı, eminim hepimiz derslere geç kalmamak ve derste konuşmamak için elimizden geleni yapardık.”
“Çok ilginç bir savunma, Hirata. Bende her ay aldığınız puanlarla ilgili açıklama yapmadığımı biliyorum. Ama derslere vaktinde gelmeyi ve derslerde konuşulmaması gerektiğini ilkokuldan beri bilmiyor musunuz siz?”
“Bu…”
“9 yıllık zorunlu eğitiminizde, bunları öğrenmiş olduğunuzdan eminim. Böyle şeylerin hoş karşılanmadığı hep söylenmiştir öğrencilere. Dersteyken konuşmak, derslere geç kalmak hiçbir zaman hoş görülmedi. Hem de açıklamadığım için anlamadığınızı mı söylediniz? Böyle bir bahane olamaz.. Eğer bir öğrencinin olması gerektiği gibi davransaydınız, puanlarınız sıfıra düşmezdi. Bu tamamen kendi sorumluluğunuz.”
Hiçbir iddiasını çürütmemize izin vermeyecek kadar açıklaması mantıklıydı. Herkes neyin yapılması neyin yapılmaması gerektiğini biliyordu sonuçta.
“Lise bire başlayıp liseli oldunuz diye, gerçekten size hiçbir kısıtlama getirilmeden her ay 100,000 puan verileceğini mi sandınız? Japon hükümeti tarafından desteklenen bu okulun sırf mükemmel insanlar yetiştirmek için kurulduğunu mu sanıyorsunuz? Bu imkânsız bir şey. Lütfen mantıklı düşünün. Neden iddialarınızın doğruluğunu araştırmıyorsunuz?”
Hirata başta sinirlenmesine rağmen, hemen kendini toparlayıp hocanın gözlerinin içine baktı.
“Peki o zaman, bize en azından puanların neye göre artıp neye göre azaldığını anlatabilir misiniz? Şuandan itibaren elimizden gelenin en iyisini yapacağız.”
“Bu maalesef mümkün değil. Öğrencileri nasıl değerlendiğimizle ilgili detayları açığa vurmamız kesinlikle yasak. Aynı okulun dışındaki dünya gibi arkadaşlar. Hepiniz topluma karıştığınızda ve ne iş yaparsanız yapın, size kimse nasıl değerlendirildiğinizi söylemez—tabii bu durum şirkete göre değişir. Her neyse, kısacası size soğuk davrandığım ya da sizden nefret ettiğim falan yok. Bu çok üzücü bir durum arkadaşlar, ama size küçük bir açıklama yapacağım.”
Bugün ilk defa, Chiyabashira-sensei’nin yüzünde hafif bir gülümseme gördüm.
“Tartışmalarınıza açıklık getirmek adına, eğer herkese derse geç kalmayın ve derste konuşmayın desek bile… sizin puanınız yine sıfır olarak kalır.. yani bu daha fazla puan alacaksınız anlamına gelmiyor.
Yanisi, gelecek ayki harçlıklar da sıfır olacak.
Geç kalmamak ve derste konuşmamak puanlarınızı toplamanıza yardımcı olmayacak.
Bu aklınızda bulunsun, size bir yardımı dokunacaktır.”
“Tsu…”
=
Hirata’nın yüzü iyice karardı. Sınıfın bir kısmı hala anlamakta zorluk yaşıyordu; hocanın açıklaması daha kötü bir etki yapmıştı. Davranışlarını düzeltmek isteyen öğrenciler tekrar eski ruh hallerine dönmüşlerdi.
Bu Chiyabashira-sensei’nin isteğiydi; hayır, okulun kendi kuralı idi.
Tenefüs zili çaldı, rehberlik dersi bitmişti.
“Anlaşılan o ki çok fazla çene çalmışız biz, neyse ki anladınız. Şimdi asıl meseleyi ele almamız lazım.”
Bir tüpe sarılı beyaz posteri çıkarttı. Bir mıknatıs alıp tahtaya yapıştırdı. Öğrenciler postere baktılar ama yine anlamadılar.
“Bu… her sınıfın sonuçları mı?”
Horikita tam olarak emin olmasa bile kâğıdı açıklamaya çalıştı. Belki de doğrudur düşünceleri.
A’dan D’ye kadar sınıflar kâğıtta listelenmişti, yanlarında numaralarla beraber.
Bizim sınıf, sıfır puandı. C Sınıfı’nın 490 puanı vardı, B Sınıfı ise 650 ve A sınıfı en yüksek puanla 940 idi. 1000 puan, 100,000 yen’e mi denk geliyor şimdi? Tüm sınıflar puan kaybetmişti anlaşılan.
“Hey, bunun çok garip olduğunu düşünmüyor musun?”
“Evet… sayılar çok net.”
Horikita ile puanlarda bir gariplik olduğunu fark ettik.
“İlk ay, hepiniz canınızın istediği gibi davrandınız. Okul size bunun yasak olduğunu söylemiyor, evet. Ama şu gibi hareketleriniz; derste konuşmanız, derse geç kalışlarınız aldığınız puanları etkiliyor. Puanlarınızı kullanışınız da buna dahil. .Puanlarınızı istediğiniz gibi kullanma hakkına sahipsiniz, Bununla ilgili hiçbir kısıtlamamız yok.”
“Bu hiç adil değil! Böyle normal bir okul hayatı yaşayamayız!”
Şimdiye kadar sessizliğini koruyan Ike, bağırarak konuştu.
Yamauchi de resmen can çekişiyordu. Bu çocuk çoktan tüm puanlarını kullandıydı ya.
“Dikkatli bakın, aptallar. D sınıfı hariç tüm sınıflar puan almışlar. Bir ay daha yetecek kadar hala puanınızın olması gerek.”
“N-nasıl diğer sınıfların hiç puanı kalmaz? Çok ilginç…”
“Anlatayım. Ama bu durumda sahtekârlık falan yok. Geçtiğimiz ay, her sınıf aynı kurallarla değerlendirildi. Yine de, hiçbiri sizin kaybettiğiniz kadar puan kaybetmedi. Olay bundan ibaret.”
“Nasıl… nasıl bu kadar çok fark olabilir puanlar arasında?”
Hirata da sayılar arasındaki garipliği fark etti. Puanlar arasındaki fark çok belirgindi.
“Sonunda anladınız mı çocuklar? Neden D sınıfına yerleştirildiğinizi.”
“D Sınıfına yerleştirilme nedenimizi mi? Bu okula uygun olduğumuz için seçilmedik mi?”
“Eh? Bu diğer sıradan sınıflar için geçerli, bilmiyor muydunuz?”
Herkes birbirine bakıyordu.
“Bu okulda, tüm öğrenciler başarısına göre sınıflara yerleştirilir. En iyi öğrenciler, A sınıfına alınır. En kötü öğrenciler D sınıfına yerleştirilir. Evet, bu sistem daha çok dershanelerin sistemi. Başka bir deyişle, D sınıfı, toplama bir sınıf, kalan öğrencilerden oluşan. Bu aynı zamanda sizin en kötü öğrenciler olduğunuz anlamına geliyor, bu okulun arızalı sınıfı olduğunuz anlamına da tabii. Bu tablo da, arızalı öğrencilere yaraşır bir sonuç.”
Horikita’nın yüzü kap kara kesildi. Sınıf ayrımının arkasındaki gerçek onu şok etmiş olmalı.
Zekileri aynı sınıfa koymak ve beceriksizleri farklı sınıfa koymak çok mantıklı aslında. Kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan derler.
Mükemmeliyetçi Horikita’nın bu ayrıma şaşırması kaçınılmazdı.
Düşünüyorum da, belki de bu sınıfa yerleştirilmem iyi bir şeydir. Önümde sadece tek bir seçenek var ve mutlu son.
Bu arada, tüm puanlarını ilk ayda kaybeden ilk D sınıfı sizsiniz. Sizi alkışlıyorum, bu süre zarfında, bu kadar cömertçe yaşadığınız için. Ne kadar takdire şayan bir sınıf.”
Chiyabashira-sensei’nin sahte alkışları sınıfta yankılandı.
“Sıfır puana indik ama bu hep sıfır puanda kalacağımız anlamına mı geliyor peki?”
“Evet. Puanlarınız mezun olana kadar sıfırda kalacak. Ama yine de rahat olun. Hala yurtlarınızı kullanabilirsiniz. Kafeteryada da ücretsiz yiyecekler var. Ölmezsiniz yani.”
Minimum imkanlarla bir okul hayatı mümkün olsa da, çoğu öğrencinin hoşuna gitmeyecektir. Sonuçta, bir ay boyunca her fırsatta lüks içinde kendilerini şımartarak geçirdiler. Birden kendilerini kontrol ederek geçirmek zorunda kalacaklar, bu durum çoğuna zor gelecektir.
“… Diğer sınıfların eğlencesi olacağız şimdi, dimi?”
Sudou masasına yumruk attı. Sınıfların başarıya göre belirlendiğini öğrendikten sonra, herkes D sınıfıyla salaklar grubu diye dalga geçecekler. Bu depresif hali çok normaldi.
“Ne, hala neyin gururunu yapıyorsun, Sudou? Elinden geleni yaparak en kötü sınıfı, en iyi sınıfa çevirmeyi dene.”
“Ha?”
“Sınıf puanları sadece aldığınız aylık harçlığa bağlı değil. Aynı zamanda sınıf başarısına da bağlı.”
Yani, başka bir deyişle.. mesela, Eğer D sınıfı 500 puana yükseldi diyelim, o zaman C sınıfına terfi eder. Bu aynı şirket içi değerlendirmeleri gibi.
“Peki yeter bu konu. Size söylemem gereken bir kötü haberim daha var, arkadaşlar.”
Karatahtaya bir sayfa parçası daha çıkarttı. Tüm öğrencilerin isimleri listelenmiştir, herkesin adının yanında da bir sayı.
“Bu sayılara bakınca, bu sınıfta ne kadar çok salak olduğunu anladım.”
Öğrencilere dik dik bakarken, topuklu ayakkabılarının sesi de sınıfı inletiyordu.
“Birkaç gün önce yaptığımız testin sonuçları bunlar. Öğretmeniniz olarak, mükemmel performansınızdan çok etkilendim. Arkadaşlar, ortaokulda ne öğrendiniz siz, Allah aşkına?”
Sınıfın en iyi öğrencileri hariç, nerdeyse herkes 60’ın altında. Sudou’nun mükemmel 14 puanlık skorunu saymazsak, en düşük 24 puanla Ike’ınki idi. Sınıf ortalaması da yaklaşık 65’ti.
“Eğer bu test gerçekten kayda geçseydi, aranızdan 7 kişi okuldan atılmış olacaktı. İyi ki kayda geçmemiş, değil mi?”
“Ok-okuldan atılmak mı? Ne demek istiyorsunuz?”
“Neden, size söylemedim mi? Herhangi bir dersin finalinden veya ara sınavından düşük bir not alırsanız, okuldan atılacaksınız. Bu sınavdan örnek verirsem, 32’nin altı alan herkes. Sizler gerçekten hem aptal hem de malsınız.”
“N-neeeeeee!?”
Sınavda başarısız olan 7 kişi, yani, Ike ve grubu şaşırdılar.
Kâğıtta, 7 kişi ile diğerlerini ayıran kırmızı bir çizgi vardı, Kikuchi 31 puanla en yüksekteydi. Yani, Kikuchi’nin altındaki herkes başarısız olmuştu.
“Benimle dalga geçme, Sae-chan-sensei! Okulu bırakmakla ilgili şaka falan yapma!”
“Bu konuda benimde elimden bir şey gelmiyor. Bunlar okulun kuralları, arkadaşlar. Kendinizi en kötüsüne hazırlayın.”
“Hocanın da dediği gibi, sınıfta çok aptal var galiba ya.”
Masasında tırnaklarına parlatıcı sürerken, Koenji’nin suratında tiksinç bir ifade vardı.
“Bu ne şimdi, Koenji!? Senin adında kırmızı çizginin altında!”
“Hıh. Senin gözlerin nereye bakıyor, çocuk? Dikkatli bakıver.”
“H-ha? Hey, Koenji’nin adı… ha?”
Gözleri en alttan taramaya başlamıştı. Sonunda birinci sıraya baktı. VE sonra—Koenji Rokusuke’nın adını en üstte gördü.
Bu kadar kayıtsız davranmasına rağmen, Koenji sınıfın en yüksek puanını almıştı, 90 puan. Bu da demektir ki, o fevkalade zor sorulardan birisini çözmüş.
“Sudou’nun da benim gibi aptal olacağı hiç aklıma gelmezdi..!”
Ike yüksek sesle, iğneleyici bir tonda konuştu.
“Oh, ve bir şey daha. Bu okul, hükümetin kontrolü altında olmakla birlikte, mezunlarının yüksek eğitime geçişi ve yüksek istihdam oranıyla övünür. Bu bilinen bir gerçek. Çok büyük ihtimalle, sınıfın çoğu ya iyi bir üniversiteye gidecek yada iyi bir iş bulacak.”
Evet bu bir gerçekti. Hocanın da söylediği gibi, Bu okul en yüksek istihdam ve en çok üniversiteye öğrenci gönderen okul. Eğer okuldan başarılı bir şekilde mezun olursanız, iyi bir üniversiteye kabul edilmeniz veya iyi bir şirkette iş bulmanızın çoook kolaylaştığı söyleniyor. Bazıları da, bu okuldan mezun olmanın, Tokyo üniversitesine kabul mektubu almak gibi olduğunu söylüyor.
“Ama… işler dünyada hiç kolay değil. Ama sizin gibi düşük seviyeliler, üniversiteye yada işe girmekten büyük ihtimalle sorun yaşarlar.”
Chiyabashira-sensei’nin sözleri sınıfta yankılandı.
“Yani, iyi bir üniversite veya iş bulma hayallerimizi gerçekleştirmek için, en kötü ihtimalle bizim C sınıfını geçmemiz lazım.”
“Aslında tam da öyle değil, Hirata. Hayallerinizi gerçekleştirmeniz için A sınıfını geçmekten başka yolunuz yok. Bu okul, diğer öğrencilere hiçbir şeyin garantisini vermiyor.”
“B-bu… bunu daha önce hiç duymamıştım! Çok saçma!”
Gözlük takan Yukimura ayağa kalktı. Koenji ile aynı puanı almış.
“Ne kadar utanç verici. Kargaşa ve panik yapan erkekler çok acınası.”
Yukimura’nın sözlerinden etkilenmiş olacak ki, Koenji iç çekti.
“… Koenji, D sınıfında olmaktan dolayı içerlemiyor musun?”
“İçerlemek mi? Neden üzüleyim ki? Anlamadım.”
“Çünkü bizim toplama sınıfı olduğumuzu ve yüksek öğretime geçme veya iş bulma şansımızın düşük olduğu söyleniyor da ondan!”
“B.k. Bu saçmalık tamamen. Bu saçmalığa cevap bile veremiyorum.”
Koenji tırnaklarına parlatıcı sürmeyi bırakmadı. Yukimura ile konuşurken onun yüzüne bile bakmadı.
“Bu okul henüz bendeki tüm potansiyeli görmedi. Ben herkesten çok, kendime büyük saygı duyar, değer verir ve kendime çok iyi bakarım. Okul beni D sınıfına atmış olsa da, bunun benim için hiçbir anlamı yok. Eğer okulu bırakmak zorunda kalsam bile, benim için hiçbir sorun yok. Eninde sonunda, bu okul benim dönmem için yalvaracak.”
Koenji’den beklenen sözlerdi bunlar.
Erkekliğinden mi ödün vermiyor, yoksa kendini beğenmiş olduğundan mı acaba?
Eğer okuldaki sınıflar arası sıralamayı dikkate almazsanız, hiçbir sorun yok demektir. Yüksek zekâsını ve fiziksel yeteneklerini göz önünde bulundurursak, Koenji’nin A sınıfı öğrencilerinden hiçbir eksiği yok gibi. Belki de karakteri yüzünden onu D sınıfına koymuşlardır.
“Zaten ben mezun olduktan sonra ne iş arayacağım ne de üniversite okuyacağım. Koenji Conglomerate’ı benim yönetmeme karar verileli çok oluyor. Bu yüzden de ha A sınıfındayım ha D, benim için fark etmiyor.”
Gelecek garantisi olanların, bu sınıf sistemiyle dertlenmesine gerek yok tabii..
Hiçbir söz söylemeden, Yukimura yerine oturdu.
“Seviç dolu halleriniz bitti gibi. Eğer başından beri acımasız bir ortama düştüğünüzü anlamış olsaydınız, bu uzun rehberlik dersini yapmamıza gerek kalmazdı. Ara sınavlar 3 hafta sonra, okuldan atılmamaya bakın. Eminim hepiniz kırmızı çizginin altında kalmamayı başarabilirsiniz. Mümkünse, hal ve hareketlerinizi kendine yeten bir insan haline getirin.”
Kapıyı sertçe kapatan Chiyabashira-sensei sınıftan dışarı çıktı.
Kırmızı ile işaretlenen öğrencilerin hepsi çökmüştü. Normalde kendisiyle övünüp duran Sudou bile utancından başını kaldıramıyordu.