Youkoso Jitsuryoku, Cilt 4, Bölüm 2 – Uçsuz bucaksız düşünceler dizisi

Bölüm 2 – Uçsuz bucaksız düşünceler dizisi

Kahvaltı vakti. Öğrenciler arasında popüler olan büfeden uzak durduğuma emin oldum ve geminin güvertesine geri döndüm. Güvertede neredeyse hiçbir öğrencinin takılmadığı ‘Mavi Okyanus’ isimli bir kafe vardı. Orada gölgede boş bir masa seçip oturdum ve garsonu çağırdım.

Şu an saat 07:55. Sözleştiğimiz buluşma saatinin sadece bir dakika öncesinde, aslında benden önce gelmesini beklediğim kişi boş bir ifadeyle “Erken gelmişsin.” diyerek ortaya çıktı ve önümdeki koltuğa oturdu.

Bu kişi, D sınıfından arkadaşım Horikita Suzune’ydi. Kendisi gerçek yeteneklerim hakkında biraz bilgi sahibi olan aşırı problemli bir varlık olmakla beraber, ayrıca bu okulda arkadaş diyebileceğim ender birkaç kişiden biri.

“Bir saattir bekliyorum.” diye şikayet ettim. Tabii ki sadece onu biraz kızdırmaya çalışıyordum.

“Ben sözleştiğimiz saatte geldim, benden önce ne kadar beklediğin beni ilgilendirmiyor.”

Tamam. Sanırım onunla böyle dalga geçmemeliyim, bunun sadece bana zararı olur.

“… sen bir şey sipariş etmeyecek misin?” diye sordum.

“Hayır, gerek yok. Hadi dünden kalan konuşmamıza devam edelim.”

Boş muhabbeti sevmeyen Horikita, sanırım bir an önce asıl konuya girmek ve dünkü durumunu rapor etmek istiyordu. Bana önceden söylediği tek şey bu toplantının yeriydi.

“Peki, Okul tarafından çağrılan öğrenciler gruplara ayrıldılar, değil mi?” diye sordum.

“Evet. Dediğin gibi 4 olası sonuçla birlikte 12 grup var ve bu sabah 08:00’da ‘hedef’ maille duyurulacak. İkimizin aldığı açıklamada ufak farklar var ama bu açıklama yapan öğretmenlerin farklı olmasından kaynaklanıyordur bence.”

“Grup üyelerin kimler ve kaç kişi var?” diye hızlıca sordum.

Dünden bazı öğrencileri tanıyordum ama bunu ona söylemeye zahmet etmedim.

“Aslında oldukça şaşırtıcı, sanki rastgele değil de bilerek seçilmiş gibi.”

Horikita bunu söyledikten sonra bana bir kağıt verdi. Grup üyelerinin ismini ezberlemiş ve bana göstermek için bir kağıda yazmış. Grubunun adı (Ejderha)’ydı ve altında da grup üyelerinin adları yazıyordu.

A Sınıfı: Katsuragi Kohei, Nishikawa Ryouko, Shita Shinji, Koharu Yano

B Sınıfı: Ando Sayo, Kanzaki Ryuuji, Tsukabe Hitomi

C Sınıfı: Oda Takumi, Suzuki Hidetashi, Sonoda Masushi, Ryuuen Kalesi

D Sınıfı: Kushida Kikyou, Hirata Yousuke, Horikita Suzune

İlk olarak, sanırım bu grup için D sınıfından seçilenler Hirata ve Kushida. Sınıfımızı temsil edecek iki onur öğrencisi. Genellikle yalnız takılan Horikita’yı bir kenara koyarsak, bu ikisinin aynı takımda olması muhtemelen D sınıfının oluşturabileceği en güçlü kombinasyondu. Aslında başka bir kişinin daha onların grubunda olmasını beklerdim ama durum öyle değil gibi. Kouenji çok büyük bir güce sahip ama gruba eklense bile faydalı olacağından şüpheliyim. Dürüst olmak gerekirse, hangi grupta olduğundan ya da toplantıya gitmeyi umursayacağından bile emin değilim ya.

“Anlıyorum… geriye baktığımızda sanırım bu kombinasyon kaçınılmazdı.” diye mırıldandım.

Sadece şu an tanıdığım isimleri listelesem bile, bu kişiler A sınıfından Katsuragi, B sınıfından Kanzaki ve C sınıfından Ryuuen’di. Bunlar sınıflarını temsil eden büyük isimler. Futbul açısından düşünürsek, neredeyse bir rüya takımı gibi.

“Ama burada doğal olmayan bir şey var.”

Eğer okul önemli isimleri bir grupta toplamak niyetindeyse, Ichinose’nin (Ejderha) grubunda olmayıp bizim (Tavşan) grubunda olması normal değildi.

“Grubundaki Ichinose-san hakkında endişeleniyorsun, değil mi? Şu anda sınıfının yüzü olması, liderin de o olduğu anlamına gelmez.” dedi Horikita.

“Kendine mi gönderme yapıyorsun?” diye sordum.

Ama Horikita’nın ne demek istediğini anlıyorum. Hâlâ Ichinose’nin gerçek kapasitesini bilmiyoruz. Belki de akademik yeteneği şaşırtıcı bir şekilde düşüktür.

“Bundan bizi 12 gruba neye göre ayırdıklarını az çok anlayabiliyorum. Ayanokouji-kun ve Karuizawa-san çok benziyorsunuz, değil mi? Notlar açısından. Belki de bizi şu anki notlarımıza göre gruplandırıyorlardır. Hmm ama öyle olsaydı notları çok yüksek olan Yukimura-kun da bizim grupta olmalıydı ve aynısı Kouenji-kun için de geçerli…” Horikita pes etti.

Görünüşe göre Horikita, öğrencilerin özel olarak ayrılmasına bir sebep bulmak için ara sınav ve finallerin sonuçlarına göre gruplandırıldığımıza dair bir hipotez ortaya koymaya çalışıyordu.

“Ama iyi bir noktaya değindin, benim ve Sotomura’nın notları oldukça yakın… senin ve Hirata’nın da.”

Öte yandan, eğer sadece notlarımıza göre gruplandırılmış olsaydık, Kouenji en üstte olmalıydı. Doğal olarak, gruplamada rol oynayan bazı bilinmeyen faktörler olmasına rağmen, notların da dikkate alındığından hiç şüphem yok. Mümkünse, bunu doğrulamak için diğer grup listelerini görmek istiyorum.

“Her durumda, bu gruba liderlik etmek ve sınavı tamamlamak zor olacak.”

Elbette, mükemmel yeteneklere sahip tüm bu öğrenciler bir grupta toplandığı anda, bu kaçınılmazdı. Ve sonra Horikita’yla Ryuuen’in arasının ateş ve barut gibi olduğu gerçeği de var. Horikita, bunu söylesem bile muhtemelen kabul etmez, bu yüzden sessiz kalmayı tercih ettim. Ancak aksine, Horikita’nın Katsuragi gibi açık bir insanla verimli bir şekilde çalışabileceğine inanıyorum. Onların düşünce biçimine göre, zeki insanlar her şeyin üstesinden gelebilir, bu da iyi anlaşabilecekleri anlamına geliyor.

“Neredeyse vakti geldi, maillerin gerçekten gelip gelmeyeceğini merak ediyorum.”

Saat 08:00’a geldiğinde, ikimizin telefonu da aynı anda titredi. İkimiz de anında, mailin geldiğini onayladık. Mailimi okumayı bitirdiğim an, Horikita maillerimizi birbirimizinkiyle karşılaştırmak için telefonunu bana doğru itti ve ben de aynısını yaptım. Şöyle yazıyordu:

Ayrıntılı bir değerlendirme sürecinden sonra, ‘hedef’ olarak seçilmediniz. Lütfen birlikte çalışın ve sınavın üstesinden bu şekilde gelin. Sınav bugün 13:00’dan itibaren başlayacaktır. Sınav bu noktadan itibaren üç gün boyunca devam edecektir. (Ejderha) grubuna mensupsanız, lütfen hemen 2. kattaki toplantı odanıza gelin.

Bana ve Horikita’ya gönderilen mail neredeyse aynıydı. Grupların isimleri arasındaki fark haricinde, diğer kelimeler mükemmel şekilde aynı sıralanmıştı.

“Sanırım ‘hedef’ olarak seçilseydik, bu durumda bize verilen bilgi biraz daha farklı olurdu.”

“İkimiz de gruplarımızda ‘hedef’ olarak seçilemedik gibi görünüyor. Buna sevinsem mi üzülsem mi bilemedim.

“Eğer ‘hedef’ sensen, kişisel tercihlerine bağlı olarak grubunu olası dört sonuçtan birine yönlendirebilirsin.” dedim.

Başka bir deyişle, bu sınavda ‘hedef’ olmak, öğrenciye ezici bir avantaj sağlar. Eğer iyi bir poker suratınız varsa, kolayca en az 500.000 özel puan kazanabilirsin.

“Yine de hoşuma gitmedi. Nerdeyse bana sanki ‘hedef’ öğrenci olacak niteliğe sahip olmadığımı söylüyorlar gibi.” dedi Horikita.

Horikita böylesine bir rüya takımında bile, hala kendisinin en iyi olduğunu düşünüyor. Sanırım ondan beklenen de bu ya.

“Bu sınavda, ‘hedef’ olarak seçilen öğrenci ile seçilmeyenler arasında büyük bir fark var. Çünkü ‘hedef’ dışındaki tüm öğrenciler ‘hedef’in kimliğini ortaya çıkarmaya çabalamak zorundalar ve duruma göre sınıfların arasındaki puan farkının kapanma ihtimali de her zaman var.” dedi Horikita.

Haklı. Elbette D Sınıfı başarısız olsa bile, puanlarımız eksiye düşmeyecek. Ancak ıssız ada sınavından sonra kazandığımız ufak avantaj, buradaki performansımıza bağlı olarak azalabilir veya tamamen kaybolabilir. Ayrıca ben de bu sınavda uygulamak için bir strateji geliştirmeye başladım. Grubumun üyeleri ve sınavın işleyişi göz önüne alındığında, hedeflemem gereken sonuç gayet açık ya.

“İsimlerini bile bilmediğim öğrencilerin nasıl hareket edeceğini bilmiyorum, bunun için onlarla doğrudan etkileşime girmem gerekecek. Ama gerekirse diye onlardan kurtulmanın da bir yolunu düşündüm.” diye Horikita’ya açıkladım.

Bu açıkça göz önünde uygulayabileceğim bir strateji değil ama, güzel bir plan ve mükemmel bir zamanlamayla her şey mümkün.

“Sonuçlarını dört gözle bekliyorum.” dedi Horikita.

“Ben de. Grubunu hangi yöne yönlendireceğini görmek için sabırsızlanıyorum.” diye aynı şekilde cevap verdim.

Hâlâ içimdeki huzursuz histen kurtulamadım. ‘Hedef’ler rastgele seçilmemişti, Mashima-sensei’nin dünkü sözleri sadece bu tezimi güçlendiriyordu ya. Seçilenler ve seçilmeyenler arasında kesin bir fark vardı.

“Her iki durumda da sana şunu soracağım. Şu anda grubumda en çok kimden şüpheleniyorsun? Durumu göz önünde bulundurursak diğer sınıfların çoğu çoktan bizim sahip olduğumuz bilgilerin aynısını almış olmalı.” dedi Horikita.

Horikita mail geldiğinden beri garip davranıyor, ama grup üyelerinin kimler olduğuna bakarsak, sanırım bu gayet normal.

“Ryuuen.” diye itiraf ettim.

“Ne kadar çabuk bir cevap.”

“Çünkü onun kadar şüpheli başka kimse yok.” diye cevap verdim.

“Peki ya Katsuragi-kun? Öyle diyorum çünkü A sınıfı ada sınavında en değerli noktayı kontrol altına almayı başarmıştı. Bu da dikkate değer bir şey. Ondan şüphelenmemiz gerektiğini söylemez miydin? diye sordu Horikita.

“Tabii ki bu bir birinci sınıf öğrencisi için mükemmel bir başarı. Yani bana gruptaki en mükemmel öğrenci kim diye sorsaydın Katsuragi derdim. Öte yandan, en şüpheli kişi ise kesinlikle Ryuuen.”

Ada testi sırasında, şüphe götürmeyecek bir şekilde, D sınıfı kazandı. Ancak, Ryuuen de bir bakıma ufak bir zafer elde etmeyi başarmıştı. Fakat Ryuuen bu hareketiyle, onu okumamı kolaylaştırdı. Ancak tersini düşünürsek, bu aynı zamanda Ryuuen’in de artık D sınıfına karşı temkinli olabileceği anlamına geliyor. Ne pahasına olursa olsun kendimi açığa vurmaktan kaçınmak istiyorum. Ryuuen, Horikita’nın ada testindeki tüm bu başarıları üstlenmesinin benim için ne kadar teşekkür edilesi olduğunu bilemez ya.

“‘Hedef’in kimliği endişelenecek bir şey olsa da aslında aklımda başka bir şey var. Okulun bize gönderiği maillerde bir tuhaflık yok mu? Bence…”

Horikita cümlesini tamamlayamadan işaret parmağımı dudaklarıma koyarak hızlıca susmasını işaret ettim. İyi insan mı bilinmez ama.. birisi önümüzde belirdi.

“Hava çok güzel, değil mi Suzune? Kahvaltı da ne yiyorsun?”

İki kişi sırıtarak bize yaklaştı. Bu C sınıfından Ryuuen’di ve yanında başka biri daha vardı.

“Sanki izin vermişim gibi bana adımla seslenme, Ryuuen-kun. Ve sen, yaptığın şeyden sonra karşımıza çıkmaya düşer etmen çok şaşırtıcı, Ibuki-san.” Horikita, Ryuuen ve yanındaki kızı tersledi.

O kız ayrıca benim (Tavşan) grubumdan Ibuki Mio’ydu. Ibuki bu sözlerle biraz sinirlenmiş gibiydi ama hiçbir şey söylemeyip sadece alt dudağını ısırmakla yetindi. Öte yandan Ryuuen, tüm bu olanlardan zevk alıyormuşcasına sırıtıyordu.

İşsiz ada testinde Ibuki casus olarak D sınıfına sızmıştı. Sonunda, Horikita bunu fark etti ve ardından Horikita’nın doğrudan bir darbe aldığı bir kavga ettiler. Horikita, test sırasında hasta oluğu için kaybettiğini iddia etti ama aslında hangisinin daha güçlü olduğu birazcık bile umrumda değil. Ayrıca, Ryuuen bize küçümser bir bakışla bakarken, çoktan Ibuki’ye sessiz kalmasını emretmişti.

“Sanırım mail çoktan geldi, ee nasıldı bari? ‘Hedef’ oldun mu? diye sordu Ryuuen.

“Sana söylememin imkanı yok, belki de sen bize söylersin? diyerek karşılık verdi Horikita.

“Eğer istediğin buysa.” dedi Ryuuen yakındaki boş koltuğa otururken.

“Ama ondan önce bir şey sormak istiyorum, ada sınavındaki sonucu nasıl başardın?”

“Sana söyleyecek hiçbir şeyim yok.” Horikita sertçe yanıtladı.

Horikita cevap verirken oldukça sakindi, sesinde bir titreme bile duyamadım. Gerçekten de, muazzam bir oyunculuk yeteneğine sahip. Ancak Ryuuen, duyduğu yanıtla sinirlenmişe benzemiyordu ya.

Ryuuen, Ibuki’ye işaret ederek “Pek de umrumda değil, ancak onun raporuna göre ada testi sırasında sınıfını bu sonuca ulaştırmak için pek de fazla bir şey yapmamışsın.” dedi.

” Onun gibi birinin beni çözebileceği kadar aptal değilim. Ateşim olduğuna şükretsin, sadece gücümü koruyordum.”

Bu kışkırtmaya karşılık, Ibuki hemen ayağa kalktı ve “O halde hemen burada rövanşını yapalım, hadi dövüşelim.” dedi Horikita’ya.

Horikita hiç oralı olmadı ve basitçe “Bu sınavda şiddet içerikli eylemler okul kurallarını ihlal edeceğinden, maalesef reddetmek zorundayım. Sen istediğini yapabilirsin. Ama eğer bana şiddet uygularsan bunu okula bildiririm.” dedi.

Bu sözlerin ardından Ibuki öfkeyle Horikita’ya doğru adım attı ama ona elini sürmeye çekinerek durdu. Burada şiddete başvurması şüphesiz okul tarafından ceza almasına yol açar. Ve en önemlisi, Ryuuen’in astlarından biri olan Ibuki’nin fevri davranmaya hakkı yoktu.

Ryuuen’den nefret eden yetenekli Ibuki… Bu, önceki sınavda D sınıfına casusluk yapması için Ryuuen tarafından seçilmesinin en büyük sebebiydi.

“Madem hepimiz buradayız, hadi birer kahve içelim. Bir şeyler içmek için iyi bir zaman gibi.

Horikita şaşırtıcı bir şekilde araya girdi ve garsona, sabah kahvesini sipariş etti. Ben de aynısından sipariş ettim. Ancak, Ryuuen herhangi bir ayrılma belirtisi göstermedi, bunun yerine Horikita’yı sessizce süzerken, sohbete devam etmek istiyor gibiydi.

Ve nihayet “Düne bakarsak, Katsuragi sana karşı oldukça temkinliydi.” dedi Horikita’ya.

“Gayet normal. Ne de olsa, benim gibi D sınıfından birinin bu kadar yol kat edebileceğini düşünmezdi. Sen ve Ibuki-san’ın da şu an burada olmasının sebebi aynı değil mi? Sen de bana karşı tüm gardını almadın mı? diye cevap verdi.

“Kuku. Bunu inkar etmeyeceğim bile. Kapasiteni doğrulamak için buradayım.” Horikita kahvesini yudumlarken Ryuuen cevap verdi.



“Ama aynı zamanda benim yöntemlerimin Katsuragi’ninkilerden oldukça farklı olduğunu da bilmelisin, senin gibi soğuk-chan tarzında bir kız kesinlikle ada testindeki gibi bir strateji oluşturma yeteneğine sahip olamaz.”

“Hiç umrumda değil ama, ada testindeki stratejimin ne olup olmadığını nerden biliyorsun ki? Nihayetinde sonuçlar açıklandığı gibi.” diye sakince cevap verdi Horikita.

Buna karşın Ryuuen sırıtmakla yetindi. Sanki “Katsuragi stratejinizi bilmiyor ama ben biliyorum.” der gibiydi.

“O halde nasıl yaptığımızı açıklayabilir misin acaba? diye sordu Horikita.

Ryuuen hafifçe güldü ve “Sınavın sonunda liderlerin isimleri yazılacağı sırada yanlış cevap vermemizin tek sebebi, liderin sınav bitiminden önce değiştirilmiş olması ve artık sen olmamandı.”

“Bu etkileyici bir şey değil, herkes biraz düşünerek bu basit sunuca ulaşabilir, dalga geçtiğin Katsuragi bile.” dedi Horikita.

“Hayır, hayır. O her şeyi planlayanın sen olduğunu düşünüyor. Ama benim bakış açıma göre Sen, lider olacağını ya da sınav bitmeden önce liderliğin başkasına devredilmesi gerekeceğini tahmin bile edemezdin.” diye cevap verdi Ryuuen.

“Olası sorunlara karşı hazırlıklı olmak her şeyin başında gelir. Ibuki-san sınıfımıza sızdığı anda tüm olasılıkları göz önünde bulundurdum. Az önce söylediğinde çığır açan bir şey yok.” dedi Horikita.

“Her neyse, önemli olan şey, ada testinin yeni lideri sınav bitmeden seninle yer değiştiren kişi. Perde arkasından iplerinizi çeken de o.” dedi Ryuuen, doğrudan Horikita’ya bakarken ve aynı zamanda da Horikita’nın tam arkasında duran beni gözlemlerken.

Bu yargısında ne kadar ciddi bilmiyorum ama, eğer ben olduğumu anlarsa kesinlikle önce bana saldırır.

“Ne hakkında konuştuğunu bilmiyorum, zaten birlikte plan yapabileceğim hiç arkadaşım da yok. Bana biraz yakın olarak düşünebileceğim tek kişi buradaki Ayanokouji-kun, ama o da beni sadece geri çeker ve işbirliği yapılabilecek birisi de değil.”

Aslında Horikita’nın varlığıma böylesine dikkat çekmesi, tüm bu büyük olaylarla alakasız biri olduğumu düşünmelerini sağlamıştı.

“Belki de benim iplerini çeken kişi odur. dedi Horikita kinayeyle.

“Anlıyorum…”

Ryuuen gözlerini çevirmeden önce hafifçe bana baktı.

Yaptığımız şey işe yaramış olacak ki, Ryuuen bana artık hiç dikkat etmiyordu. Horikita’nın sözlerinden, benim akademik yetenek, fiziksel beceri ve iletişim becerileri konusunda başarısız olduğuma inanıyor. Sonuçta bu tür parametreler çoğu durumda, herhangi bir yanlış anlama olmadan birinin tehdit seviyesini değerlendirmek için kolayca kullanılabilir. Görünüşe göre bu buluşmada işler Ryuuen’in planladığı gibi gitmemesine rağmen yüzünde herhangi bir utanç ya da kızgınlık olmadan gülümsemeye devam ediyordu.

“Çok yazık, sonunda işleri benim gibi halleden birini bulduğumu düşünmüştüm. Ama Suzune’nin iplerini çeken kişinin kendini bu kadar erken fark ettirmesi çok kötü. Ada sınavında kullandığı tuzak kartını bu sınav için saklamalıydı ama elini oyunun bu kadar başında açık ederek bu şansını kaybetti. Suzune, iplerini çeken o kişiyle karşılaştığında, lütfen benim için bu mesajı ona ilet.” diye cevap verdi Ryuuen.

“Tavsiye için teşekkürler.” dedi Horikita soğuk bir tavırla.

“Teşekküre gerek yok.”

“Gerçekten birinin beni yönlendirdiğini düşünüyorsun, değil mi? diye sordu Horikita.

Ryuuen sorusuna cevap vermedi. Horikita tarafından bir onay ya da kanıt olmamasına rağmen bu görüşü hakkında bir şüphesi yok gibi. Ne de olsa Ryuuen adlı adam her şeyden önce kendisine inanan ve başkasının tavsiyesini kabul etmeyecek biriydi ya.

Hayal kırıklığından yavaş yavaş kurtuldu ve yalnızca Horikita’yla sohbet etmeyi eğlenceli bulmuş gibi bir hali vardı. Aniden Ryuuen telefonunu çıkardı ve kimse tepki veremeden önce, rızası olmadan Horikita’nın fotoğrafını çekti.

“Fotoğrafımı çekme!” dedi sertçe, Horikita.

“Ama böyle yapma, bak hem sana iyi bir şey söyleyeceğim.” dedi Ryuuen telefonundan çektiği fotoğrafa bakarken.

“D sınıfında başkalarını yönlendiren, senden başka biri var.” diye ipucu verdi Ryuuen.

“Bu güzel bir şey, her şeyi bana sormalarındansa kendi kararlarını kendi kararlarını alabilmelerini tercih ederim.” diye karşılık verdi Horikita.

“Her şekilde, seninle konuşabildiğim için memnunum, Suzune. Unutma bu bir oyun, kesinlikle gölgelerde saklanan o kişiyi bulacağım. Benim için her şey bir hedeftir.” dedi Ryuuen.

“Son bir şey sormama izin ver. Bana karşı temkinli olmanı anlıyorum, ama neden bana bu kadar çok takıntılısın ki? Umrunda olan başkaları yok mu? B sınıfındaki Ichinose-san veya A sınıfındaki Katsuragi-kun gibi ve sonra söylentiler göre Sakayanagi olarak bilinen kişi var. Normalde seni endişelendiren kişiler C sınıfından yukardakiler olmalı. Sana iyi bir şey söyleyeceğim demiştin, en azından buna cevap ver.” diyerek Horikita, Ryuuen’e neden D sınıfına bu kadar odaklandığını sordu.

“Çünkü onların yeteneklerini az çok biliyorum zaten ve hiçbiri benim rakibim olabilecek kapasitede değil. Onları ezmek istesem herhangi birini istediğim zaman ezebilirim.” diyerek korkusuzca yanıtladı Ryuuen.

“Peki ya söylentilerdeki Sakayanagi?”

Bu soruyu soran kişi Horikita değil Ibuki’ydi. Ibuki, Ryuuen’in söylediklerini doğrulamak ister gibiydi. Şu ana kadar bu kadar net konuşan Ryuuen, cevap vermeden önce bir süre bekledi.

“O kadını tatlı olarak sona saklıyorum. Sakayanagi’yi şimdi yersem boşa gider.” dedi sonunda.

Ryuuen sonrasında ayağa kalktı ve Ibuki ile birlikte masamızdan ayrıldı.

“Hâlâ huzursuz musun?” diye sordum Ryuuen ayrıldıktan sonra.

“Hayır, öyle değil. Sadece olayları ele alma şeklinden hoşlanmadım. İlk başta, A sınıfı yolumuza çıktığında da dikkatleri çeken ben olmalıydım, sen değil.” diye yanıtladı.

“Öyle olabilir, ama bu adam Ryuuen. Tahmin edilemez biri.”

Kendi kendime Ryuuen’in az önceki davranışlarını düşündüm, benden biraz da olsa şüpheleniyordu. Buna neredeyse hiç şüphe yok. Tabii ki, Ryuuen’in ne düşündüğünü tam olarak bilmiyorum. Ancak ortaya çıktığı zamanlama oldukça tehlikeliydi.

“Başından beri bizi gözetliyor olabilir ama ortaya çıktığı zamanlama fazla iyidi.”

Belki Ibuki’de bu işin içindedir. Ryuuen’in onu da yanında getirmesi, Ibuki’nin sınav grubunda bizim hakkımızda bilgi toplamaya çalışacağı anlamına da geliyor olabilir.

“Kimsenin gerçekten, perde arkasında çalışan senden kuşkulandığını düşünmüyorum. Dönem boyunca ‘sıradan biri’ olarak kurduğun imajı zedelemen çok zor.” dedi Horikita.

Bunu iltifat mı yoksa hakaret mi olarak almam gerektiğinden emin değilim ancak beni ne kadar araştırırlarsa araştırsınlar, özel hiç bir şey bulamayacakları doğru.
Normalde aklı başında hiçbir insan kendini kasıtlı olarak bu kadar aşağı göstermez, bu yüzden Ryuuen’in incelemesine karşı az çok güvendeyim. Ancak, Horikita’ya yakın olduğum gerçeği, beni onun gözetlenecekler listesine eklemişti. Ayrıca, Ibuki’nin benimle aynı grupta olması da bir miktar gözetim altında olacağım anlamına geliyor ya. Güverteye çıkmaya başlayan öğrencileri gördüm ve yerimden kalktım.

“Şimdilik konuşmamız sona erdi, değil mi? Öyleyse, uyumak için odama dönüyorum.” dedim.

“Evet, şimdilik konuşacak başka bir şey kalmadı. Yapmamız gereken tek şey kendi gruplarımızda ilerlemek. Bugün iyi iş çıkardın. Bir şey olursa haber vermeyi unutma.” dedi Horikita, ben ayrılırken.

En azından, bir sıkıntıyla karşılaştığında, Horikita’nın mücadele etmeye istekli olduğunu gördüm. Ancak Horikita’ya laf anlatmak ne kadar zor olsa da, Horikita ve Kushida onu dizginlemeliler. Sanırım odama geri dönüp öğleden sonraya kadar uyuyacağım. Sınav resmi olarak başlamış olmasına rağmen, toplantıya kadar yapacağım başka bir şey yok.

————————

Merhaba Kvothe ben, bundan sonra Youkoso Jisturyoku’nun bu cildinin ve ilerleyen ciltlerinin çevirisini ben yapacağım. Kendimden biraz bahsetmem gerekirse boş zamanlarımda resim çizmekten, anime izlemekten, kitap okumaktan hoşlanıyorum. Çeviri işinde de yeniyim, ilk başlarda ufak tefek hatalarım olursa mazur görün 😁. Bu arada ben de seriyi çevirirken okuyorum, yani sizinle aynı yeri okuyor sayılırım. Bu yüzden bölümlerle ilgili düşünceleriniz ve teorileriniz varsa yorum yaparsanız birlikte tartışırız güzel olur bence 😄.

Yayınlanan bölümleri ilk okumak için, blogumuzu takip edin~~

Yorum yaparak blogumuzu takip ederek bize destek olabilirsiniz~~

Keyifli okumalar~~