Youkoso Jitsuryoku, Cilt 4.5, Kısım 4, Part 1

Hedefimdeki kişiyle, yani Sakura ile iletişime geçmem yarım saatimi aldı.  Kushida onu dışarı çağırınca kim bilir ne hissetmiştir Allah bilir. Sakura ile buluşma yerine yaklaşık yarım saat önce geldim bekliyorum şimdi.

Yamauchi’nin dediği gibi, onu bekletmem söz konusu değil ama ben erken gelip bekleyebilirim. Sessize aldığım telefonum titriyor cebimde şuan.

“Alo?”

“N-naptın? Sakura’yı görebiliyor musun?”

“Henüz gelmedi. 10 dakika falan önce gelir ya herhalde?”

“T-tamam, Kuu—çok gerildim ha!”.

Biraz uzak bir noktadan beni gözeteyen Yamauchi şimdi de bana el sallıyordu. Görünmek istemiyor ama neler olacak merak etmeden de edemiyordu.

“Hey Yamauchi, gerçekten illa benim mi mektubu vermem gerekiyor ya? Bizzat kendin verirsen daha iyi olur sanki.”

“I-imkânsız. Yapamam dedim ya.Çocukluktan kalma bir travmam var, ne zaman çok yoğun stres altında kalsam, ellerim titrer.”

Kim aşırı stres altında titremez ki ya, Yamauchi de bizi yiyor, ha…

“Kötü bir izlenim bırakmak istemediğini anlıyorum ama biraz düşünsene kendin vermeyi? Dolaylı verilen aşk mektubu etkili olur mu sence, mantıklı düşün?”

“Evet, haklısın ama herkes aynısını yapıyor? Şöyle düşün,  okulun güzel kızını birisi dışarı davet eder o da kabul eder gidince görür ki çirkin bir çocuk onu bekliyordur. Böyle bir şey olacak işte. Kushida’dan bunu sır olarak saklamasını istedim.  Yani,Kushida yerine seni görünce Ayanokouji, hayal kırıklığına uğrayacak.  Ama mektubun bana ait olduğunu öğrenince de seninle beni karşılaştıracak ve beni seçecek. Böyle bir durum olacak. İşte bu yüzden, Ayanokouji mektubu senin vermen şart. Sakın benim adımı söyleme, senin ona çıkma teklifi ettiğini sansın. ”

O efsanevi stratejsini anlatırken bana hakaret edip duruyordu ama  bunun farkında değil gibiydi. Bu dahiyane fikrini eleştirmek bana düşmez ama böyle bir plan yaparken karşı tarafın da,yani Sakura’nın da hislerini, halini göz önünde bulundurmak gerekmez mi..

“Mektupta hislerini ne kadar iyi yazarsan yaz, mektubu alırken görmediği birisi onu korkutur, benden söylemesi.”

“B-bu…”.

Hala vakit var. Belki onu ikna ederim ya. Birine açılıyorsanız bunu ancak bir kez yapabilirsiniz, yani 2.kez söylediğinizde aynı etkiyi asla alamazsınız. Ve Yamauchi, bundan pişman olacağı bir şekilde yapmaya niyetli. 

“Vakit var daha. Bence bi düşün. Bu yüzden mektup yazmadın mı?”

“doğru diyorsun ama…. Off, kendim mi açılsam acaba ya…..”.

İyi bari, en azından kafasında böyle bir fikir oluşmuş…

“…Ayanokouji-kun?”.

Sanki birinin ayak sesleri duyuyor gibiyim diye düşünürken arkamdan birisi seslendi.

“Sakura geldi! Hadi şu işi hallet!”

Tam Yamauchi cesaretini topluyordu ki sakura erkenden gelince panikledi ya.

Benimse, sakura ile çoktan iletişime geçtiğim için kaçacak durumda değildim. Yamauchi’nin verdiği mektubu ona vermekten başka çarem yok şuan.

“Bu ne tesadüf.”

“Ahh, yok. Kushida seni çağırdı buraya değil mi?”

“E-vet. Benimle bir şey konuşacakmış. Önemli demişti.”

Etrafa bakındım ama bizden başka kimsecikler yoktu.

“Aslında, Kushida’dan seni buraya çağırmasını ben istedim.”

Benimle alakaası yoktu ama onun aklı karışacaksa da karışsın ya.

“Ayanokouji-kun, sen mi? T-tamam. Rahatladım o zaman. Kushida ile pek muhabbetim olmadığı için onu kızdıracak bir şey yaptım diye endişeleniyordum.”

Derin bir nefes aldı. Sakura rahatsız olmuş demek. Onunla biraz muhabbet ederek onu bir nebze olsun rahatlatmak istedim.

“Yine de erkenden gelmişsin. Görüşme saatine yarım saat var daha.”

“Şey… endişelendiğim için erken geldim aslında.”

“Ama Ayanokouji-kun, çağıran sen olduğun için gerçekten rahatladım.”

Tekrar derin bir oh çektikten sonra her zamanki sakin haline büründü.

“Niye direkt sen çağırmadın beni?  Benden bir şey istiyorsan direkt olarak iletişime geçebilirdin.”

“Ahh, aslında, bu durum biraz karışık.”

“Karışık mı?”

Nasıl açıklayacağım bunu ya? Bu konuda ben bile ne diyeceğimi bilemiyorum. Biyolojik açıdan, kadın ile erkek arasındaki tüm farkları araştırıp öğrenmiştim oysa. Ama gerçek hayatta uygulamaya gelince, işler karışıyor; stratejilerim boşa çıkıyor, ayrıca tek sorun kadın-erkek farklarından da değil, sakura’nın duygularını, kişiliğini de göz önünde bulundurmak zorundayım. İşte bu da, insanların zekasıyla sosyal yaşama anlam vermesinin garip bir yöntemi.

Ben böyle derin düşüncelere dalarken sessizlik uzadıkça sakura’nın tedirğinliği artıyordu.

“Şey… Kushida’dan seni arayıp buraya çağırmasını istedim, çünkü sana bir şey vereceğim.”

Yamauchi’nin bana emanet ettiği mektubu, Sakura’ya uzattım. 

“Bu…?”.

“Soru sormadan kabul eder misin lütfen.. açıp okursan anlayacaksın.” dedim.

Eğer aracı olarak içeriğini söylersem, mektubun büyüsü kalmaz ya. Ben de bir şey demeden verdim ona.

“T-tamam.”

Kendimi biraz suçlu hissediyordum gözlerimi kaçırdım.

Sakura ise bi bana bir mektuba bakıp olayı anlamaya çalışıyordu.

“M…ektup….okulun arkası…bir çocuk……”

Mektubu aldıktan sonra Sakura kendi kendine gözleri uzaklara dalmış bir şekilde mırıldanmaya başladı. Off, az önce net bir şey söylemeyince mektubu benim sanmış olabilir mi?

Bittim galiba.

“Şuan saklanan bir çocuk verdi bana bu mektubu. Gönderen kişi, okuduğunda onu tanıyacağını söyledi. Yazısı kötüymüş ama elinden geleni yapmış mektubu yazmak için.”

Durumu toparlamak için elimden geleni yaptım, hadi bakalım.

“A, aa…..bu…nee!?”.

Aşk mektubu olma ihtimalini farketmiş olacak ki, tedirgin olmaya başladı iyice. Sakinliğini yitirip bakışlarını kaçırmaya başladı. Mektubu açıp okumaya başladığında bittim demektir, kim bilir ne tepki verecek. En iyisi ben ufaktan kaçayım buradan.

“Böylece mektubu da vermiş oldum. Şimdi sıra sende, kararını ver. Direkt olarak bana cevap vermekte zorlanırsan eğer, mesaj atabilir ya da arayabilirsin.” dedim. 

Sakura’ açısından düşünürsek eğer ,evet ya da hayır gibi bir cevap vermesi beklenecek şey değil.. seçenek sunarak yardımcı olabilirim ancak.

“Ko, kokoko, kokoko”.

“Anlamadım?”.

“Ş-şe- şey. Yok.. bu bir aşk m-mekt-…..”.

“Evet, aynen öyle.”

“Kyuuuu!?”.

“Hey.”

Olduğu yere düşecekti ya, hemen atik bir hareketle sırtından tuttum onu.

“İyi misin?”

Sadece sırtına dokunmuştum, ama vücudunun sıcaklığını hissedebiliyordum. Şok yaşadı kesin, sıcak bastı Sakura’yı.  Tabii, mektubun kimden olduğunu da düşünüyordur muhtemelen. 

“Umm, umm umm!”.

Gözlerini açtıktan sonra hışımla geri çekildi. Ayakları üzerinde durduğundan emin olduktan sonra elimi sırtından çektim ben de.

“Horikita…..-san! Sinirlenir mi..?” diye sordu.

“Ne? Horikita mı?”

Ne alaka anlayamadım. Zaten görs ediyeceği şey belli… ” Çok boş bir işle uğraşıyorsun gene ha.”derdi kesin.

Onu sinirlendirecek bir şey kesinlikle değil.

Acaba yanlış mı anladı beni diye düşündüm. Ama başkasının yerine verdiğimi söylemiştim, yanlış anlayacak bir durum yok gibi…

“U, ..oha…oha…..”.

Sakura’nın yüzü kızarıp duruyordu. Kendinden geçecek bir hali vardı. 

Sanki mektubu veren kişi karşısında duruyor gibi bir tavır…..

Sakura’nın bu paniğine, ancak böyle bir şey neden olabilir.. benim de başıma böyle bir şey gelse, ben de aynı tepkiyi verirdim belki. Eğer hal böyleyse, Horikita’nın adının neden geçtiği de anlam kazanıyor şuan.

“Sakura. Tekrar ediyorum şimdi… bu mektubu bana başkası sana vereyim diye emanet etti. Beni duydun mu?” 

Tekrar edince  Sakura’nın omuzları titredi.

“Ehh—ahh, yani sen değilsin, Ayanokouji-kun….?”.

” Az önce de dedim ya? Sadece sana vermem istendi.”

“…..Tabii. sen değilsindir.. böye bir şey mümkün değil evet.. a-ama mektubu ne yapacağım ben!?”

“Okuyup cevabını vereceksin, başka bir şey yapmana gerek yok.”

Daha fazla bu olaya dahil olmamak adına uzaklaşıp gitmeyi planlıyordum ama..

“Aaa—! Olmaz, imkansız! off…”.

“Hiç kimse sana açılmadı mı daha önce?”.

“Evet!”

Sakura hemen cevabı yapıştırdı ha.  Bu kadar güzel olmasına rağmen açılan olmamış, garip.  

“Mektubu…….birlikte okusak olmaz mı….?”.

Birlikte mi…zaten mektup, benim söylediklerime göre yazıldı. Tek başına okuyamayacaksa,  ona niye yardım edeyim ki ya…..

Böyle bir şeyin olmasını, Yamauchi istemez hem de.

“Mektubu kendin okusan? Bu mektup, bana sadece emanet edildi, sen okuyasın diye. Lütfen anlayış göster.” 

“Peki…..”.

Sakura bundan pek memnun olmadı, ben de konuşmaya devam ettim.

“Bu aynı zamanda, senin gibi birisinin de yapması gereken bir sorumluluk.” Diye cümlelerimi güçlendirdim. 

“Bu ihtimal pek mümkün değil……”.

“Hmm?”.

“Ahh, umm! Çünkü hoşlandığım birisi yok. Ama o- okumaya çalışacağım!”.

Kafasını salladıktan sonra arkasını dönüp yurtlara doğru ilerlemeye başladı. Yamauchi’nin mektubunu okumak için odasına gidiyordur herhalde.

“N-nasıl gitti!? Ne oldu!? Mutlu oldu mu!?”.

Elinde mektup ile sakura’nın gittiğinden emin olan Yamauchi, heyecanla yanıma koşarak geldi. Ama madem bu kadar çok meraklı, kendisi verseydi mektubu ya.

“Daha okumadı. Yakında kararını verir.”

“K-karar mı? Böyle korkutucu kelimeler kullanma be. Bence kesin evet diyecek!”

“Sırf meraktan soruyorum, bunu neye dayanarak söylüyorsun?”

“Şey, benimle konuşurkenki hallerinden.”

“Halleri mi?”

“Nasıl desem ya, sürekli gözlerini kaçırıyor. Çünkü varlığım onu heyecanlandırıyor ve direkt olarak gözlerimin içine bakamıyor yani?”

Off…..Sakura yüz yüze insanlarla iletişim kurmakta zorlanıyor sadece ya..

” Bak şöyle. Ne zaman benimle konuşsa bana sanki sinyal veriyor. İnsan böyle işaretlere sevgiden yapmaz mı? Hani,sevdiğin biriyleyken oh çekersin ya. Böyle bir şey oluyor onda da.”

Yamauchi gibi yüksek sesle konuşan birisiyle muhattap olmak zorunda kalmanın verdiği yorgunluktan dolayı böyle tepkiler veriyor olabilir mi acaba…

Ama söz konusu sevdiğiniz kişiyse,insanın gözü hiçbir şeyi görmez olur.


Blogumuzu sosyal medyada paylaşarak ya da yorum yaparak destek olabilirsiniz. 

keylfli okumalar~~