Youkoso Jitsuryoku, Cilt 5, Bölüm 6 : İpucu

Ders bittikten sonra, boş vaktimi birisine mail atarak değerlendirmek istedim. E-postayı attıktan sonra başımı kaldırıp Kariuzawa ile göz göze geldim.

Off. Bu kızla göz göze gelmek mantıklı değil ya.

Gözlerimle etrafta onu ararken tesadüfen bana baktı büyük ihtimalle. Bakışlarımdan da anlamıyor olacak ki 2 kız arkadaşıyla sınıftan çıkıp gitti.
 

Düşündüğüm gibi onunla direkt olarak iletişime geçmediğim sürece anlamayacak ne kast ettiğimi.

Çantamı elime aldım ve Karuizawa sınıftan ayrıldıktan 1 dakika sonra odama dönmek için sınıftan ayrıldım.

“Hey!”

Merdivenlerden ana girişe doğru inerken, yalnız olan Karuizawa bana seslendi, durakladım.

“Gitmemiş miydin, sen?”

“Tam gidiyordum ama bana bir şey söylemek istediğini düşündüğüm için bekledim. Yanlış mıyım?”

Şaşkınlığımı gizleyemedim.

“Biraz.”

“Güzel. Benimde seninle konuşmak istediğim bir mesele var. Vaktini ayırabilir misin?”

‘Devam et.’ Karuizawa’yı konuşmaya zorladım.

“Bana gönderdiğin e-posta. Niyetini öğrenmek istiyorum.”

Bunu söyleyerek telefonunu açtı ve e-postayı gösterdi. Şu yazıyordu:

Bir sebep bul ve Horikita’nın görüşüne itiraz et ardından Kushida’ya fikrini sor.’

Bu Karuizawa’ya (sınıfın ortasında yapması için) verdiğim talimattı.  

“Güzel bir doğaçlama yeteneğin varmış. İyi itiraz ettin.”

“Açıkçası Horikita-san’ın fikri mantıklıydı.Kushida-san’a sorma olayını da tam olarak anlamadım. Bu isteğinin anlamı neydi?”

“Davranışlarımın her birinin arkasındaki anlam için endişelenirsen işimiz iş seninle. Dahası, sorsan bile cevap vereceğimin garantisini sana vermem, veremem. Neyi kast ettiğimi anladın herhalde.”

“Bana arkasındaki nedeni sorgulamadan emirlerine uymamı söylüyorsun. Anladım.”

“Evet, demek istediğim bu.”

İtaatkar Karuizawa daha fazla bilgi istemeye çalışmadı.

“Peki öyleyse, bana fikrini söyle. Elini kaldırmadın ama sence hangisi mantıklı olandı?”

“İkisi de mantıklıydı bence. Mühim olan insanların nasıl hareket ettiğidir.”

“Bu nasıl bir cevap ya. Gerçekte ne düşündüğünü cevaplamadın.”

“Maalesef ki seçim yapmamak gibi basit bir politikam var.”

“… Ne demek istiyorsun? Anlamıyorum. Ne yapmak istiyorsun? Amacın diğer tüm sınıfları kaosa süreklemek mi? Veya D Sınıfını A Sınıfına mı yükseltmeyi düşünüyorsun?”

“En azından Horikita böyle düşünüyor.”

“Demek istediğim bu değil ki.”   Karuizawa bana dik dik bakıp iç çekiyordu.

“Benim sana sorduğum şey Horikita-san’ın ne düşündüğü değil. Bana neyi öngördüğü ve neyi amaçladığını söylemeni istiyorum.”

“Şöyle diyeyim o zaman. A Sınıfına yükselmek gibi bir merakım yok. Ama bu sınıfı, A Sınıfına yükseltmek için hazırlanmanın çok kötü bir fikir olmadığını düşünmeye başladım.”

“Bu da ne demek şimdi? Tam olarak anlamadım. Niyetin ne kadar küçümseyici anlayamıyorum farkı?”

Chabashira-sensei’nin buraya gelebilir, en iyisi burada bu konuşmayı bitirmek.

“Şimdi kelimelere döksem bile bana inanmayacaksın, zaten şuan kanıtım da yok. Şimdi, ilerde bana sorgusuz sualsiz inanman için bir ipucu vereceğim sana. Bu spor festivalinde D Sınıfının içinden bir hain çıkacak ve bu kişi D Sınıfından dışarıya bilgi sızdıracak.”

“Bekleyecek miyim yani? Bu sözlerinde ciddi misin?”

“O zamanlar geldiğinde bana inanıp hak vereceksin. Benim şimdiye kadar gördüklerim bunlar.”

“Ne demek istiyorsun. detayları anlatsana!”

“Şuan sana bilgi veremem. Ama zamanı geldiğinde sana herşeyi anlatırım. Şimdi git burdan, gereğinden fazla birlikte durduk.”

“Uyarmasan bile gidecektim. Senin gibi kasvetli biri ile görülürsem değerim düşer. Ama … eğer bir hain ortaya çıkarsa… üstesinden gelebilir miyiz?”

“Evet. Bunun için çoktan hazırlıklarımı yaptım.”

Bunu söyleyerek ona telefonumu gösterdim. Tabii ki Karuizawa bunun tam olarak ne olduğunu anlamayacaktı.
Tatmin olmamış bir yüz ifadesiyle merdivenlerden aşağı inip uzaklaştı.

Uzaklaştığını görünce derin bir nefes aldım. D Sınıfının stratejisi az çok sağlamlaşmıştı. Tabii benim kurduğum strateji de.

Şuan, müttefiğimiz A Sınıfının ne tür plan kurduğu önemliydi.

Katsuragi’nin kişiliğini göz önüne alırsak muhtemelen sağlam bir plan uygulayacaklar ama …
Sakayanagi’nin varlığı doğal olarak Beyaz Takım için ve D Sınıfı için olumlu bir etki sağlayabilir.

Mesela, 2 kişinin denize düştüğünü ve sadece bir can simidi olduğunu varsayalım. Kurtarılması gerekenlerden birisi sağlıklı bir birey, diğeri ise engelli bir birey.
Anlatmaya çalıştığım,  böyle bir durumda sağlıklı bireyin sırf engelli nedeniyle can simidini engelli bireye verme zorunluluğu olmaması. Birisinin savaşamayacak veya kendini koruyamayacak bir engeli varsa, can simidini ondan çalınabilir de. Eğer gerekirse fiziksel şiddet bile uygulanabilir…


Demek istiyorum ki, her insanın doğasında vardır yaşama isteği.

Acil bir durum söz konusuysa, kimse vereceği kararın yasal olup olmasına bakmaz... Ölüm kalım meselelerinde, herkes önce kendisini düşünür, kim haklı, kim haksız tartışılmaz bile.

Sırf Sakayanagi’nin sağlığının spora el vermiyor diye, ona ayrıcalık tanımamız yada ona nazik davranmamız gerekmez.

“Ama yine de…”

Derin bir geçmişe sahip olan Karuizawa, insanları ve duyguları okumakta düşündüğümden daha iyiydi. Her şeyden öte, çevresini yönetebilmesi, liderlik etmesi çok iyiydi.
 

Böyle bi’ görüşmeyi beklemiyordum ama bu işi de böylece çözmüş oldum. Şimdi odama rahatça dönebilirdim.


Cilt 5 Diğer Bölümler İçin Tıklayınız~

Önsöz, Sudou Ken’in Monoloğu

Bölüm 1 – Ve Spor Festivali Başlar

Bölüm 2 – Spor Festivaline Dair

Bölüm 3- Horikita ile Ayanokouji Kazanma Stratejisi Peşinde

Bölüm 4- Can Sıkan Tehdit

Bölüm 5 – D Sınıfı Strateji Planlaması