The Rising Of The Shield Hero Bölüm 23 – Tüm Duymak İstediğim

Bölüm 23 – Tüm Duymak İstediğim

“Hiçbir şey kazanmadın,seni korkak! Birebir savaşımızda biri müdahele etti!”

“Neden bahsediyorsun? Beni tutabilecek kadar güçlü değildin,ve kaybettin!”

Ciddi miydi? Rezil herif!

Ne kahraman ama. Neden köleler hakkında konuşmuştu ki?

Ne türden bir kahraman sadece kalkanı olan birine karşı düello kazanmaktan gurur duyabilirdi ki?

“Oradaki küçük dostun müdahale etti. Kaybetmemin sebebi bu.”

“He! O kadar üzüldün ki yalan söylemek mi zorunda kaldın?”

“Hiç de bile, seni ucube!”

Beni yoksaydı ve zafer kazanmış gibi davranmaya devam etti.

Ama… Ama o kadın gerçekten hile yapmıştı! Ve bu … AAAĞH!

“Bu doğru mu?”

Kalabalık Motoyasu’ya döndü.

Bana mı ona mı inandıklarını söylemenin bir yolu yoktu.Sessizce yerlerinde bekliyordular.

“Neden bir suçlunun bu sözlerine inanalım ki? Mızrak Kahramanı! Zafer senindir!”

İğrenç herif! Kral bütün kanıtları,şaibeyi görmezden gelmişti ve Motoyasu’yu galip ilan etmişti.

Tam kazanmak üzereyken, bana adi adi bakıyordu.Bu kadardı işte!Kazanabilirdim. Kazanabilirdim!

Görünüşe göre kalabalığında şüpheleri vardı.Gözlerini ikimizin üzerinde gezdiriyorlardı,fakat hiçbirinin krala karşı konuşacak cesareti yoktu.

Büyük ihtimal konuşurlarsa onları öldürtürdü.

Neydi bu,bir diktatörlük mü?

“Oh,çok iyi yaptınız,Motoyasu-sama!”

Tüm kötülüğün kökeni, o kadın, masumca gülümsüyordu. Bir kale sihirbazı geldi ve sadece Motoyasu’nun yaralarını iyileştirdi.

Beni görmezden geldiler.

“Evet,benim kızım.Malty kahraman seçmekte harika bir iş yapmış.”

…Dedi kral,ve elini Myne’ın omzuna koydu.

“N…Ne?”

Myne o kralın kızıydı?

“Evet,ben de çok şaşırdım.Bu prensesin sahte bir isim kullanıp aramıza sızdığını düşününce.”

“Ah,evet;ama hepsi krallığın huzuru içindi.”

…Yani böyle olmuştu.

Elinde hiçbir kanıtı olmadan suçlu olduğumu kabul ettirmesinin garip olduğunu düşünmüştüm.

Sinsi prenses, istediği kahramanı seçmek için, en zayıf kahramanı,beni feda etmiş; paramı çalmış, daha sonra babasına gitmiş ve beni ihbar etmişti. Bu bana komplo kurmak için harika bir plandı.

Daha sonra,Motoyasu onu kurtardığı için,bunu ona diğer kadınlardan daha yakın olabilmek için bir mazeret olarak kullanmıştı.

Şimdi tamamen mantıklı geliyordu,başta neden bana daha fazla para verildiği bile.

İyi ekipmanı kendisi için istemişti,daha sonra da en iyi kahramana bağlanacaktı.

En başta Motoyasu’nun diğerlerinden daha iyi ekipmanı olduğunu gördüğümde daha akıllıca davranıp mesafemi korumalıydım.

Tüm bunları düşünmüşlerdi,ve onlara direkt olarak sormak dışında yardımcı olacak bir şey yoktu. Ama ne kadar ileri gidebileceklerini düşünürsem, izlerini saklamadıklarını düşünmem için iyi bir nedenim yoktu. En sonunda, bu ; rezil ve işlevsiz Kalkan Kahramanı’nın sözüne karşı > prensesi kurtaran Mızrak Kahramanı’nın sözü olacaktı.

Her şeyi en başından planlamışlardı. Mükemmel bir tuzaktı.

Ayrıca bana direkt olarak hasar vermediği halde, Kanat Saldırısı dengemi kaybetmem için yeterince güçlüydü,ve bu yapan kişinin iyi eğitildiğine işaret ediyordu. Bu, prensesin müdahalesinin kanıtıydı.

Bu, şu tek taraflı düelloyu başından beri ayarlama sebepleriydi.Başından beri onların planıydı.

Kazanabileceğini biliyorlardı,ve eğer düellonun seyri şüpheli bir duruma düşerse prensesin Motoyasu adına müdahalede bulunabileceğini.

Bu kadar basitti. O kadının Motoyasu’nun kulağına tek fısıldaması gereken şey şuydu:

“Şu Kalkan Kahramanı’yla olan kız bir köle. Kalkan Kahramanı, kendisiyle işbirliği yapmasına zorluyor. Onu kurtarmak zorundasın.”

Bu kendisini iyi göstermek ve gelecekteki kocası tarafından seçilebilmek için mükemmel bir fırsattı. Öylece ellerindenden kaçıramazdılar.

Eğer evlenirseler, köle bir kızı rezil Kalkan Kahramanı’ndan kurtarmak kahramanca hikayelerine harika bir son olacaktı.

Efsaneler başından sonuna kötü doğarlar. Ne kadar kötüyseniz, o kadar iyi hatırlanırsınız.

Tarih boyunca, düşmüş Kalkan Kahramanı’nın icabına bakan ve küçük bir kızı kurtaran kahramanlar olarak hatırlanacaklardı. Bunun hakkında şarkılar yazacaktılar.

Kral rezil bir herifti, prenses daha da kötüsüydü!

Bekle bir saniye… Bu prenses… şu ayran gönüllü kadın mıydı?

Bu söz bana tanıdık geldi.

Ama nereden?Bunu daha önceden gördüğümü biliyordum.

…Hatırladım. Dört Kutsal Silahın Kayıtları’nın içindeydi.

Kitabın içindeki prenses tüm kahramanlara göz dikmiş şu ayran gönüllü kadındı.

Eğer bu kahramanlar, kütüphanede okuduğum kitaptakilerle aynıysa,bu da bir şekilde bu dünyayla ilişkili olmalıydı,yani prensesin şu ayran gönüllü kadın olabileceği mantıklı gelmişti.

Alevler içinde bir öfke tüm vücudumun içinden dolup taşıyordu.

Güm,güm.

Kalkanım… titriyordu.

Lanet Kalkanı:şartlar uygun

Kaynayan kara öfke kalkanımı emdi ve görüş alanım gitti.

“Öyleyse, Motoyasu-san, Kalkan Kahramanı’nın kullandığı köle bekliyor.”

İnsanlar ikiye ayrıldı,ve Raphtalia kale rahipleriyle birlikteydi.Köle büyüsünü ondan silmek üzereydiler.

Sihirbazlar,Raphtalia’nın göğsündeki köle işaretine yaydıkları bir tür sıvıyla dolu kaseyi tutuyorlardı.

Böyle olduktan sonra, görüş alanımdaki köle ikonu yok oldu.

Ve böylece resmileşti: o artık benim kölem değildi.

Kaynayan öfke alevler içindeydi, ve kontrolü elimden aldı.

Tüm dünya bana gülüyordu. Benimle dalga geçiyordu. Acı çektiğimde,küçük düşürüldüğümde mutlulardı.

Evet,tek görebildiğim gölgeler ve karanlık gülümsemelerdi.

“Raphtalia!”

Motoyasu ona doğru koştu.

Ağzını açtılar,ve Motoyasu ona yanaştığında,Raphtalia’nın gözleri gözyaşları ile doluydu, ve bir şey söyleyecekti…

Ve onu tokatladı.

“S…seni aptal!”

“…He?”

Motoyasu sersemlemiş ve kafası karışmış gözüküyordu.

“Elbette korkaklığını affetmiyorum,ama yardımını ne zaman istedim?”

“Ama Raphtalia…O…O seni rahatsız ediyordu!”

“Naofumi-sama hiçbir zaman bana istemediğim bir şey yaptırtmadı. Büyü sadece çok korkup savaşamayacağım zaman beni savaştırdı.”

Kendimi çok zayıf hissediyordum ve herkesin ne söylediğini takip edemiyordum.

Hayır,onları duyabiliyordum,ama dinlemek istemiyordum.

Sadece buradan çıkmak istiyordum.

Kendi dünyama gitmek istiyordum.

“Ama bu kötü bir şey!”

“Naofumi-sama canavarlara saldıramıyor,dolayısıyla yardım edecek birine ihtiyacı var!”

“Bu sen olmak zorunda değilsin! Seni bir deri bir kemik kalana kadar çalıştıracak!”

“Naofumi-sama bir canavarın bana zarar vermesine izin vermedi,bir kere bile! Yorulduğumda,her zaman dinlenmeme izin verdi!”

“H…Hayır…O senin düşündüğün gibi…kibar biri değil.”

“Hastalıklı,iğrenç bir köleye yardım eder miydin?”

“Ne?”

“Naofumi-sama benim için çok şey yaptı. Her aç olduğumda beni besledi. Her hasta olduğumda bana ilaç verdi. Ya sen? Bunları yapar mıydın?

“Elbette!”

“O zaman senin de kendi kölelerin olsun!”

“?!”

Raphtalia bana doğru koştu.

“Bırak beni!”

Bu yer cehennemdi.

Bu tüm dünya düzenbazlık ve kötülükten yapılmıştı.

Kadınlar,hayır… tüm dünya bana gülüyordu,beni cezalandırıyordu,canımı yakmaya çalışıyordu.

Bana dokunduğunda,içimde kaynayan öfkeyi hissetim.

Raphtalia nasıl tepki verdiğimi gördüğünde,döndü ve Motoyasu’ya baktı.

“Söylentileri duydum… Naofumi-sama arkadaşını kendisiyle olmaya zorlamış da, kahramanların en kötüsüymüş.”

“Doğru.Evet, o bir suçlu! Bunu seni de bir seks kölesi yaptığından bilmeliydin!”

“Nasıl böyle bir şey söyleyebilirsin?! Naofumi-sama bir kere bile bana dokunmadı, bir kere!Bir kere bile yapmadı!”

Yaklaştı ve elimi tuttu.

“Bırak da gideyim!”

“Naofumi-sama…Ne yapabilirim…Güveninizi kazanmak için ne yapabilirim?”

“Bırak gideyim!”

Tüm dünya alçak olduğumu düşünmüştü! Her şey için beni suçlamışlardı!

“Ben öyle bir şey yapmadım!”

Bir şey beni sardığında,ifrit kesildim.

“Naofumi-sama,lütfen,lütfen,sakin olun. İzin verin…Dinleyin beni. Güveninizi kazanmama izin verin.”

“He?”

“Eğer sizin canınızı yakamayacak olduğundan dolayı sadece bir köleye güvenebiliyorsanız, hadi geçmişe dönelim!Tekrar beni o çadıra götürün,ve ben de tekrar o laneti alayım.”

“Yalancı!Benden ne istiyorsun?”

Ne?Neydi bu kalbime kendisini ulaştıran ses?

“Ne olursa olsun,size güveniyorum. Size güveniyorum, Naofumi-sama.”

“Sus! Bana başka bir şey için komplo kurmak istiyorsun!”

“Size itham ettikleri bu şeyi yapmayacağınızı biliyorum. Siz kimseyi kendinizle birlikte olmaya zorlamazsınız. Böyle biri değilsiniz.”

İlk defa duymak istediğim sözleri duyuyordum.Bu dünyaya geldiğimden beri ilk defa.

Etrafımı sarmış kara bulutların dağılmaya başladığını hissettim.

Nezaketi hissettim.

“Tüm dünya sizi ayıplayabilir,sizi suçlayabilir,ama ben yapmayacağım. Tekrar ve tekrar diyeceğim ki : siz böyle bir şey yapmadınız.”

Gözlerimi açtım, ve onu gördüğümde artık küçük bir kız değildi. On yedi yaşında bir kadındı.

Hala Raphtalia olduğunu söyleyebilirdim. Raphtalia’nın yüzüydü,ama gördüğüm en sevimli kızdı.

Saçı çok kirliydi,ama şimdi, uzun ve güzeldi,kuru ve çatlak derisi bir şekilde değişmişti. Sağlıklıydı.

Çok zayıftı,ama artık kemiklerine et bürünmüştü, toktu,sağlıklıydı,ve enerjikti.

Bana bakıyordu. Her zaman hayatla ve onun gaddarlıklarıyla mücadelesini gösteren hüzünlü,mat gözleri şimdi tertemiz,parlak ve yaşam doluydu.

Kim olduğunu bilmiyordum.

“Naofumi-sama, beni yine o çadıra götürün. Hadi o büyüyü tekrar yapalım.”

“K…Kimsin sen?”

“Ha?Ne diyorsunuz?Benim işte,Raphtalia.”

“Ahahaha,hayır. Raphtalia sadece küçük bir kız!”

Bana güveneceğine yemin etmiş olan kadın, Raphtalia olduğunu iddia ediyordu. Şaşırmış gözüküyordu, kafasını başka yöne çevirdi.

“Ah, hadi ama. Naofumi-sama, her zaman bana çocuk gibi davranıyorsunuz.”

Sesi… aynı Raphtalia’nınki gibiydi.

Ama tamamen farklı görünüyordu.

Olamaz,olamaz. Bu hiçbir şekilde mantıklı değildi.

“Naofumi-sama,izin verin bir şey söyleyeyim.”

“Nedir?”

“Yarı insanlar, biz… Küçükken, seviyelerimiz bizimle birlikte büyür.Dolayısıyla seviye atladıkça büyürüz.”

“He?”

“Yarı insanlar, insanlar değildir. Bu, insanların bize canavar gibi davranmalarının nedenlerinden biri.”

Kendine Raphtalia diyen kız konuşmaya devam etti.

“Eminim, ben hala… Yani,tahmin ediyorum ki ruhsal olarak hala o kadar olgun değilim ama vücudum olgunlaştı. Aslında bir yetişkinim.”

Beni çekti ve…konuşurken, yüzümü büyük;şehvetli göğüslerine gömdü.

“Lütfen bana güvenin. İnanıyorum,biliyorum ki,siz hiçbir suç işlemediniz. Bana ilaç verdiniz, hayatımı kurtardınız, ve hayatta kalmam için neye ihtiyacım olduğunu gösterdiniz. Siz büyük Kalkan Kahramanısınız, ve ben de sizin kılıcınızım. Yolunuzdan gitmenin ne kadar zor olduğunun bir önemi yok, peşinizden geleceğim.”

İstiyordum…Bunu duymayı çok uzun zamandır istiyordum.

Raphtalia benimle birlikte savaşacağına dair yeminler etmeye devam etti.

“Eğer bana güvenmiyorsanız,öyleyse, lütfen; tekrar beni bir köle yapın. Sizinle kalmak istiyorum. Sizin peşinizden geleceğim!”

“Ah…”

İlk defa bu kadar güzel sözleri duyunca, kendimi istemeden ağlarken buldum.

Durmak istedim,kendime durmamı söyledim ama yapamadım.Gözyaşlarım durmayacaktı.

“Ah…Ahhhhhhh…Ağğ…”

Raphtalia bana sarıldı ve ben ağlarken kendisine çekti.

“Motoyasu,düelloyu kaybettin. Kuralları çiğnedin.”

“Ne?!”

Ren ve Itsuki kalabalığın arasından geçip konuştular.

“Hepsini buradan gördük. Arkadaşın Naofumi’ye rüzgar büyüsü ile arkadan saldırdı.”

“Hayır. Bu… bu doğru değil!”

“Kral sessiz kaldı.Bunu anlayamıyor musun?”

“Öyle mi yaptı?”

Motoyasu kalabalığa baktı,ama herkes yüzlerini çevirmişti.

“Ama bana canavar fırlattı!”

“Onun saldırı gücü yok.Bu kadarcığına izin vermek zorundasın. Ona düello için meydan okuduğundan, ilk baştan hatalısın.”

Ren ve Itsuki’ye döndü,kendini erdemli sanar şekilde bağırdı:

“Ama o…O…Saldırılarını yüzüme ve kasığıma yaptı!”

“Kazanamayacağını biliyordu,dolayısıyla sana zarar vermek için yapabileceği her şeyi yaptı.Bunu ona fazla görebileceğimizi düşünmüyorum.”

Motoyasu Itsuki’nin sözlerine içerlenmişti,ama daha sonra yumuşadı.

“Görünüşe göre en azından bu özel savaşta biraz hatalısın. Vazgeç.”

“Lanet olsun… Bu adil değil… Diyorum ki… Raphtalia’nın açıkça beyni yıkanmış!”

“Tanık olduğumuz bu sahneden sonra bunu nasıl söyleyebiliyorsun?”

“O haklı.”

İyice utandırıcı olmaya başlıyordu,dolayısıyla kahramanlar ayrıldı. Kalabalık kaleye döndü.

“Tanrım! Bu çok sıkıcıydı.”

“Biliyorum… En azından şunu söyleyeyim ki, hayal kırıklığına uğratan bir sonuçtu.”

Etkilenmemiş gözüken son iki izleyici de omuzlarını saldı ve yürüdüler. İkimiz bahçede yalnız bırakılmıştık.

“Sizin için çok zor olmuş olmalı. Hiç bilmiyordum.Lütfen, acınızı benimle paylaşın.”

Sesindeki kibarlıkla, uykuya daldım…

Bir saatlik bir uyku,ve tüm bu süre boyunca Raphtalia beni tuttu.

Şaşırmıştım.Ne kadar büyüdüğünü fark etmemiştim.

Nasıl fark edemezdim? Muhtemelen… çok stresliydim.

Büyüdüğünü görmek için çok stresliydim. Tüm odaklandığım şey sadece durumu ve yükselen sayılardı.


Bu bölüm, 1.cildin son bölümüydü. Yarın da sonsöz gelecek.
Bu arada tekrar bir gecikme yaşandı,özür diliyorum. Son günlerde gerçekten yoğunum.
Okuyan tüm arkadaşlara teşekkür ediyorum.